Anasayfa » Dünya Yeşile Koşuyor

Bu gönderiyi paylaş

Genel

Dünya Yeşile Koşuyor

Güven Sak hocamızın Tepav’da paylaştığı “Biden Yönetiminin İklim Değişikliği Karnesi”https://www.tepav.org.tr/upload/mce/2022/notlar/biden_yonetimi_ve_abdnin_iklim_degisikligi_karnesi.pdf

Biden hükümetinin iklim değişikliği ile ilgili yaptığı düzenlemeler ve yatırımları konu alan değerlendirme notunu görünce bu yıl Mısır’da gerçekleşecek COP27 öncesi ‘Türkiye olarak yeşil dönüşümün neresindeyiz ve dünyada bu değişim için atılan adımlar nelerdir? Sorularını içeren bu yazıyı kaleme aldım.

  2019 yılında AB’nin Green New Deal (Yeşil Yeni Düzen) teması ile ortaya koyduğu yeşil ve dijital dönüşümü içeren karbon emisyonunu 2050’de 0’a indirmek hedefli düzeni, bu yıl Haziran ayında gerçekleşen G-7 toplantısı ve NATO zirvesinin de gündemdeydi. Hemen ardından Temmuz ayında yeni açıklanan program Fits For 55 (55’e Uyum )da ilk hedef 1990’daki seviyesine göre karbon emisyonunu 2030’da %55’e indirmek olarak belirlendi.2015 Paris iklim Anlaşması’ndaki hedeflerin daha iddialı ve kesin çizgilerle belirlendiği bu programda, Carbon Border Adjustment Mechanism (ETS Emisyon Ticaret Sistemiyle), ülkeler arası ticarette karbon kaçağını önlemek adına sınırda karbon uygulamasıyla belirli oranlarla bir ceza olarak ‘ekstra karbon vergisi’ geliyor. 2023’te başlayacak raporlama ile 2026’da yürürlüğe girmesi muhtemel vergi  karbonun tonu başına 30-50 Euro olarak değişecek.

Daha önceleri sadece Greenpeace ya da sivil toplum kuruluşlarının günde mi olan iklim krizi,  uluslararası kuruluşların iklim değişikliğinin ekonomi ve ticaret üzerine etkilerine dikkat çekmesi ve son günler de yaşanan seller ve kuraklık nedeniyle oluşan elim yangınlar ile birlikte tüm Dünya’nın ilgisini küresel iklim krizine ve alınması gereken önlemlere çevirmesine neden oldu.

  Bill Gates: “Küresel ısınma durdurmak ve iklim değişikliğini önlemek için karbon salınımı minimuma indirilmesi gerek. Aksi takdirde felaket kapıda.” Bunu yanı sıra Gates salınımın azaltılması için, elektrikli araç satın alınması, karbon vergisi, temiz elektrik, yakıt ürün standardı gibi önerilerde getirdi.

İsrail, 2023-2028’e kadar kademeli olacak şekilde fosil yakıtlardan başlayarak karbon vergisi koyacağını açıkladı.

 Geçen yıl,  ABD Başkanı Biden elektrikli araçlar için bir kararnameye imza attı. Kararnameye göre,2030’a kadar satılacak araçların yarısı 0 emisyonlu olacak ve Amerika, elektrikli araç pazarında Çin’in biraz gerisinde kalmış durumda. Bunun nedeni, Obama döneminde %5’den %1.7 indirilen otomobil karbon emisyonları ve Trump döneminde yeşil dönüşüme yeteri kadar ilgi gösterilmemesidir. Biden yönetiminin iklim politikalarına öncelik vermesi otomotivde de karbon hedefini tekrar yükseltti, Dünya’daki otomotiv piyasasını yaklaşık 15-20 milyon satışla elinde tutan ABD, elektirikli araçlara ile 330 milyar $’lık bir yatırım planlıyor. Avrupa Birliği ve ABD’den gelen düzenlemeler ile yaklaşık 5 yıl içerisinde şehir içerisinde benzin ve dizel araçları kullanımına yasak  gelebilir ve otomotiv pazarında arzın benzin ve dizel yerine elektrikliye kayması söz konusu olabilir.

  İklim krizinin birden en gündeme oturmasının sebebi nedir?

Intergovermental Panel on Climate Change  (IPCC )’ın bu ay yayımladığı raporunda bunun yanıtını bulabiliyoruz. Krizin temel sebebi ‘insan’ faktörü…

IPCC 6. Raporunda; bölgesel iklim değişiklikleri, sıcak hava dalgaları, seller ve kuraklıklara bağlı orman yangınlarının insan kaynaklı iklim değişikliğiyle bağlantılarının nasıl olduğu gibi konulara değiniyor. Homo Sapiens, yaptığından zarar görmeye başlayınca, birbiri ardına açıklamalar ve karbon salınımı azaltımına yeni düzenlemeler ile bozulan düzeni  yerine geri getirmeye çabalıyor.

Öyle ki, küresel iklim krizi için önlemler sadece ticaret alanındaki düzenlemelerle sınırlı değil. Yaratacağı arz  yönlü şoklar ile finans dünyasının da ilgi odağında. Merkez bankaları, sermaye piyasaları, Blokchain teknolojisi ve bankacılık da FinTek çözümler üreterek bu dönüşüm için katkıda bulunmakta.

Karbon emisyon kontratları en yüksek seviyesinde…

Tüm bu gelişmeler ışığında, karbon emisyonlarını azaltmak ve doğayı korumak, artık kurumlar için önemli bir prestij göstergesi ve performans değerlendirmesinde bir gereklilik haline geldi. Bugün artık büyüklüğü ne olursa olsun her şirket sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunmak ve bu konuda somut adımlar atmak istemektedirler.

  Karbon emisyon kontratları, sermaye piyasasının yeşil dönüşüm için  sunduğu araçlardan  sadece biri. 2007 yılından beri Londra’da finansal piyasalarla ilgili kişiler tarafından alınıp satılmakta olan vadeli karbon kontratları da aynı döviz ve pay vadeli kontratlar gibi çalışıyor.  Kontratlar, karbon emisyonunu en aza indirmek, dönüşüme katılmak ve maliyetlerini düşürmek isteyen birçok şirket ve kurumun bugünler de odak noktası haline geldi.

Emisyon kontratları,  2019 yılıyla kıyaslandığında 2020 yılının 3. Ayında pandemiyle birlikte sanayi ve üretimde azalmaya bağlı olarak karbon kontrat fiyatları %5 gerilemişti. Delta varyantı endişelerine rağmen piyasa oyuncularının Covid-19 ile yaşamaya alışmış olması ve sanayi, ekonomik aktivitelerin canlanması sebebiyle karbon emisyon kontrat fiyatları 2021 Ağustos ayında LME Londra Metal Borsası’nda 56.94 Euro seviyesini görmüştü.. Fiyat artışı sadece üretim ve sanayi canlanması sebebiyle değil, aynı zamanda bu kontratların spekülatif ve ticaret amaçlı kullanılmasından da  kaynaklanmasıydı..

Berenberg, içinde bulunduğumuz 2022 yılı için karbon fiyatlarının ikiye katlanarak 110 Euro olması öngörünsünde bulunmuştu k, şimdilerde fiyatlar 90 Euro seviyesini izlemekte.

 

 

  Karbon salınımına dijital dönüşüm

55’e Uyum programında, Yeşil Yeni Düzen’den farklı olarak dijital dönüşüm ifadesi yer almıyor. Ancak, karbon emisyonlarının azaltılması dijital dönüşümle gerçekleşebilecek. Örneğin, karbon salınımın önlenemediği endüstriyel üretim sektörü olan çimento üretimi tüm küresel karbon salınımının  %8’ini oluşturuyor. Bunun azaltılması için Jeo- mühendisleri karbonu yerinde yakalayıp, yer altında depolanması fikri var. Ancak, atmosferde yaratılan CO2’nin tekrar geri çekilmesi oldukça uzun ve pahallı . Bu işlem 1 torba çimentonun fiyatını yalnızca 0.5 $ arttırarak, şirketlerin maliyetlerini yükseltiyor ve dolayısıyla enflasyona pozitif bir katkı sağlıyor. Hoş herhangi bir aksiyon almamakta şirketlere karbon vergisi şeklinde dönerek o da aynı etkiyi yaratacaktır.

Mühendislerin, Dünya’nın güneş ışınımı ile aldığı enerjinin bir bölümünü uzaya yansıtıp, soğutarak atmosferdeki karbon ve metan gazlarının ısıtıcı etkilerini yok etme gibi bir fikri daha var.

Net sıfır karbon hedefi ile ülkeler çeşitli temiz enerji projelerini hayata geçirmekteler. Ancak, hidrojenin depolama ve soğutma işlemleri oldukça maliyetli olduğundan, Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya başta olmak üzere Avrupa’nın farklı ülkeleri doğal gaz şirketlerinin şebekeye hidrojen enjeksiyonu konusunda aktif projeler yürütmekteler. Türkiye ve Azerbeycan imzalı TANAP projesi bunlardan biri ve hidrojenin ithal edileceği bölgeler arasında kalan ülkemizin bölgesel ve küresel enerji denklemindeki yerini sağlamlaştıran olumlu bir gelişme.

Küresel çapta dengeleri değiştirme pahasına da olsa yapılacak bu çalışmalar, gereksiz maliyetlere katlanmamak ve ekolojik krize dur demek adına değer gibi görünüyor. Bu nedenle, Dijital dönüşüm ve yeşil mutabakat ayrılmaz bir bütündür.

 

Türkiye’nin Yeşil Yeni Düzen’deki yeri

İhracatta en büyük partnerimizin AB ülkeleri olduğu düşünülürse, sistemin dışında kalınmaması için tüm Dünya’nın benimsemeye başladığı bu düzeni  Türkiye’nin de bir yerden tutması gerekirdi .  Güzel bir başlangıç oldu. Ülkemizde de Temmuz ayında AB Yeşil Yeni Mutabakat Eylem Planı oluşturuldu ve Ticaret Bakanlığı liderliğinde  uzman, özel sektör temsilcilerin bulunduğu bir çalışma grubu kuruldu.

Tabi, sisteme hemen entegre olmak mümkün değil. AB, yeşil dönüşümü  Paris Anlaşmasıyla 2015 yılından beri yürütüyor . Şimdilerde Ticaret Bakanlığı kurduğu ekip ile Avrupa’nın dönüşüm için benimsediği mekanizmaları inceliyor ve bunun için için bünyesinde plotlar dahi oluşturdu.

AB’nin koyduğu hedefler çok üst düzeyde. Sonuç olarak, Avrupa’da sadece Almanya’dan ibaret değil. AB’nin içinde de bu hedeflere hemen uyum sağlayamayacak ve yeteri kadar finansman ayıramayacak ülkeler var. AB, bu dönüşümün finansman ihtiyacı için 1 trilyon Euro ayırdı. Bunun yanı sıra, 750 milyar Euro’luk bir Yeni Nesil Avrupa Fonu’da var. Uluslararası bir proje olduğu için Türkiye finansman kaynağı olarak şu an sadece IPA -Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı fonlarından yararlanabiliyor.

Türkiye’de karbon azaltımının farkında olmalı . Çünkü, artık ESG  Çevresel Sosyal ve Kurumsal yönetişim belgesi notu yeterli düzeyde olmayan Türk firmaların bilançosu cazipte olsa yurt dışındaki bir kalkınma bankasından kredi bulamayabilir ve hiçbir yabancı firma halka arzına katılmayabilir. Türkiye olarak öncelikle, Paris İklim Anlaşması’nı imzla(ma)mış  tek G20 ülkesi olarak anlaşmanın bir an önce meclisten geçirip onaylanması gerekir. Ekonomiye de oldukça olumlu katkısı olacak ve güven aşılayacak olan  INDCs Intended Nationally Determined Contributions (Ulusal Olarak Niyet Edilmiş Katkılar) belgesinde taahhüt ettiği, 2030 yılında sera gazı emisyonlarında %21’e kadar azaltımı yapacağı hedefine uygun çalışmalar yapmalıdır.

Ancak, karbon kontratlarında olduğu gibi firmalar yüksek fiyatlarla kendini hedge etmek için kontratlar satın alıp ciddi riskler üslenerek acele bir dönüşüm içine de girmemeli.

Sanayi ve enerji yoğun sektörlerin bilinçlendirilmesi ve gerekli aksiyonlar almaya yönlendirilmesi için OSB, Ticaret Odaları ve STK’lara da oldukça iş düşüyor.  Ticarette saf dışı kalmamak ve cari denge de   ihracat tarafına büyük katkısı olan AB pazarını kaybetmemek için  gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerekir.  Karbon emisyon vergileri, özellikle ağır sanayi (çimento, demir çelik, metal sektörü) , taşımacılık, enerji ve lojistik sektörünü etkileyecek. Bu minvalde, kullanılan emisyonu en aza indirmek için Türkiye’de de bu sektörlerin bir an önce aksiyona geçmesi gerekir.

Sonuç olarak IPCC’nin yayımladığı 6. Raporunda belirttiği gibi bu krizin insan kaynaklı. İşin ticari ve ekonomik yanını düşünürken, içinde yaşadığımız ekosistemin sunduklarına da iyi davranmalıyız . Ülkeler ortak bir hedef de birleşip üzerine düşeni yaparsa ve teknolojiyi de gerçek refahı yaratmak için etkin bir şekilde kullanırlarsa, Dünya’yı bu krizden kurtarmak mümkün.

Bu gönderiyi paylaş

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla