Hakan Gungor

Nedir Bu Fiyat İstikrarı Kavramı?

19 Ocak 2022 in Genel

Son söyleyeceğimi ilk söyleyenlerdenim: “Faizin,  para politikasında etkin ve yönlendirici olduğu bir ekonomide; Enflasyon, fiyat istikrarı ve çift para sorunu yoktur.” 

Biraz açarsak şayet; Fiyat istikrarının olduğu, enflasyonun %4 ve altında olduğu dolarizasyonun olmadığı gelir dağılımının görece düzgün olduğu ekonomilerde; Merkez bankaları, Faiz politikaları ve kararlarıyla piyasaları çok daha etkin yönlendirir. Kısa süreli çalkantıları ve dengesizlikleri, faizlerde yapacağı indirim ya da artırımlarla kolayca kontrol altına alır ve durumları sarsıntıları absorve eder. Bu durum ise, o ülkede mikro ve makro iktisadi ölçekte istikrarın sürmesine yardımcı olur. 

Hazır böylesi bir soru gelmişken bahsetmekte fayda vardır. Enflasyon bir olay değildir bir olgudur. Azı karar çoğu zarar diyebileceğimiz ölçüde bir ekonomik olgudur. Enflasyonun 0 ve/veya -negatif olması nasıl zararsa zararlıysa Enflasyonun 10-20-30-50-70-100….! gibi rakamlarda olması da bir o kadar zarardır, zararlı durumdur. 

Nedir peki fiyat istikrarı? 

Özellikle Amerikan ekollü iktisatçılar tarafından 80lerin ortasından sonra çokça dile getirilmiş bir kavram. İktisatçılar çarpmışlar bölmüşler analizler yapmışlar ve ABD için; tarihsel ortalama büyüme- tarihsel ortalama işsizlik için ekonominin istikrarlı seyretmesi için uygun enflasyon oranını %2.25 olarak belirlemişler. Bu rakamın %2.7 ve üstüne çıkmasına ise ekonomide ısınma sinyali olarak belirlemişler. Bu rakam, üç aşağı beş yukarı birçok gelişmiş ülke için referans alınır birçok gelişmiş ülke merkez bankası da bu rakamlar doğrultusunda biraz aşağı biraz yukarı fiyat istikrarı algısına sahiptir. Kıta Avrupa merkezli ekonomiler için Örneğin ECB için %2 rakamı uygunken bir başka gelişmiş ekonomi merkez bankası için %2.5 uygundur. Faiz kararları bu rakamlar üzerinden kısa ve orta vadede politika olarak belirlenir. Mesela ABD için ortalama büyüme oranı %2.5 ortalama tarihsel doğal işsizlik %4.5-5 aralandıysa enflasyon bu rakamlara istinaden %2.25 olması fiyat istikrarının bir anlamda sağlandığının göstergesidir. Böyle durumda faiz politikası daha sağlıklı isler yönlendirici hale gelebilir. Bunun üzerinden %3’luk bir politika faizi uygun olabilir. Tabii bu tümceler küresel kriz öncesinin argümanları

GOÜ’lerdeyse fiyat istikrarı daha çok %4 ve altındaki enflasyonu betimler. Bu ülkelerde enflasyonun gelişmiş ülkelere göre biraz daha yüksek olması hem demografik etmenler hem de büyüme isteği büyümenin getirdiği nedenler hasebiyle daha yüksek seviyededir. %4 ve altında enflasyon makulü temsil etmektedir. Böyle ülkelerde %4 ve %2.5 aralığında olan bir enflasyon oranı örneğin %3,5 son derece makul fiyat istikrarı kavramının gelişmekte olan ülkeye uygun durumudur. Bu enflasyon oranı ülke geliştikçe verimli yapısal süreçlerini tamamladıkça zaten bir süre sonra gelişmiş ülkeler kategorisindeki enflasyon rakamlarına doğal olarak evrilecektir. Zamanla ülkenin gelişmişlik ve demografik olgunluk seviyesi değiştikçe tüketime ve yatırıma doydukça nüfus yaşlandıkça zaten enflasyon oranı da doğal akışında bunlardan etkilenip da düşüşe meyledecektir.

Örneğin Türkiye’de enflasyon %4, İşsizlik %8.5, büyüme %5 olsaydı böyle ortamda Merkez bankası reel faiz aralığı dahilinde enflasyon-işsizlik-büyüme eksen diyalektiğinde ki ufak oynamaları ve ekonomiyi politika faizi silahıyla rahatlıkla kontrol ederdi. 

Böyle bir Türkiye ekonomisinde Merkez bankasının politika faizi %5 olduğunu varsayalım. Enflasyonda ufak bir artış karşısında mesela %4,5’lara giden enflasyonu kolaylıkla faiz politikasıyla reel faizi koruyarak belki reel faiz araligini arttırarak kontrol altına alabilir Enflasyonun inmesini sağlayabilir talebi kontrol altına alabilir. Ayni şekilde büyümedeki büyüme ivmesinde bir ivme kaybı karsısında ise inen enflasyon ile paralel yine faiz politikası ile reel faiz aralığını daraltarak büyümeyi tekrar stabilize edebilir. Beklentilerin iyileşmesini sağlayabilir. Issızlıkte artış karsısında enflasyonun düşeceği varsayımından hareketle politika faizini indirerek reel faiz aralığını gerekirse 0’a çekebilir. İşsizlik artisinin konjonktürel ve arz-talep eksenli nedenleri bertaraf edebilir.
Böylelikle Merkez bankası faiz politikasıyla Maliye politikasına gerek kalmadan Ekonomiye siyasetin müdahalesine gerek kalmadan ufak çaplı ekonomik sarsıntıları kontrol altına alabilir bertaraf edebilir. Merkez Bankasının Enflasyon üzerindeki politika faizi Merkez Bankasına oyun alanı sağlar. Aradaki pozitif reel değer Merkez Bankasının oyun kurma alanıdır.

Fiyat istikrarının olduğu ekonomilerde; Faiz, bu turlu ülkelerde Tasarruf seviyesini Tüketim potansiyelini belirleyici bir faktör olur. Bu durum israfa dayalı kaynakların verimsizliğine dayalı süreçlerin bertaraf olmasına yardim eder. Bütün bunlar için koşul ise Fiyat istikrarını betimleyen enflasyonun üzerinde bir merkez bankası politika faiz oranıdır. 

Faiz artışları ve düşürmeleri etkili olabilmesi için ve faizin ekonomi için yararlı yanlarının dengeleyici faktörlerinin zararlarından yüksek olması için o ülkede Enflasyonun düşük fiyat istikrarı içinde uzun yıllardır devam etmesi lazım.
Faizin ve faiz artış-indirimlerinden bir ekonomik faktör hareket alanı olarak faydalarından nimetlerinden en iyi fiyat istikrarına sahip olan ülkeler faydalanır.
Düşük enflasyona sahip bir ülkede faiz artısı yüksek enflasyona sahip bir ülkeye göre daha olumlu makro ekonomik faydalar elde eder. Fiyat istikrarı ve düşük enflasyonlu bir ülkede faiz arttırdığınız vakit ekonomide balonlaşma tüketim-ithalat ve fiyat artış sureci daha rahatlıkla kontrol imkânı bulur. Ekonomide kontrolü sağlamanıza fırsat verir.
Bunun tam tersi ekonomide durgunluk resesyon gibi dönemlerde de faiz indirdiğiniz vakit yüksek enflasyona sahip bir ülkeye göre faiz indirdiğiniz de daha kolay ekonomik fayda elde etmenizi sağlar. Tüketim ithalat bu gibi ülkelerde yüksek enflasyonlu ülkelere göre faiz indirimleri yan etki yaratmaz. Yüksek Enflasyonlu ülkelerde faiz indiriminin yan etkisi daha etkin ve fazladır.

Mamafih düşük enflasyona sahip fiyat istikrarlı bir ekonomide faiz arttırmak ithalat tüketim balonlaşma is piyasası vb… faiz yüksek enflasyonlu ülkeye göre daha fazla yarar sağlar ekonomideki faktör olarak faiz, bu ülkelerde zararından ve yan etkisinden ziyade daha fazla faydası öne çıkar.

Türkiye’ye gelince mevcut fiyat istikrarının olmadığı yüksek enflasyonun olduğu dahası bu yüksek enflasyonun da sürekli yükselen trend içinde istikrarsız olduğu bir ekonomide makro ekonomik açıdan; faiz artisinin veya indiriminin yararlı etkisi düşük enflasyonlu uzun yıllardır fiyat istikrarına sahip ülkedeki faiz artisi veya indirimine göre daha azdır yan etkisi ise daha fazladır. 

Bir örnek vermek gerekirse
%2 enflasyonlu bir ülkede %2,5’luk politika faizini 25bp artırmanın veya azaltmanın yarar etkisi
%20 enflasyonlu bir ülkede %25’lik politika faizini 250bp artırmanın veya azaltmanın yarar etkisinden daha fazladır. Faizin yan etkisi ise daha azdır..

Yukarıdaki örnekten yola çıkarsak; düşük enflasyonlu bir ekonomide faizi arttırarak veya indirerek ekonomiye yon vermek ekonomiyi stabil hale getirmek kendi hedeflerimize kanalize etmek daha olasıdır. Bu gibi ekonomilerde faiz gerçekten bir politika araçi olarak daha iyi çalışır ve daha iyi yönde ekonomiye fayda verir hem artırım patikasında hem indirim patikasında.
Diğer turlu yüksek enflasyonlu bir ekonomide ise faiz indirim ve artırımlarının olumlu yönde etkisi enflasyonun yüksek olmasından dolayı azdır faiz indirim ve artırımlarının olumsuz etkisi ise daha fazladır.

Fiyat İstikrarı – Merkez Bankaları Joyistik Özgürlüğü

Onun için fiyat istikrarı şarttır gereklidir. Bu da bizim gibi ülkelerde yani GOÜ’lerde %4 ve altıdır. %3.5’luk bir oran ise en makul olanıdır. Bunun üzerinden 1.5puanlik yani %5’lik bir MB politika faizi ise uygun bir rakamdır. Aradaki fark yani 1.5’luk fark ise enflasyon-büyüme-işsizlik denklemlerini diyalektiğini dengelemek sağlamak için MB’nin bir oyun kurma piyasalara makro mikro dengelere yon verme aracıdır. Aslında bir anlamda bağımsızlık alanının matematiksel ifadesidir. Bunun üzerinden MB paraya yon verir makro dengeleri stabilize etme ekonomik çelişkiler arası arabulma işlevini yerine getirir finansal piyasalara yol gösterir. Bunun aksi hali ise MB için bir faciadır. Bu aksi hal ise MB’nin hem piyasaların hem hükümetlerin oyuncağı kuklası olmasını sağlar. Bugün basta Türkiye olmak üzere tüm dünyada olduğu gibi…

Kaybettiklerimiz: 2013’den 2019’a Potansiyel Formda Kişi Başına Gelir

1 Ocak 2022 in Genel

          2013 yılında yer kürede ortalama kişi başına gelir 10.884 dolar iken Türkiye’de 12.480 dolardı. 2019 senesinde dünyada ortalama kişi başına gelir 11.570 dolara yükselirken Türkiye’de 9.027 dolar. Kısaca dünya giderken Mersin’e balık tutmaya; biz girmişiz AKP ile  tersine ekmek kuyruğuna. Baştan ifade edeyim keşke böyle olsa…. ama evdeki hesap tezgahtaki hesapla pek uyumlu değil maalesef. Rakamları irdelediğimizde durumun vahameti daha bir ortaya çıkıyor.  

          Bir defa 2013 yılı 12480 doları 2019 yılında aynı değer mekanizmasını reel olarak karşılayamıyor. Dolayısıyla 2019 ile  bir kıyas yapmak için Doların 2013’den beri birikimli enflasyon sürecindeki zaman-değer sürecini hesaba katmamız şart. Bu açıdan, kişi başına geliri 2019 yılına  uyarlamak için sadece dolar enflasyonu hesaba katarsak 2019 yılı itibariyle 2013’deki seviye için 13810 dolarlık kişi başına gelire sahip olmamız gerekiyordu. 

Ayni mantıkla, duruma bir de tersten bakalım 2019’daki 9027 dolarlık kişi başına geliri 2013’e uyarlarsak bu sefer durumun vahameti daha da bir netleşiyor ve 2019’daki kişi başına gelir rakamı; 2013’un 8157 doları ediyor. 

Sureci bir başka yönden analiz edersek şayet; 2013’te Türkiye’deki kişi başına gelir dünyadaki ortalama kişi başına gelirden %14,66 daha fazlaydı. Yani kısaca Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıradan ortalama bir dünyalıdan %14.66 daha fazla gelir elde ediyordu. Bulunduğu yerkürede Türkiye’de ortalama bir dünyalıdan daha fazla katma değer sağlıyor ve zenginlik elde edebiliyordu.

2019’da ise bırakalım daha fazla geliri sıradan ortalama bir dünyalıdan %21.98 daha az kazanıyor ve daha az kişi başına zenginliğe ekonomik kudrete sahip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olgusu bizi karşılıyor. Yani 2019 ölçeğinde ortalama %21.98 daha az kazanan bir Türkiye insani tablosu ortaya çıkıyor. 
Toparlayacak olursak şayet 2013’den bu yana %36.64 daha az kazanan bir Türkiye toplumu var. 2013’deki bir Türkiyeli 2019’daki bir Türkiyeliden %36.64 daha fazla kazanıyor ve kendine refah ve topluma katma değer yaratıyordu.

Dolar enflasyonu hesabını biraz daha ilerletip hesaplamalarımıza devam edersek şayet ortaya çıkan durum üç aşağı beş yukarı çok farklı bir görünüm sergilemiyor. 
2013’un 12480 dolar kişi başına rakamı 2019’daki seviyeye uyarladığımızda 13810 dolarlık bir kişi başına gelir yapıyor demiştik. Halbuki bizim 2019 yılı itibarıyla kişi başına gelirimiz: 9027 dolar. Aşağı yukarı %34.63’luk bir kişi başına gelir erimesi söz konusu 2013’den 2019’a kadar gecen sure içinde. 
Yine hesaplamamıza devam edersek şayet; 
2019 yılı 9027 dolarlık kişi başına geliri dolar enflasyonundan arındırdığımızda 2013’un 8157 dolarlık kişi başına geliri oluyor. Halbuki bizim 2013’de kişi başına gelirimiz 12480 dolardı. Bu bağlamda bu hesaba göre ise %34.64luk bir kişi başına gelirin düşüşü söz konusu.

Analize Devam edelim; 
Diyelim ki; 2013’den bugüne kadar ne içte ne dışta etliye sütlüye karışmadık AB ile dostlar alışverişte de olsa ilişkileri devam ettirdik. Yapısal reform vs yapmadan salt Ortodoks anlayışla; “Bütçe Disiplini” “Enflasyon hedefi” doğrultusunda faiz takıntısına takılmadan “Bağımsız Merkez Bankası ve Bağımsız Para Politikasını” uyguladık. Yani bir nevi otomatik pilot hesabi yerkürede takıldık. 
Kısaca diğer etkenleri sabit kabul ettiğimizde veya 2013-2019 arasında 2007-2013 aralığındaki gibi politikalar izlediğimizi varsayalım. Bu durumda 2019’da kişi başına gelirimizin kaç dolar olabileceğini veya kaybettiğimiz geliri hesaplayalım. 
2007’den 2013’e kadar sure içinde Türkiye’nin kişi başına geliri dolar bazında 9563’den 12480 dolara çıkmış yani %30.5’lik bir artış söz konusu dolar bazında bu oranı 2013’den 2019’a kadar gecen sure için uygularsak şayet bu durumda 2019’da 16286 dolarlık kişi başına gelire tekabül ediyorduk. 

Yine hesaplamamıza devam edelim bu sefer dünya ölçeğinden hareketle süreci analiz etmeye çalışalım. Dünyada 2013’den 2019’a kadar gecen sürede ortalama kişi başına gelir 10884’den 11570 dolara çıkmış yani %6.3’luk bir kişi başına gelir artışı söz konusu. Türkiye sadece dünya ortalamasıyla paralel gelirini artırmış olsaydı 2013’den 2019’a bugün bu rakam 13266 dolarlık bir kişi başına gelire tekabül ediyordu. Bu rakamı da bir kenara koyup hesabımıza devam edelim. 

2007’den 2013’e kadar süre içinde Türkiye’deki kişi başına gelir dünyadaki ortalama kişi başına gelirin ortalama %9.35 üzerinde seyretmiş. Türkiye’nin kişi başına geliri gecen 6 yılda ortalama olarak dünya ortalama kişi başına gelirin ortalama %9.35 üzerinde performans göstermiş. Bu rakam üzerinden hesaplarsak şayet Türkiye’de kişi başına gelir 2019’da 12651 dolar olması gerekiyordu bu hesaba göre. 

Bir başka hesaplamayla 2013’deki kişi başına gelirimiz dünya ortalama kişi başına geliriyle oranladığımızda dünya ortalama kişi başına geliri Türkiye’nin kişi başına gelirinin %87si yapıyor bu oran üzerinden mevcut 2019’daki dünya ortama kişi başına geliri üzerinden hesapladığımızda yani bu oranı 2019 yılına uyarlarsak şayet Türkiye’nin 2019’da olması gereken kişi başına geliri;13275 dolar oluyor.

         Son tahlilde elimizdeki bu dört olası analizden çıkan rakamların ortalamasından hareketle 2019’da ülkemizin ve insanımızın kapasitesi dahilinde olması gereken kişi başına gelir 2019 itibariyle;  13869 dolarlık kişi başına gelire denk geliyor. Yani 2019 yılına kadar 2013’den beri geçen surede hiçbir şey yapmasak hiçbir şeye karışmasaydık ne içte ne dışta sadece ve sadece 2007-2013 arısındaki politikaları devam ettirseydik. Paralel evrende yaşamayıp; Dünya ile paralel gitseydik, Bütçe disiplinine enflasyon hedeflemesine bağlı kalıp faiz takıntısına takılmadan bağımsız para politikasına bağlı kalsaydık gerekli gereksiz siyasi tartışmalara takılmayıp kendi yağımızla kavrulmayı deneyip; az olsun bizim olsun ağrısız başım kaygısız aşım mantığı ile devam etseydik mevcut ekonomimiz kapasitesi dahilinde 2019’da, 13869 dolarlık kişi başına gelire sahip oluyor olacaktık. 

https://blogs.worldbank.org/opendata/new-country-classifications-income-level-2019-2020 

ORTA GELİR TUZAĞINA(I) ŞÖYLE ALABİLİR MİYİZ?

15 Aralık 2021 in Genel


Diyelim ki iki kişi var:  A ve B karakterleri. Bu iki kişi aynı mahalleden aynı sosyoekonomik yapıdan geliyorlar ve lise mezunu olarak bir temizlik firmasına işçi olarak işe giriyorlar. A karakteri B karakteri ikisi de ayni pozisyonda çalışıyorlar ikisinin de amacı para biriktirmek hayata tutunmak ve daha iyi bir yasama adım atmak. Aldıkları maaş da dolgun Türkiye kişi başına gelirle hemen hemen aynı düzeyde yıllık 8000 dolar. 
A karakteri ve B karakteri maaşlarından ve yaptıkları yapacakları birikimlerinden gayet memnun. Ancak daha fazlası için aldıkları maaş yeterli değil. Halkımızın tabiriyle ne uzuyorlar ne de kısalıyorlar. Üç beş kenara atıyorlar. Borçları harçları yok. Kotu alışkanlıkları da yok çevreye ve kendilerine karşı. AKP’yi de eleştirmiyorlar. Erdoğan reislerini pek bir seviyorlar. 
 
A karakteri ve B karakteri de evli. A karakteri kendine güveniyor ve Reisinin dediğini yapıyor 5 senede 3 çocuk yapıyor. Eşi eskiden çalışırken şimdi çalışmıyor çocuklarına bakıyor ve kreş yatırımı olmadığı için Reisin TV deki canlı yayınları eşliğinde arada sırada Emine teyzenin demeçlerini izlerken  çocuklarına evde bakmak zorunda kalıyor. 
B karakteri ise bu işler kısmete şansa gelmez  deyip çocuk mucuk yapmıyor. Reisine uymuyor Eşi de çalışmaya devam ediyor. B karakteri kendine kalifikasyonlar katacak birtakım kurslara gidiyor yabancı dil, ehliyet, mesleki kurslar vs.. 
 
5 yıl sonra B karakteri yabancı bir firmada iş makinesi operatörü olarak iş buluyor kısaca paraya para demiyor. Eşi de çalışarak aile ekonomisine destek olduğu için ekonomik koşullarda ciddi bir zıplama tasarruf söz konusu tasarruflarıyla istedikleri her şeyi alabilecek bir yapıya bürünüyorlar kredi imkânları genişliyor. 
 
A karakteri ise 3 çocukla uğraşıyor esi de çalışmadığından ise ilk girdiği 5 yıl önceki hallerini arar oluyorlar. Borçlanıyorlar gelir gideri karşılamıyor. Kendilerine yetenek katacak eğitimleri almayı bırakın düşünmeye bile fırsatı yok. 
 
Burada A karakteri orta gelir tuzağına yakalanmış hatta oradan da düşmekte olan kişi oluyor. 
B karakteri ise akıllıca davranmış “Davut-oğlu taktiği” ile stratejik hareket etmiş, kendisine katma değer katacak lisansları almış ve Orta gelir tuzağını asmış hatta aranan adeta para basan bir karakter halini almış oluyor. Bildiği lisanla da yeni yaptığı isi sadece kendi ülkesinde değil başka ülkelerde de yapabilme karakterine burunmuş oluyor. 
 
Türkiye’nin  durumu dır!

Anın durumu Türkiye ve benzeri ülkeleri çağrıştırıyor verdiğim örnekte. 
 
Anın hataları çok bariz halbuki B ile ayni konumdaydılar ayni eğitim seviyesi ayni sosyoekonomik durum. Aynı mahalle aynı iş yerinde aynı pozisyon. Babadan eşten dosttan akrabadan kalma bir miras servet durumu da yok. Yani devletlere uyarlarsak doğal kaynak basta Petrol de yok. 
 
B ise kendisini o işle yetinmemeye  odakladı piyasada hatta dünyada aranan meslek olan iş makinesi operatörü lisansı meslek ehliyeti aldı kendisine bir meziyet kattı buna istinaden 1,5 yıl lisan kursuna gitti yabancı lisan öğrendi. Bütün bunlara para harcadı. Yeni evli olmasına rağmen çoluk çocuk islerine girmedi esiyle birlik etti çalıştı ve eşi iş gücüne katıldı. 5 yıl sonra ise hayal ettiği ekonomik sosyal konuma adim attı. Hatta mahallesinden taşındı daha iyi yerlere yerleşti. İlerisi için evladına ise daha iyi koşullar sağladı. 
 
A ise temizlikle yetindi daha refah sağlamadan kendine güvendi ya da “Büyük Reisine” ve “Emine Teyzesine” inandı. 3 çocuk yaparak nüfusunu arttırdı ekonomik koşullarını ipotek altına aldı. Eşi, iş hayatından çekildi istihdama katılımı düştü ailesinin. Birikim yapamadı borca harca bulaştı. En ufak bir piyasa daralmasında krizde sarsıntıda işten atılma ihtimali var çünkü herhangi bir kalifikasyon gerektirmeyen iş yapıyor. maaşı enflasyon oranında artıyor yeteneği oranında değil. Çoğu zaman enflasyona eziliyor malum istediklerini alamıyor çocukları iyi beslenemiyor. 
 
A kişisinin kendi yapısal reformları yapması bundan sonra çok zor. Nüfuslu ve sorumluluğu büyük bir ailenin babası oldu. Hatta çok acı bir ifade ile yapısal reformlarını belki de sırtındaki yükten dolayı hiçbir zamanda yapamayacak! Ailenin yapısal reform yapacak üyeleri artık kendi çocukları onlar belki ileride buyur de iyi eğitim alma şanslarına sahip olursa aileyi içine düştüğü durumdan kurtaracak ki bu da belkiye dayanan bir argüman. Sonuçta yasadıkları toplumda eğitimde fırsat eşitsizliği ortada. Ailenin de durumu ortada çocuklarına ne bir kurs aldırma ne bir özel hoca tutma ne de en iyi mahalle okullarında özel okullarda okutma imkânı var. Hadi bunlar olsa bile en az 20 yıl sonra o çocuklardan sonuç alınabilir. 
 
B ise zaten durumu iyi bu saatten sonra yapacağı 2 evlatlarına ise yaptığı birikimle aldığı maaşla daha iyi imkanlar sunabilir. Özel kolejler özel hocalar vs.. belki de bir gayrimenkule dayalı bir miras. 
 
Kısaca Orta gelir tuzağı belki de böyle bir şey. Türkiye’nin içine düştüğü durum; A gibi…

Not: Bu yazı ilk kez Mahfi Eğilmez – Kendime Yazılar isimli blog için “Orta Gelir Tuzağında Son Durum” adli makalenin altına yorum olarak yazar tarafından Anonim olarak  yazılmıştır.(https://www.mahfiegilmez.com/2017/05/orta-gelir-tuzagnda-son-durum.html)
Araç çubuğuna atla