Anasayfa » Cari Açık Borçlanma İlişkisi – Baki Demirel ve İlhan Döğüş

Bu gönderiyi paylaş

Genel

Cari Açık Borçlanma İlişkisi – Baki Demirel ve İlhan Döğüş

Baki Demirel: Öncelikle herkese merhaba. İlhan ile ve sizinle olmak büyük bir onur benim için. Tüm izleyenlere de sevgilerimi saygılarımı iletiyorum. Aslında yani ekonomi politik bağlamında İlhan’la büyük fikir ayrılıklarımız yok ya da neredeyse çok az. Burada ki konuşmanın, tartışmanın nedeni de ‘’eğer Türkiye rezerv para ülkesi olsaydı’’ böyle çok büyük bir tartışmaya gerek olmazdı ya da bu tartışmaya gerek olmayabilirdi. Burada ki sorun bence, kanaatimce Türkiye’nin rezerv para ülkesi olmamasından ileri geliyor. Dünyada tabi rezerv para sınırlı sayıda.

Burada benim temel şeyim şu; eğer sermaye hareketleri bu kadar kontrolsüz olmasaydı veya Türkiye 1989 yılındaki finansal liberalizasyona hızlı bir geçiş yapmasaydı –konvertibilite 1989’da geçildi ama 1991’de uygulanmaya başladı…1989’da konvertibiliye geçiş –bu hızlı geçiş hatta ondan öncesinde 1980 Kararları ve orada da aslında finansal liberalizasyona bir açık- 89’da bahsettiğim şey ödemeler dengesinin sermaye hesabının tamamen liberalize etmemiz… Ve hatta bence dünyada en fazla liberalize eden bir ülke haline geldik. Bundan dolayı ben daha fazla cari açık verdiğimizi düşünüyorum. Yani aslında borçlandığımız için cari açık mı veriyoruz tartışmasından/ görüşünden çok Türkiye ekonomisi sermaye yasağını için çok fazla liberalize ettiği için cari açık veriyor düşüncesine sahibim. Öte yandan anaakım, anaakım demeyelim de Neo-Klasik ve Monetarist düşüncelere karşıyım. Yani Türkiye’nin tasarruf açığı olduğu için cari açık veriyor görüşüne katılmıyorum. Tasarruf açığı bir sonuçtur. Neyin sonucudur? Aslında tasarruf açığın ve kamu… Nasıl diyelim kamu-tasarruf fazlası diyeceğim ama kamu tasarruf etmez! Kamu dengesi fazlasının diyelim. Ya da faiz dışı fazla da buna eklenebilir belki. Tasarruf açığı bunun sonucudur.

Tekrar edeyim biraz karmaşık oldu galiba. Eğer kamu kesimi fazla veriyorsa ve ekonomi cari açık veriyorsa o ekonomide tasarruf açığı veriyor diyebiliriz. Bu bakımdan da örneğin; cari açığı dengeleyecek bir şey veya daha doğrusu tasarruf açığı yaratmaması için cari açığı dengeleyecek şey kamu açıklarıdır. Kamu açığı ile burada biraz cari açığı dengelemiş-tasarruf açığını dengelemiş oluyoruz. Azaltmış ya da çoğaltmış olabiliyoruz -Kamu açığı ve cari açığa bağlı olarak. Yani neticede tasarruf açığı bir sonuçtur. Neden değildir. Şimdi esas meseleye geldiğimizde de yani Türkiye neden cari açık veriyor meselesine geldiğimizde elbette burada sorun çok karmaşık. Karmaşık olmasının nedeni de Türkiye’nin maalesef bu cari açığın yapısal bir sorun olması. Yani üretim kaynaklı bir sorun olmasından ileri geliyor. Türkiye’nin para ve yatırım malı bağımlısı olması aslında cari açığın da temel nedeni. Yani daha çok tüketen bir ekonomiden çok üretemeyen bir ekonomi olduğu için ve üretimini dışarıya bağımlı halde yaptığı için aslında bu kadar çok cari açık veriyor. Enerjisi bağımlısı olduğu için veya sermaye bağımlısı ülke olduğu için cari açık veriyor. Şimdi, peki bu sermaye hesabının liberalize edilmesi neden cari açığı arttırır dediğimizde karşımıza şöyle bir şey çıkıyor benim kanaatimce. Biliyorsunuz büyümenin koşulu parasal genişlemedir. Bu parasal genişlemenin nedeni de –parayı bankalar yaratır diyoruz- o zaman bir talep olması lazım yani kredi talebi olması lazım. Kredi talebi olması içinde yatırım talebi olması lazım. Peki, yatırım talebi olması için ne gerekiyor? O zamanda efektif talep gerekiyor değil mi? Yatırımları arttıracağız istihdamı arttıracağız ve sermaye stokunu arttıracağız ve ekonomiyi büyüteceğiz bir başka yolda aslında tabii teknolojik gelişme. Peki, efektif talebi nasıl arttıracağız? Gelir yaratmak lazım ya da ücret artışları ile olması lazım ya da kamu açıklarıyla bunu yaratmak lazım. Şimdi dolayısıyla bu efektif talebin varlığı yatırımları cazip hale getirecek. Yani yatırımlar dediğimiz şey faize değil bu efektif talebe duyarlıdır.

Şimdi sermaye hesabının liberalize edilmesinin şeyi ne? Evet, ekonomi daha fazla büyürken daha fazla yabancı sermayeye ve enerjiye ihtiyaç var. Ekonomi büyüdükçe sermaye mallarına ihtiyacı artıyor. Daha fazla buzdolabı üretmek için daha fazla otomobil üretmek için daha fazla peynir üretmek için, ekmek üretmek için… Dolayısı ile bunları üretmek için yabancı sermayeye ve enerjiye ihtiyaç var. Bunları satın alabilme için de dövize ihtiyacı var. Bu malları TL ile satın alamıyorsunuz. Sermeye hesabının liberalizasyonu bunları yapabilme kolaylığı sağlamıştır ve dolayısı ile aslında daha fazla yabancı sermayenin gelmesi, Türk Lirasının değer kazanmasına yol açmıştır, Türk Lirasının değer kazanması enflasyonun düşmesine yol açmıştır dolayısıyla da faizlerin inmesine yol açmıştır. Bu da aslında tüketime yönelik kredi talebi içinde bir şey oluşturmuştur… Yani gelir yaratamıyoruz ama kredi teşviki ile aslında biz bu efektif talebi yaratmış oluyoruz ve bunun da nedeni kontrolsüz sermaye hareketleri. Ben burada sözümü noktalayayım.

Cüneyt Akman: Baki hocam şunu söyledi; Türkiye çok erken ve çok radikal bir şekilde (benim yorumuma göre) sermaye rejiminde, dış ticaret rejiminde liberalizasyona gitti bunun sonucu çok kolay borçlanabilmek oldu… Neticede de böylece cari açık verebilir haline gelindi, asıl problem budur dedi. (Baki Demirel yorumu onayladı). İlhan hocam sizde diyorsunuz ki; Türkiye, cari açık veriyor ve bu nedenle borçlanıyor. Böylece sebep ve netice ilişkisi biraz ters iki tane tezle karşı karşıya kalıyoruz. Anaakımın temel yorumu olan ‘’tasarruf eksikliği olan ülke cari açık verir tezine’’ de değinirsiniz belki… Sözü size devredeyim.

İlhan Döğüş: Teşekkür ederim öncelikle. Herkese merhaba. Şimdi Baki’nin iddiasını temellendirmek ve aradaki mekanizmayı açıklamak babında şu söylenebilir; dediği gibi, o söylediği daha ikna edici bir iddia. Türkiye’ye yabancı sermaye geldikçe döviz ucuzlayacağı için ithal edilen ürünler daha da ucuzlayacağı için bu ithalatı daha hızlı attırabilir. Evet, ama Türkiye liberalizasyonu sermaye hareketleri açıklığı 1980 sonrası yaptı ama 1990’larda ciddi bir cari açık sorunu yoktu. Cari açık sorunumuz Türkiye ekonomisinin 2000’ler sonrası oluşan bir süreç. Daha öncesinde cari açık bu düzeyde yüksek değil.

İkincisi sermaye hareketlerinin bağımsızlığı vs. veya daha çok Baki bunu Korkut Borotav’ın Marksist perspektiften söylediği şekilde ‘’ülkeler arası iş bölümü’’ üzerinden akıl yürütmeyle temellendiriyor. Ama şu var; İngiltere’de cari açık veriyor ve İngiltere’nin yabancı borcu çok yüksek. İngiltere’nin dış borcunun GSMH’ye oranı %345. Cari açıkta yüksek… İngiltere de mi uluslararası sermayenin bu tür operasyonlarına mı maruz? Benim söylediğim iddiaya karşı şu söylenebilir mesela; Almanya’nın da dış borcu var ama Almanya cari fazla veriyor. O zaman niye bu iddia Almanya’da geçerli değil? Bunu berraklaştırmak için önce hangi mekanizma ile cari açık nedeniyle dış borçlanıyoruz onu söyleyeyim. Birincisi bütün üretim süreci kredinin banka tarafından verilmesi ile başlıyor. Sonra o kredinin verilmesi ile yaratılan mevduat kişi bir ithal ürün satın aldığında –Türkiye’de bunun %80’i ara malı ve hammadde %20’si tüketim malı dolayısı ile cari açıkta tüketim söylendiği gibi yüksek bir paya sahip değil… Banka bunu karşı tarafta ki ülkede ki satan kişiye ödemek için ona denk düşen bir döviz bulması lazım. Muhabir banka hesabına yatırıp onu karşılıyor… Bu ülkede ki gelen toplam dövizler ana kalemi de ihracat. Türkiye ihracatının çok üzerinde ithalat ettiği içinde dövize ihtiyacı ortaya çıkıyor. Birincisi bu. Yani sizin o ihracatınızı aşan ithalat ödemenizi gerçekleştirmeniz için döviz borcu bulmanız lazım. O yüzden sendikasyon kredileri alınıyor Türk bankaları tarafından. Özellikle cari açığın arttığı dönemler…  Anaakımcıların söylediği gibi; ‘’mevduatın üzerinde çıkan bir kredi oran/miktarı vermek için değil’’.

İkinci mekanizma şu; banka kredi verdikten sonra ilk mevduat oluşumunda kredi-mevduat oranı 1 (ikisi eşit düzeyde). Eğer mevduat başka bir finansal ürüne dönüşürse –tahvil, hisse –  veya başka bir ülkeye giderse cari açık dolayısıyla, ithalat dolayısıyla veya bütçe fazlası dolayısıyla devlet tarafından alınırsa o zaman kredi mevduat oranı 1’in üzerine çıkıyor. Bu durumda banka bu likidite açığını dört yoldan kapatabilir; birincisi gidip Merkez Bankasından rezerv para almak (bunu şu an Türkiye’de ki faizi %19 civarında), ikincisi Bankalararası Piyasadan borçlanmak, o da Merkez Bankasının faizinin üzerinde bir faiz –çok sıkışılmadıkça tercih edilmiyor-  ki Merkez Bankası rezerv para ihtiyacını karşılamazsa gidilecek seçenekler,  üçüncüsü ellerindeki tahvilleri satıp likiditeye çevirmek, dördüncüsü mevduat faizlerini arttırmak ve mevduatları geri çağırmak. Eğer yurt dışında faiz oranları Türkiye’nin çok çok altındaysa siz %19 borçlanacaksınız, Amerika’da %2 borçlanacaksınız. Dövizin de artacağına dair artacağı beklentiniz yoksa bu likidite açığını yurt dışından borçlanarak kapatırsınız. Dolayısı ile süreç önce kredi vermek ve onla yaratılan mevduat süreci ile başlıyor. Bunun ihracat mı olacağı, ithalat mı olacağı, üretim mi olacağı, tüketim mi olacağı, neyi finanse edeceği, hangi finansal ürüne geçeceği sonraki süreçler. Ondan sonra bankaların likidite arayışları ortaya çıkıyor. Şimdi Almanya’nın dış borcu daha çok tahvil  -yani Almanya’nın ihraç ettiği tahvilleri satın alan yabancılar. Alman özel sektörü hanehalkının ithalat harcamalarından dolayı bir borçlanma söz konusu değil. O yüzden Almaya burada benim iddiamı tersleyen bir konumda değil tam. Şimdi İspanya için bir çalışma buldum. Benim iddiamla paralel bir çalışma –benim tek bulduğum o-  2019’da yayınlanmış çalışma var. Febrero Álvarez, Uxó[1] tamda bunu söylüyorlar. İspanya’da bankanın kredi vermesi ve sonra hanehalkının, özel sektörün ithalat talebi sonrasında oluşan cari açık ilişkisi yönünde. Baki’nin söylediği ile bağlantılı olarak brüt sermaye akımları daha sonra geliyor. Mekanizmayı önce krediden başlatırsak berraklaşıyor. Şöyle; sizin önce kredi verip onla yatırım yaratıp, gelir yaratıp ve buna dayanan finansal ürünler oluşturmanız lazım ki size yabancı sermaye gelsin. Portföy yatırımları; gelecek hisse senedi alacak, tahvil alacak… Tamam, yabancı sermaye gelirse döviz ucuzlar, döviz ucuzlarsa cari açık artar mantıklı ama sizin önce bir şey üretmeniz ve bu üretilmiş olan değere dayalı bir onun bir türevi olan finansal ürün üretmiş olmanız lazım ki bu portföy akımları, sıcak para gelsin tahvil ya da hisse neyse alsın. O yüzden ekonomik sürecin başlangıcını kredi mevduat ve onun yarattığı likidite arayışları çerçevesinde değerlendirmek lazım.

Cüneyt Akman: Mesela siz olsanız bu durumda Baki Hocaya ne soru sorarsınız.

İlhan Döğüş: Şunu sorabilir belki;  cari açık içerisinde sermaye hesabının katkı payı nedir? Yani ne kadarı cari açığın sermaye hareketlerinden dolayı tetikleniyor ve ne kadarı ithalattan? Gibi…

Cüneyt Akman: Türkiye’de eskiden beri kredi mevduatı yaratır hatta dünyada da 200 yıldan beri 300 yıldan beri bu böyle olur diyoruz. Nasıl olurda Türkiye yeniden cari açık vermeye bu çapta imkân bulabiliyor. Biraz size pas vermiş olayım. Gollük bir pas belki ama İlhan hoca o golü kurtarır bence.

Baki Demirel: Aslında tabii İlhan’ın sorusu ile paralel şöyle bir düşüncem var: Doğru, önce kredi yaratmak lazım ve daha sonra tabii bu kredi yaratmak aynı zamanda yatırım ve gelir yaratmak ve bu tabii ithalatı arttıracak bir şey gibi görünüyor. E ama bu ithalatın karşılığında döviz bulmak lazım. Yani eğer biz bunu kendi para birimimizle yapmış olsaydık sermaye hesabının liberalize olması bu bağlamda çok önemli olmayabilirdi. Fakat biz bu ithalatı yapabilmek için bize döviz geleceğinin biliyor olmamız lazım. Her ne kadar, evet, yerli para ile kredi yaratıyoruz ve bu dolayısı ile evet yatırımları arttırıyor, üretimi arttırıyor ama dolayısıyla da tüketimi arttırıyor.  Sermaye malı ithalatını arttırıyor aynı zamanda tüketim malı ithalatını arttırıyor -özellikle yüksek teknolojili yoğun mal. Ben İlhan’ın sorusuna tabii Türkiye’nin ithalatının %80’i ara ve sermaye malı, %20’si belki tüketim malı… Dolayısıyla esas şey ‘cari açığın esas nedeni ara ve sermaye malı ithalatı’. Ama söylemek istediğim şey şu; eğer biz bu sermaye hesabını liberalize etmemiş olsaydık –çünkü- bu ithalatı yapabilecek finansmanı nasıl bulacaktık. Yani anlatabiliyor muyum? Biz kendi paramız ile mal alıp-satamadığımız için bizim bu malı alabilmemiz için öncesinde bu paranın var olması lazım. Daha doğrusu bu paranın var olabileceğini bilmemiz lazım. Biz küresel finansal sermayeye entegreyiz dolayısıyla da bize aslında bir kredi hesabı sağlayabiliriz –dışarı ile bu şeyin karşılığında yaptığımız şeyin karşılığında… Çünkü biz ithalat yaparken TL ile yapmıyoruz. Döviz satın almamız lazım. Fakat eğer bu tabi sermaye hareketinin gelişi de iki biçimde –biliyorsunuz–  kısa vadeli sermaye hareketleri ve uzun vadeli sermaye hareketleri. Aslında yatırım yapmaya gelenler. Bu yatırım yapmaya gelenler niye gelecek? Türkiye’de istikrarlı bir efektif talep varsa doğrudan yatırım yapmaya gelir. Türkiye ekonomisi istikrarlı büyüyorsa doğrudan yatırım yapmaya gelirler. Güçlü ekonomiye gelir, ekonomi güçlensin diye yatırım yapmaya gelmezler. Ama sıcak para öyle değil. Siz o tarafı liberalize edersiniz en ufak bir faiz farkında carry trade dediğimiz paralar gelir veya ekonomiyi çok riskli hale getirmediğiniz sürece… Burada aslında ülke parasını aşırı değerlendirerek sizin için ithalatı cazip hale getirebilir. Saygılar…

Cüneyt Akman: Teşekkür ederim. Şimdi İlhan Hocam, Baki Hocam dedi ki; biz parayı bulacağımızı güvenmesek öyle cari açık vermek kolay mı? Benim anladığım o. Sizin dediğiniz gibi cari açık verelim, nasılsa sonradan borçlanırız ya da işte o sebepten borçlanıyoruz. Olur mu böyle? Sonra yaya kalıyoruz. Hâlbuki biz biliyoruz ki böyle sermaye akımları mevcut, borçlanabilme imkânlarımız var o zaman ne ala bunu açık verebiliyoruz dedi? Şimdi siz buna karşılık ne diyeceksiniz? Krediyi bankalar yaratıyor. Ama eskiden de krediyi bankalar yaratırdı ama bu kadar cari açık falan vermezdik. Orada bir boşluk yok mu sizce?

İlhan Döğüş: Birincisi döviz karşılığını bulmanız için paranızın konvertibil olması lazım. Bunun içinde arkasında devlet olması lazım. Yani zaten bu yabancı borçlarda da yanlış bilmiyorsam devlet garantisi var değil mi temel olarak?

Cüneyt Akman: Hepsinde yok, özel sektörün borçlarının büyük bir bölümünde yok.

İlhan Döğüş: Şimdi, en azından para biriminizin uluslararası ticarette rezerv para olmasa bile kabul görüyor olması lazım. İthalat yapmanız için döviz ihtiyacınız var elbet ama bu sizin ithal döviz bulmadığınız zaman ithalat yapmayacağınız anlamına gelmiyor. Yani sonuçta siz..Şöyle düşünün; Bir adaya gittik yerleştik. Hiçbir şey yok. Sıfırdan başlıyoruz. Borç bulmaya kalktığımızda başka bir adadan ‘neyin karşılığında’. Dolayısı ile sizin öncesinde onu back-up yapan, arkasında duran-sahip çıkan bir reel değerinizin olması lazım. Bu da zaten uluslararası kur piyasasında sizin para biriminiz ile ölçülebilen bir şey. Şimdi dolayısıyla ‘döviz geleceğini biliyor olmamız lazım’ demek benim söylediğime çok itiraz gibi gelmiyor bana. Yani neden döviz geliyor olacağını bilmemiz bizi cari açığın ilişki yönünün; cari açıktan borçlanmaya doğru olduğunu itiraz olsun da tersine destek olsun. Ben o ara mekanizmayı çok kavrayamadım.

Cüneyt Akman: Çünkü şu sebepten benim anladığım kadarıyla; cari açığı finanse edemezsiniz veremezsiniz. Yani Türkiye geçmişte 70 cente muhtaç kaldı. Cari açıkta veremedi.

Baki Demirel: Ödemeler dengesi krizi niye çıkar? Bir daha ithalat yapamayacak dövizi bulamadığınızda çıkar. Yani ne borçlanarak bulabilirsiniz ki zaten ihracatınız veya turizm geliriniz –döviz kazandırıcı işlemleriniz- bu sizin borçlarınızı çevirmeye yetmeyecektir. İlave ithalat yapabilecek dövizi de bulamıyorsunuz çünkü kimse size borç vermeye yanaşmıyor. O noktada ödemeler dengesi krizi ile karşılaşırsınız. İşte orada cari açığımız bizim sürekli düşüyor yani yabancı sermaye gelmemeye başladığında veya orada bir kısıtlama olduğunda cari açığımız düşüyor. Hatta ödemeler dengesi krizlerinde ve döviz krizlerinden sonra biz cari fazla vermeye başlıyoruz.

İlhan Döğüş: Tamam, o zaman şöyle mi diyoruz; Bize önce yabancı…Borç buluyoruz biz. O yabancının getirdiği dövizi …–Baki Demirel araya girer;

Borç bulacağımızı biliyoruz biz. Beklentimiz var burada. Ama sonra yok. Çünkü… Ve olmadığı zaman kriz çıkıyor… – İlhan Döğüş araya girer;

Tamam, ama şöyle, şunu mu söylüyoruz; yabancı geldi bize borç verdi. Biz o parayla gidip ithalatımızı finanse ediyoruz –Baki Demirel: Hayır, hayır- bu anlamı çıkarıyorum ben. Peki.

Baki Demirel: Biz tabii,  önce bu borç ilişkisini yaratmalıyız. Seninle aynı fikirdeyim yani önce bir talep yaratmalıyız ve bu yurt içinden kaynaklı yani reel üretim ya da tüketime bağlı. Tamam, ama şimdi bir noktaya kadar götürürseniz bu sermaye hareketlerini özellikle sıcak para; borçlanırsın, borçlanırsın, borçlanırsın ve sonra o borcu çeviremeyecek noktaya gelirsin. Ben şunu iddia etmiyorum; ‘‘yani biz cari açık verince yabancı para bulmak zorunda değiliz’ bunu ifade etmiyorum. Ama sıcak paraya bu kadar bağımlı olmamız, sıcak para hareketlerine bu kadar bağımlı olmamız bizi riskli hale getiriyor aynı zamanda bizim daha fazla tüketim yapmamıza teşvik ediyor. Para bulduğunuz için değil ama o faiz farklarından dolayı gelen sıcak para bizim paramızın değerini olduğundan daha yüksek hale getirdiği için –olması gerekenden daha yüksek hale getirdiği için- aslında ithalatı da cezbediyor. Bizi daha fazla borçlanmaya özendiriyor. Daha fazla yani… Sermaye hareketlerini bu kadar liberalize etmesek biz belki bu kadar yüksek bir tüketim toplumu olmazdık –özellikle 2000’li yıllardan sonra– veya inşaata dayalı büyüme modelini bu kadar kolay harekete geçiremezdik.

Cüneyt Akman: İlhan Hocam, sizin pozisyonunuz bu durumda nedir? Tam olarak anaakımcılardan –neoklasiklerden nasıl farklılaşıyorsunuz cari açık konusunda? Baki Hocadan da şu anda bir farkınız var mı –en son ki durumda?

İlhan Döğüş: Şimdi, Anaakımcılar yatırımlar tasarrufla finanse edilir dediği için bizim içerdeki tasarruflarımız yetmediği için dışarıdan borçlanıyoruz diyorlar –ki öyle değil. Çünkü önce yatırım sonra tasarruf oluşur. İthalattan düşük kalırsa bu tasarruflar dışa gider ve içerisi tasarruf açığı verir. Birincisi o. İkincisi, zaten tüketim -dediğim gibi ithalatın %20’si- çok büyük bir katkısı yok daha çok sermaye ve ara malı özellikle. Baki’nin söylediğine itirazım şu: Ödemeler dengesi krizi ya da herhangi bir borç krizi sizin o borcu ödeyememeniz dolayısı ile borcun birikim oranı ile artış oranının sizin gelirlerinizin artış oranı altında kalması ile ilgili (Baki Demirel ekledi: Çok doğru), stabilite dengesini kaybetmesi ile ilgili.

Cüneyt Akman ekledi: üstünde olması ile ilgili.

İlhan Döğüş: Evet, yani daha çok borç biriktirmeniz daha hızlı artmış. Ama şimdi şu var; dediğim gibi İngiltere dış borcun GSMH’ye oranı %345. İngiltere, Türkiye gibi mi de bu kadar dış borç veriyor ve cari açığı… Baki Demirel araya girdi: Ama İlhan İngiltere için Pound bir rezerv para unutmayalım. Yani borçlarını ödeyememe sorunu olmayabilir İngiltere’nin…

İlhan Döğüş: Şimdi, en başta Türkiye rezerv para olsaydı dedin. Bende diyorum ki… Baki Demirel araya girdi: Türkiye rezerv para olsaydı bunu konuşmazdık zaten. Bu tartışmayı yapmazdık. Sorunda o. Pound rezerv para ve İngiltere’nin borç ödeyememe sorunu olmaz ama Türkiye için olur o yüzden ödemeler dengesi krizi ile karşılaştık. Mesela İngiltere’de ödemeler dengesi krizi ne zaman ortaya çıktı.  ERM2… Niye poundu marka bağladılar çünkü. Orada çok sert bir sermaye çıkışı ve bir kur şoku ile karşılaştılar. Sonradan zaten çekip gittiler yani Avrupa Para Mekanizmasından hatta daha sonrasında Brexit ile birlikte tamamen ayrıldılar.

Cüneyt Akman: Evet, İlhan Hocam…

İlhan Döğüş: Cari açığın finansmanı sorunu… Cari açık verilmiş ise o finanse edilmiştir. Sorun o biriktirilen borcun içerde üretilen değerin/gelirin üstünde olması. Dolayısıyla biz cari açığın finansmanı yapamayacağız o yüzden ithalat/döviz bulamayacağız diye bir şey değil. Ödemeler dengesi krizi başka bir şey bence. Sermaye hareketlerine açık olmak, başka ülkeler sermaye hareketlerine açık ama bu sorunu yaşamıyorlar, başka ülkeler cari açık veriyor ama sermaye hareketi sorunu yok dolayısı ile Türkiye özelinde biz, hem bankalar aracılığıyla hem ithalatın finansmanı açısından bence biz yabancı borç bulmak zorunda kalıyoruz. Kapalı bir ekonomi olsaydık büyümek için dış borcu bulmak zorunda değiliz çünkü içerde bankalar zaten bunu veriyor. –Baki Demirel Ekledi: Buna katılıyorum, doğru. Zaten kabul ettiğimiz bir şey.

Cüneyt Akman: İşin bu tarafında bir uzlaşma oldu ve tasarruf açığımızdan dolayı cari açık verdiğimize de genel bir itirazla mutabakat oldu konuşmacılar arasında.

Baki Demirel: Bir şey ekleyebilir miyim Cüneyt hocam son olarak. Burada İlhan’la bir şeyimiz yok; cari açığın oluşma biçimi gibi bir fikir ayrılığımız yok. Burada İlhan’la temel fikir ayrılığımız şu; sermaye hareketlerinin kontrolü sınırlı mı olsun yoksa şey mi olsun sermaye hareketleri kontrol edilsin mi –özellikle kısa vadeli sermaye hareketleri kontrol edilsin mi edilmesin mi? Aslında tartışmanın… Bence kısa vadeli sermaye hareketleri bizi daha fazla cari açık vermeye itiyor dolayısıyla bu kısa vadeli sermaye hareketleri kontrol edilmelidir diyorum ama İlhan buna karşı çıkıyor…

Cüneyt Akman:  Öyle mi? İlhan Bey karşı çıkıyor musunuz? Kısa vadeli sermaye hareketlerini kontrol etmek doğru değil diye mi düşünüyorsunuz?

İlhan Döğüş: Özellikle siyasal açıdan Türkiye gibi bir batı ile entegrasyonunu koparınca başka siyasal sorunlar yaşayan bir ülke için sermaye hareketlerine pek sıcak bakmıyorum… Özellikle politikada…

Cüneyt Akman: Yani sermaye hareketleri serbest olması daha doğrudur diyorsunuz. Baki hocam da sermaye hareketlerinden dolayı borçlanıyoruz ve cari açık veriyoruz diyor. Zaten söylediği ana tezi de buydu. Dolayısıyla bazı konularda aynı teorik çerçeveyi paylaşıyorsunuz ama çok önemli bir sebep-sonuç ilişkisi aynı zamanda da politik çözüm önerisi farklılığınız var. Zaten bu tartışmayı da çözüm önerisi bazında yapıyoruz. O bakımdan mesele kendini açığa çıkardı…

[1]İlhan Döğüş ’ün ‘2019 yılında yayınlanan Febrero,  Álvarez ve Uxó tarafından İspanya için’’ dediği çalışma; ‘’Ignacio ÁlvarezJorge Uxó and Eladio Febrero, ‘Internal devaluation in a wage-led economy: the case of Spain’ Cambridge Journal of Economics, 2019, vol. 43, issue 2, 335-360’’ olabilir.

 

Deşifrasyon: Nurdan YİĞEN

İzmir Demokrasi Üniversitesi / Yüksek Lisans

 

Programın tamamını izlemek için:

https://www.youtube.com/watch?v=xesXH50z7nI

 

 

 

 

Bu gönderiyi paylaş

1 Comment

  1. Düzeltme: Baki Demirel Hocamızın bir cümlesinde hata yapmışım. Hata yapılan yer üçüncü paragrafta geçiyor;
    “Türkiye’nin para ve yatırım malı bağımlısı olması aslında cari açığın da temel nedeni”. Şeklinde yazılan cümlenin doğrusunda para değil ara ve yatırım malı olacak.

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla