Anasayfa » Serbest Kürsü – Yemeksepeti vs. Ankara Büyükşehir Belediyesi

Bu gönderiyi paylaş

Ekonomi / Genel / Reel Sektör

Serbest Kürsü – Yemeksepeti vs. Ankara Büyükşehir Belediyesi

Ankara Büyükşehir Belediyesinin uygulamaya koymuş olduğu “Lezzet Ankara” projesi sosyal medyada farklı görüşlere sahip kimselerce farklı açılardan ele alınıp tartışılmıştır. Söz konusu uygulamaya getirilen en büyük eleştiri uygulamanın haksız rekabete yol açarak serbest piyasanın dinamiklerine aykırı olduğu görüşüdür. Bu görüşe cevaben en yaygın argüman ise Yemeksepeti’nin yüksek komisyonlara sahip olması, sektörde en büyük firma olması ve pandemi koşullarında serbest piyasa kurallarının esnetilmesi gerektiği görüşüdür. Bu yazıda kendi gözlemlerimi, sektörün potansiyeli, temel gıda sektöründe gerçekleşen rekabet ve kamunun üstlendiği işlev olmak üzere üç farklı noktada yansıtmak istiyorum.

Birinci nokta, Yemeksepetinde yer almayan restoranların Belediyenin “Lezzet Ankara” uygulamasına dahil olup olmayacağıdır. Birçok restoran, Yemeksepetindeki komisyonlar nedeniyle, sisteme dahil olmayarak geleneksel usul telefonla sipariş yöntemini tercih etmektedir. Belediyenin uygulaması aracılığıyla “hızlı sipariş” diyebileceğimiz veritabanına bu restoranların dahil olması yemeksepetini etkilemeyecek ve müşteri lehine bir durum olacağa benziyor. Ankara genelinde kaç adet restoran olduğu ve kaçının Yemeksepeti sistemine dahil olmayıp Belediyenin uygulaması “Lezzet Ankara ”ya dahil olacağı tartışmanın önemli belirleyicilerinden olacaktır.

Türkiye genelinde 2008 yılında 35 bin civarında olan restoran sayısı (lokanta, otel lokantası, fast-food restoranı, eve servis restoranı), 2018 yılına gelindiğinde 150 bini geçmiştir. Yemeksepeti’ne kayıtlı restoran sayısı yaklaşık 34 bin bandındadır. Bu oran ev dışı yemek sektörünün %20’si civarında bir orana karşılık gelmektedir. Ankara özelinde bakıldığında ise ev dışı yemek sektörünün cirosunun %12’si Ankara’da gerçekleşmektedir. Konuyla alakalı uzmanlar ABD ve AB ülkelerindeki nüfus ve harcama oranlarına bakıldığında Türkiye’deki ev dışı yemek, hazır yemek sektörünün senede ortalama %20-25 oranında büyüyebileceğini belirtmişlerdir. 2008 yılına göre 10 yılda 4 kat büyüyebilen (Senelik büyüme oranı %18-20 bandında), senede ortalama %20-25 büyüme potansiyeli olduğu belirtilen bir sektörde 2020 yılında zorlu pandemi koşulları sebebiyle %40-45 bandında daralma yaşanmıştır. Sektörde çalışan 2 milyon insan işsizlikle ve zorlu pandemi koşulları ile baş başa kalmıştır. Sektörde çalışanların aileleri göz önünde bulundurulduğunda bu rakamın 7 milyon kişiye, bu sektöre girdi sağlayan sektörleri hesaba kattığımızda ise 20 milyon kişiye ulaşabileceği hesaplanmaktadır.

Ankara özelindeki sektörün oranı, tüm sektörün büyüme potansiyeli ve pandemi koşulları sebebiyle yaşanan daralma göz önünde bulundurulduğunda Büyükşehir Belediyesinin çıkardığı uygulamanın Yemeksepetine alternatif olmasının çok uzak olduğunu düşünüyorum. Pandemi koşullarının zararlarının telafi edilmesinin 3-4 yıl kadar süreceği varsayılırsa, bu süre boyunca Ankara özelinde her iki uygulama için de yeterli büyüme alanı olacağını düşünüyorum. Sonraki yıllarda ise Belediyenin çıkarmış olduğu uygulamanın sürüp sürmeyeceği ile ilgili herhangi bir bilgi yok.

Grafik: Yemek Sektörünün İllere Göre Dağılımı


Kaynak: Tavak Vakfı, Gastronomi Ekonomisi 2021

İkinci nokta, halihazırda birçok restoran, telefonla sipariş fiyatı ile Yemeksepeti fiyatını farklı yapabiliyor. Bu fiyat farkı Yemeksepetinin aldığı komisyonun menü fiyatına eklenmesi şeklinde gerçekleşiyor. Belediyenin uygulaması aracılığıyla telefonla sipariş fiyatı ve uygulama sipariş fiyatının eşitlenmesi ya da yakınlaşması doğrudan müşteri lehine bir kazanç olacakken Yemeksepeti aleyhine kazanç kaybı olacaktır. Yemeksepeti burada oluşan kazanç kaybını, farklı kampanya, promosyon, anlaşma ya da hizmetler ile telafi etmeye çalışacaktır. Belediye burada rekabete katılarak açıkça serbest piyasada düzenleyici bir görev üstleniyor. 2020 yılında %40-45 oranında daralma yaşamış bir sektörde serbest piyasayı komisyon indirimine gitmeye ya da farklı hizmetler sunmaya zorluyor. Buradaki önemli nokta, bu görevin kamuya düşüp düşmediğidir. Örneğin, “Getir” gibi bir firmanın bu sektöre girerek aynı zorlamayı yapması istenebilir. Zaten Yemeksepeti gibi bir uygulama için düzenleyici işlevi ancak ya Getir gibi büyük bir platform ya da kamu yapabilir. Son zamanlarda özellikle İstanbul’da hızlı sipariş işini yapmak isteyen birçok firmanın ortaya çıktığı ancak Getir dışında bu firmaların pek de tutunamadığı görülmektedir. Çünkü Yemeksepeti 2001 yılından bu yana bu işi yaparak oturmuş bir müşteri ezberi, davranışı geliştirmiştir. Durum restoranlar açısından da benzerdir.

Değişimin kolay olmayacağı belli olan bir sektörde Getir ya da kamunun bu işi yapıp yapmayacağı beklenirken ilk hamle kamu tarafından gelmiştir. Burada konunun odak noktası, kamu ve özel sektör rekabetinin, temel gıda ve hizmet sektöründe yaşanıyor olmasıdır. Rekabet eğlence, alışveriş, moda gibi farklı sektörlerde yaşansaydı tartışmanın zemini çok daha farklı olacaktı. Dolayısıyla tartışma aslında belediyenin halk ekmek üretip üretmemesi, beltur gibi kafe işletmeciliği yapıp yapmaması gibi bir zeminde yaşanıyor.

Halkekmek örneğini bu uygulama için düşünecek olursak önemli olan bir diğer noktanın belediyenin sunacağı uygulamada her türlü yiyecek, içecek ve hizmeti sunup sunmayacağı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin orta-üst ya da lüks sayılabilecek menü ve yemek çeşitlerinin sunulması yine tartışmanın zeminini farklı noktaya taşıyacaktır. Bu segmentteki menü ve yemeklerde daha fazla kâr marjı olduğu düşünüldüğünde bu restoranların gelir kayıplarını daha hızlı telafi edebileceği düşünülebilir. Dolayısıyla burada tartışılan husus, söz konusu uygulamanın ihtiyaç duyan esnaf ya da müşterilere destek sunmaktan ziyade doğrudan yemeksepetinin alternatif uygulamasına doğru gidip gitmeyeceği olacaktır.

Üçüncü ve son nokta ise, kamunun burada üstlendiği işlev üzerinedir. Kamu hizmeti burada doğrudan restoran açmak, içecek üretmek şeklinde gerçekleşmiyor. Özel sektörün yani restoranların sunmuş olduğu hizmetin tüketicilere daha etkin ulaşabilmesi adına piyasa yapıcı bir rol üstleniyor. Piyasa yapıcılıkta kamu hizmetinin sunulması sektörün hizmet kalitesini arttırıcı işlev görebilir. Son zamanlarda çok sık tartışılan ve haberlere yansıyan kuryelerin sipariş esnasında kaza yapmaları, hayatını kaybetmeleri ve gün geçtikçe bu sayının artıyor oluşu durumu belki kamu hizmeti sunulması ile daha ciddi tartışılır ve piyasa aktörlerince ve karar alıcılar nezdinde gerekli önlemler alınmasına neden olabilir.  Piyasa yapıcı rolün, özel sektörün mü yoksa kamunun mu üstlenmesi gerektiği tartışıldığında ise karşımıza başta kamu bankaları olmak üzere birçok düşündürücü örnek çıkacaktır. Bu örneklerin etkilediği alanlar dikkate alındığında ise tartışma konusu, kamu bankalarının spor kulübüne sahip olup olmaması gerektiğine ya da kamu bankalarının özel spor kulüplerine vermiş olduğu uygun (çoğu zaman verimsiz sayılabilir) destek kredilerine kadar gidebilir. Bir spor kulübünün kamu bankaları gibi büyük firmalar sahipliğinde olmasının sunduğu avantajlar ile özel spor kulüplere sağlanan uygun kredi imkanlarından hangisinin ötekine daha ağır bastığının ölçülmesi tartışmayı çözebilecektir ancak bu ölçüm şüphesiz ki karmaşıktır.

İlk başta pandemi koşullarının zararlarının telafi edilmesi sonrasında hızlı sipariş veritabanının büyümesi, kamunun özel sektör ile tüketicileri buluştururken iyi bir piyasa yapıcı olabilmesi ve kamunun rekabet içerisinde özel sektörü farklı promosyon, kampanya ve hizmetlere zorlaması açısından söz konusu girişimin bir süreliğine faydalı olacağını düşünüyorum. Ancak, uygulamanın sınırlarının doğrudan yemeksepetine alternatif olarak çizilmemesinin de doğru olacağına inanıyorum.

Bu gönderiyi paylaş

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla