Anasayfa » Ortadoğu’dan Çıkış – Ekonomi (ikinci bölüm-2)

Bu gönderiyi paylaş

Genel

Ortadoğu’dan Çıkış – Ekonomi (ikinci bölüm-2)

Yerelde ilkellik (2)

  • Emperyalist vesayet dönemi ile mezhepçi vesayet döneminin siyah beyaz gibi birbirinden ayrılmasına bakılırsa demek ki şu çılgın emperyalistler elbet ki zayıfların arpasını eksik etmemek gibi Anadolu İvedik ırkının harcı olmayan bir başarıya imza atmakla birlikte Tayyup dedeyi de tam manipülasyonla yönetip fakirden yana bu fakir kardeşiniz rolünü inandırıcı kılabilmiş ve oy avlamanın pazarlamacılığa özgü mezhebi geniş bir dilencilik faaliyeti olduğu idrakiyle kitabı kapağından anlamayı farkındalık sanan şekilperest eğilimleri kolayca ayartıp kabileciliğe özgü tipik sekterliği rahatça aşarak oy oranını yüzde altmışlara dayandırabilmiş.

Emperyalist operasyon boşa düşünce geriye, kendini dev aynasında gören bir parti dolusu Erdoğan bıyıklı mezhepçi İvedik sürüsü kalmış.

Kafesten bir talihsizlikle kurtulup vahşi doğada bir başına kalmanın bir sirk aslanı için ölüm fermanı olması gibi emperyalist boyunduruktan bir talihsizlikle kurtulup siyaset ormanında bir başına kalması da mezhepçi vesayet için ölüm fermanı olmuş.

Siyaset kabaca hayatta kalma olanakları ve motivasyonunun enginliğine binaen bin şeritli gibi bir hayli geniş bir yolda araba sürmeye benzetilirse emperyalist vesayetten sonra gerçekten direksiyona geçen Tayyup dede, Hitler’in tıpkı Alman halkına yaptığı gibi şimdilik sadece yandaşlarını doksan derecelik bir dikme ile uçuruma sürüklüyor, çünkü tıpkı Hitler gibi uçabileceğine inanan kendiliğinden kafası güzel bir tatlişko o.

Üç dört yaşlarında bebek-çocuk çağındaki gerçek tatlişkoya ‘elini ateşe tut’ derse ateşe tutmacasına evinin yönetimini ver, öyle uzun boylu değil birkaç gün sonra evin hâlâ yerinde duruyorsa göreceğin şey minyatür bir Türkiye olacak.

Emperyalist operasyonun ciddi kazanımları olmasa Türkiye birkaç yıl değil Tayyup dedenin ölümcül saçmalıklarına birkaç ay bile zor dayanabilirdi.

  • Kaybedilen devrimlerden sağlamca öğrenilebileceği üzere ne yapsan da olmuyorsa ironiyi anlayabilmek için gerekli olan evrim ve erginliğe (zıtların birliğini bilinç düzeyinde işletebilme yetkinliğine) yükselememiş her İvedik gibi göle maya çalmak dışında bir mesain yok demektir.

Tayyup dede şahsında daha bir vurgulu ve görülmedik bir hızla işleyen çöküşün nedeni o kadar basit ki, tek kelimeyle avlanmak… avlanmanın biricik yasası: zayıflara saldırmak.

Vahşi yaşamda saldırdığın zayıfları ayıklarsın, sosyal yaşamda ise zayıflara saldırırken dozu kaçırırsan bu sefer zayıflar seni ayıklar. İstisna yok ve olmayacak.

Sosyal yaşamdaki ayıklanma süreci vahşi yaşamdaki gibi sıcağı sıcağına değil de kelebek etkisi belirleyiciliğinde kümülatif (birikimsel) işlediği için para (genel anlamda güç) avlarken zıt kuvvet olarak o oranda çaresiz zayıfların da biriktiği ve o ivmeyle ayıklayanların ayıklayıcısı bir güce dönüştüğü tüysüz maymun açısından henüz kavranabilir değil.[1]

Mabadına arz cazibesi kanunu sökmeyen bütün geçkin tatlişkolar gibi Andromeda yollarının bir yerlerinde Rufailere karışan kanatsız melek Tayyup dede ve cebindeki bir liraya bile kesseler de kıyamayan allahsız kitapsız leşçil İvedikler sürüsü, o da emperyalist vesayetin yapısal marifeti olan o da iki lokma zıkkımı para avlamak uğruna resmen milletin kursağından kazıdı. Ve böylece Tayyup dede destanı dört dörtlük bir politik intihar dersine dönüştü.

  • Ümit önce içseldir, her sabah kalkıp düşüncede yükselebilmek için bir iki bir çaba harcıyorsan eh işte -bir iki kavramı cümle içinde kullanabildin diye kendini bir şey sanmamak kaydıyla- kendinden ümit edebilirsin ve ancak ondan sonra üretken yaratıcılık deneyimlerinden çıkarsamalar yapıp dışsal ümit üstünde iz sürecek asgarisinden bir donanıma ulaşabilirsin.

Milyarlarca olasılıkla dolu koca bir dünya olduğuna göre dışsal ümit arayışında Allah’tan umut kesilmez tabii ama konu bakımından milyonlarca olasılıkla dolu olmasına karşın Türkiye’ye özgü dışsal ümitsizliğin iki katmanı var: birincisi, her alanda ve özellikle politikada salt magandalık talep eden İvedikler sürüsünün mutlak çoğunluk olması; ikincisi ise magandalık arz etme gücüne sahip Süper İvediklerin her alanda ve özellikle politikada mutlak belirleyici olması…

  • Rasyonel teriminden kastedilen, kişisel çıkarlarını kollayabilmekle ilgili pragmatik yetkinliktir. Şimdilerde laikçi popülasyonun yanında saf tutan Süper İvedikler derintisinin ağzının suyu akarak büyük bir sabırsızlıkla beklediği gibi karşılığında en azından pembe panjurlu bir yuva kuracak kadar birkaç balya yeşilliği portföyünde istiflemek kaydıyla mezhepçi popülasyona yandaş olmak gayet rasyoneldi… Ama bitti, buraya kadar.

Ortada, Birinci İnönü Muharebesinde zaferin sürekli geri çekilme şeklinde ele alınmasını kesin yenilgi diye yorumlayıp askerden kaçanlar gibi ‘batan gemiyi ilk fareler terk eder’ durumu yok; Tayyup dede almış eline balyozu ‘zücaciye dükkânına giren fil’ benzetmesinin yetersiz kaldığı marazi bir hoyratlıkla gemiyi gemi yapan her şeyi -dolayısıyla oy oranını- kırıp döküyor.

“Verin bu kardeşinize yetkiyi, görün kutsalınızın kutsalını” meydan okumasından bu yana her geçen gün dozu çılgınca artan absürt beceriksizlikleri ağır makineli tüfek gibi saydıran Tayyup dedenin dolu mesaisi alenen kendini baltalayıp batırmak olduğu halde hepsi birbirinden becerikli onca akıl nedamet getirmek için hâlâ zaman varken kaçıp kendini kurtarma iradesi gösteremiyorsa bu tuhaf bir zırdelilik (kendine ölümcül zararlar verme) hâli olur.

En hafifinden Kemal dedeler -Meral dedeler ve diğer ufak büyük dedeler- ile dalga geçen ya da art niyetlerini eleştiri kisvesi altında gösteren vb gibi muhalefet karşıtları, iktidar değişikliğini izleyen birkaç ay içinde havuz medyası namına geriye bir kese kâğıdı bile kalmayacağı kuvvetle muhtemel bir belirsizlikte bir intikam mevzu bahis olmasa bile iş bulma konusunda çok ciddi sıkıntılara… neden düşmesinler?..

Hâkiminden valisine sendika ağasından tarikat şeyhine kadar aradakileri say say bitmez de… en ağırından beşli çete denilen torpilli holdingler, devran döndüğünde donlarına kadar her şeylerine kayyum atanıp el konularak örgütlü suçlardan mahpushanelere… neden atılmasınlar?..

Yok ihale yasaları imiş yok İngiliz mahkemeleri imiş falan festekiz… en fakirinden en zenginine kadar sütten çıkmış ak kaşık olsa bile ‘burası Türkiye’ ilkelliğinde Türkiyeli olan kimin ne güvencesi olabilir?..

Kalubeladan beri bu topraklarda kimin ne zaman bir güvencesi olmuş da para hırsından intikam hırsına kadar iktidar olma hırsıyla gözü dönmüş laikçi Süper İvedikler yarın padişahlık mührünü ele geçirince… neden olsun?..

  • Tayyup dedenin kuyruğuna takılıp açıkça felakete aktığına göre kendi çıkarlarını kollama konusunda Çiftlikbank mağdurlarından bin beter acizken Türkiye’nin kaderini belirleyici bütün mevkileri tutan Süper İvedikler sürüsü sadece bir sonuç; çünkü arz diye kendi başına bir olgu olamaz, piyasaya sürdün diye paşa gönlünün hatırına arz olmaz… sadece talep vardır, arz ise o talebi avlayabilmektir.

Gelişmiş olsun olmasın yeryüzündeki bütün toplumlarda taş devrinden yirmi birinci yüzyıla kadar -ve istisna da olsa çağı aşabilen- her tür evrimsel eğilim çeşitlemesi iç içe bulunur; bütün mesele hangi eğilimin baskın olduğudur, bütün bir toplumun kaderini baskın eğilim belirler.

Dışsal ümitsizliğin asıl kaynağı her alanda ve özellikle politikada magandalığı körü körüne talep eden Anadolu İvedik ırkı sürüsünün, kalite girişimlerini aşağılayıp boğabilecek boyutlarda mutlak bir çoğunluk olması.

Türkiye’deki gibi kendine en soytarısından bir tanrı kral ve en kokuşmuşundan bir aristokrat sınıf yaratıp milattan önce bilmem kaç yıllarında kalmış ilkel mi ilkel geleneklerle yaşamayı talep eden sefil mi sefil mezhepçi eğilim, uygarlıkta yükselmeyi geçiniz Türkiye’nin yerinde saymasına bile izin vermez.

Örneğin terörist flörtüyle fi tarihinde çekilen resimleri ya da büyükbaş lafını bahane yapıp öteki kabilelerden özgür imajlı kadınlara aşırı adaletsizce saldırma taktiğiyle Afganistan’da bile seçim kazanmak ciddi şüpheler barındırıyorken böylesine batak mı batak bir seçim taktiğinin modern Türkiye’de yığınsal bir geri dönüşü varsa beyin ölümü gerçekleşmiş ümitsiz hastanın fişini çekmek gibi Türkiye’nin tepesine rica minnet birkaç nükleer bomba attırıp bu ıstıraplı yıkımı ötenazi ile sonlandırmak daha rasyonel olur.

Birinin ayağına beton döküp denize atmak gibi Türkiye’yi dipsiz ilkelliğe çektikçe çeken bütün bu her alandaki magandalık tufanının nedenselliği ayrıca kanıt gerektirmeyecek şekilde vatana ihanettir; apoletli Süper İvedikler sürüsü emperyalist Batı ile el ele verip Türkiye’nin aklını resmen söküp almış.

[1] Zayıfları yenmenin tek yolu Pirus Zaferidir; kendinle birlikte patlatmadıktan sonra en dayanıklı en özverili en cesaretli ve benzeri gibi zafer için gerekli bütün özellikleri en üst düzeyde eksiksiz içeren yenilmez tek ordudur, çünkü süt dolu memeye ulaşmaktan başka bir hayatta kalma şansı olmayan bir bebek gibi yaşam kaynakları istikametinde seçeneksiz iken bir bebekten tamamen farklı olarak itlaf edilmesi de olanaksızdır ve yeri geldi mi yoktan var oluyormuş gibi bir anda umulmadık sayılara ulaşabilen yıkıcılığı sınır tanımaz bir potansiyele sahiptir. – Örneğin savaşlar ve küresel hırsızlığın (neoliberalizmin) azması oranında artma eğilimi gösteren göç yollarındaki zayıfların sayısı, yurduna tutunmasını sağlayan o son umut kırıntısını da kaybeden o son zayıfın da göç yollarına düşmesiyle kelebek etkisi (marjinal) eşiğini aşarsa -içten içe çürümesi hızlandıkça hızlanırken kamuoyunun gözünden düştükçe düşen- Batı Medeniyeti bile ayıklanma değirmeninde öğütülmekten kaçınamaz.  – Uygarlıkta yükselme ve çöküş, zayıfların kazanması ve kaybetmesi ile doğru orantılıdır.

Bu gönderiyi paylaş

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla