Anasayfa » Ortadoğu’dan Çıkış – Ekonomi (üçüncü bölüm-1)

Bu gönderiyi paylaş

Genel

Ortadoğu’dan Çıkış – Ekonomi (üçüncü bölüm-1)

Bilimsel ekonomiye giremeyiş

  • Kozmik mektebin bir hocası yok: Ya görürsün ya maymunsun…

Ateşten algoritmaya görebildikçe bilgiye sahip olarak uygarlıkta yükselebilen tüysüz maymun yanlış ve kötüye kullanımından dolayı pişmiş tavuktan bin beter başına gelmeyen kalmadığı hâlde, kullandığı aleti göremeyen orangutan gibi kullandığı parayı daha göremedi. Ateşi aleti göremeden nasıl ki uygarlığa bir giriş olamaz, parayı göremeden de maymun genelevinden bir çıkış bulunamaz. Ve görmek evrimle ilgili bir mesele… tüysüz maymuna para bilgisini göstermek için ayrıca mesai harcamak, orangutana termit pipeti üstüne brifing vermek gibi maymuna dert anlatırken maymunlaşmak olur.

Nedensellik ya da herhangi bir şey üstüne en ufak bir düşünce çabası olmayan mezhepçi leşçiller tarafından nedenselliğin fıttırtılması sonucu ciddi boyutlarda fiyatlandıramama (yüksek enflasyon, ekonomik değer ölçümünde yıkıcı istikrarsızlık) kriziyle çalkalanan Türkiye ekonomisinden rahatça gözlenebileceği üzere değer niceliğini kanıtlayabilecek bir algoritmaya (para bilgisine) henüz sahip olunamadığı için ekonomide bilimselliğe daha giriş yapılamadı. Ekonomi uzaysal teknoloji üretebiliyor olsa da ekonomik işleyiş -şüphesiz kanıt üretebilecek algoritma yoksunluğu yüzünden- tarihöncesi…

Batı da dahil bütün ekonomiler bilimsel temellere oturtulmadığı sürece çökme riski hep tetikleyici darbeyi bekliyor olacak. Binalardan kimi az kimi çok şiddetli depremle yıkılabilir ama yıkıldıktan sonra birer moloz yığını olarak bütün binalar eşittir. Salgın ve devamındaki şu küçük savaşın ardına gizlenen savaş endüstrisi krizi sonucu Batı ekonomilerinin de önlem gerektirecek kadar hasar alması, görece küçük bir depremle bir binada oluşan çatlaklar gibi yıkıma işaret eden semptomdur. Açgözlülüğü sınırlayacak bir sistemi olsa da o sistemi kırabilecek kadar kuvvetli darbeler de sırasını bekleyen fay hatları gibi mevcut.

  • Becerikli leşçiller yavşaklıklarını saklama konusunda da bayağı beceriklidir; ‘iş beğenmiyorlar’ diye ağzından dışkılayan küfür paratonerleri hariç. Daha önce Özal ve şimdi de Erdoğan, iki büyük göçmen (köle işgücü) akını ile tarihsel materyalizmde ücret artışı (alım gücünü güçlendirme) istikametinde kendiliğinden kesintisiz işleyen ücret beğenmeme grevi kırılmış ve böylece gerçek ücretin tepetaklak edilmesiyle toplumun gönenip güçlenmesini engelleyen cehalet duvarı berkitilmiş oldu.

Acımasız bir göçmen politikasıyla delice arzuladığı köle işgücünü defetmek için hiçbir alçaklıktan kaçınmadığına göre halkın gururunu ayaklar altına alıp ekmeğiyle oynayarak çok pis kaşınan mezhepçi leşçillerin tersine Batılı leşçiller alım gücünü kısmen görebiliyor.

Sanki alım gücünden başka bir piyasa olabilirmiş gibi üç kuruşa çalıştırarak sadece kendi ekonomini sabote ediyor, bindiğin dalı kesiyorsun… desen, hem de alım gücü yıkımı nedeniyle hiperenflasyon ve ona bağlı olarak ekonomik kıyamet de olasılıklar arasına girmişken bile başta tahsilli maymunlar olmak üzere bu cenabet topraklarda bu düz bağlantıyı kurabilecek bir bilinç kırıntısı dahi bulamazsın.

  • Meselenin kapsayıcı sınıflaması tüketim gücüdür, yaşam kuvveti ona denir.

Tüketmek dışında bir fiilin olmadığı bu kozmosta tüketim gücünü geliştirmek dışında bir tasarruf yoktur. Maymun kaderinden kurtulmak istiyorsan tüketim gücünü geliştirmek zorundasın, o yüzden üretim gücünü geliştirirsin. Ne var ki maymunların işletmeciliğini yaptığı maymun genelevi için tüketim gücü çok uzak (ütopik) bir ulam.

  • Alım gücü ise kandır, tabii yeşil olanından… sosyal yapının yaşatan ya da öldüren bütün taşıma işlerini alım gücü yapar.

Damarlarından litrelerce kan çekildiği ve çekilmekte olduğu için kansızlıktan güçsüz düşen bahtsız gibi mezhepçi allahsızların kalleşçe manipülasyonları sonucu alım gücü çok kötü zayıflatılan ve sosyal yıkımın nerelere varacağı öngörülemeyen belirsizlik koşullarında tüketim gücü kavramını şimdilik görmezden gelip belli bir seviyeye gelene kadar sadece alım gücünü güçlendirmeye odaklı çözümleri esas almak iktidara tutunabilmekten öte icabında kelleyi gövdede tutabilmek için elzemdir.

Sıradağlar gibi geçit vermez mesele şu ki, toplumu zayıf tutma üstüne kurulu ilkel yönetim anlayışı dışında Oryantal maymunların uygarlık eğilimi olabilecek en ufak bir siyasal bilgisi yok. Ve bilgi salt mahkûmiyettir, mutlak bağımlılıktır… canlı cansız hiçbir şey içerdiği bilgi dışında bir eylemlilik sergileyemez.

Ücret (alım gücü) arttırılırsa ekonomi çöker diyorlar ya hani -öyle ekonomi bilimine böyle koyut- hırsızlık (kölecilik) tezgâhına ekonomi dendiği için öyle oluyor; yoksa optimum alım gücü aynı optimum kan dolaşımına benzer: birincisi toplumsal ikincisi bireysel, her ikisi de gerçek iktidarın ta kendisidir.

Alım gücünü güçlendirmek dışsatım yapanlar için dezavantaj ise sübvansiyon ne güne duruyor? Üstelik alım gücünün güçlendirilmesi sayesinde vergi geliri de şimdiki vergi gelirine göre devasa bir devlet bütçesi oluşturacağı için sübvansiyon işlerinde de elin rahat olur.

Ama… ama işte… felsefeye özgü sayısız kez yaşanacak gerçek dejavu bu, düşünce işletirken tüysüz maymunun evrim duvarına tekrar tekrar toslamak… ama…

  • Ama halkı zayıf tutan Oryantal yönetim anlayışının diğer yüzü olarak profesyonel suçluların baştan ayağa devlet olup ekonomideki suçların ve yasal hırsızlıkların gırla gittiği kaotik koşullarda akıl yürütme asıl ve en zorlu sorunsala tosluyor: hırsızlığa geçit vermeyecek uygulayıcı erk (politik liyakat) olmadan soyutlama sürecinde ağzınla kuş tutsan da delik deşik olmuş bir havuzu su ile doldurmaya çalışmak gibi gene de toplumun çıkarına yaprak kıpırdatamazsın.

Yüzlerce yıldır sürmekte olan haince bir mesaiyle siyaset öyle bir profesyonel suç ağına dönüştürülmüş, nesiller boyunca siyasetçi öyle bir kaşarlandıkça kaşarlanmış ki koca Atatürk’ü baskılayıp gericiliğe bükecek kadar böylesine halk düşmanı bir sistemde ülke şerefi uğrunda kimse kılını kıpırdatamaz.

Bu gönderiyi paylaş

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla