Anasayfa » Ortadoğu’dan Çıkış – Son – iki

Bu gönderiyi paylaş

Genel

Ortadoğu’dan Çıkış – Son – iki

  • Gerçeksin, hiçlik değilsin; ama sonrakini belirlemekten başka bir hükmün de yok.

Kozmik müesses nizamın matematiği mutlak ve doğrusal, önceki sonrakini belirliyor.

  • Ödüle son hızla kestirmeden ulaşmaya çalışmak bilinçdışı karanlığına özgüdür. Evrimsel alacakaranlıkta sıkışan tüysüz maymun belirgin farklılık gösteriyor; ödüle ulaşabilmek için sürü yaşamından çıkış atağının kaçınılmaz sonucu olan düşünsel handikapları, doğrudan yüzleşmek yerine dolambaçlı akıl yürütmelerle iz sürerek aşmaya çalışırken bu sefer hayale kapılıp kendini kandırma kısırdöngüsüne hapsoluyor.

Ortada bir ödül yok, o bir his. Hayatta kalmanın esasına bakılırsa kimse beslenmek için yiyemez, herkes tokluk hissine ulaşabilmek için yemek zorundadır; beslenmek için yemek mümkün olsaydı yeme bozuklukları diye bir hastalık olmazdı.

Duygusal ihtiyaçlar tek belirleyici; bir ebeveynin yavrusunu çirkinliklere düşürmesi de duygusal tatmin için, güzelliklere yükseltmesi de … bir insanı döverek öldürmek de ego tatmini için, enkazdan çıkarmak da… kedi köpek tekmelemek de kendini tatmin için, beslemek de …

Tüysüz maymunun matematiği muğlak ve eğrisel, hissî yoksunluktan kaynaklı hayalcilik pis sapıttırıyor.

  • Kendini kandırmak (hayalcilik) bir beklenti edinebilmek (motivasyon üretebilmek) için kendine bir hayal satmaktır. Ve mitolojiden sanata reklamcılıktan geyik muhabbetine kadar pek çok şekliyle rahatça gözlenebileceği üzere hiçbir akıl eksik hikâye (manasızlık) satın alamaz.

Marks, ne kadar celallense de sakinleşmesine azcık arpanın yetebildiği ve her tür kötü emele kolayca alet edilebildiği açıkça ortada olduğu halde sanki Allah vergisi bir bilinç içeriyormuş gibi muktedir bir işçi sınıfı hayal ederek devrim hikâyesini anca tamamlayabildi ve böylece bir devrim beklentisi edinip anca devrimcilik motivasyonu üretebildi; ama aynı zamanda kendini ezberleten bir kuvvetle devrimin diyalektiğini açıkça bilinç kavramı belirlediği halde besleyici bir yemeğin ölümcül bir öğüne dönüşmesi için bir damla zehrin yeterli olması gibi devrim stratejisini, particilik ve kişilik kültüne kurban gitmesi kaçınılmaz olan sınıflar savaşının kendiliğinden devrimcilik diyalektiğiyle sınırlayarak Marksizm’i, zengin içeriğine rağmen olduğu gibi kapitalizmin hizmetine sunmuş oldu.

Ne kadar büyük akıl olsa da bir hayalci dilek ve öngörü tanımlarını (dilemek ve öngörmek fiillerini) birbirinden ayıramaz. Öngörmenin kötümserliğinde umutsuzluk ve çaresizlik hüküm sürerken dilemenin iyimserliğinde şanlı zaferlerin biri bitmeden diğeri başlar, tabii hayaller âleminde.

Atatürk de anca stendap komediye malzeme olabilecek harikulade üstünlüklere sahip destansı bir millet hayal ederek kendini kandırdı. Hayaller “Türk milletinin karakteri yüksektir”, gerçekler görünürde yavşaklardan başka kimse kalmamışsa demek ki millette yavşaklıktan başka bir talep kalmamış. Esip gürlüyor güya ama Batının evcil hayvanı olabilse dünyalar onun olacak da o kadarını bile beceremeyen cehennemî orostopolluğun şafağında son 50 yıldan fazladır dayatılarak rasyonelleştirilip taptırılan çöküş pornosudur. Bütün porno türlerinin en iğrencine dönüştürülüp cıvıma yarışındaki medyada rezilce sergilenen son ikili deprem, önceki felaketler gibi sendromlardan bir sendrom sadece. Her tür zararlı alışkanlığı ve kötücül yaşam tarzını sonuna kadar zorlayan her âciz gibi doludizgin eceline koşarken başka bir sürpriz olmazsa Türkiye’nin kaderini, Osmanlı Devletine olduğu gibi uluslararası dengelerin ibresi belirleyecek. Faşizm görevini yüksek başarıyla yerine getirdi, Türkiye’yi ahlaksız akılsız allahsız bir yaşayan ölüler cehennemine dönüştürdü.

  • Güneşin parlamasına takiben kaya parçalarının kaynaşıp Dünya gezegenine evrimleşmesi başta olmak üzere cansızdan canlıya, sudan karaya ve sonra yerleşik hayata geçiş ve en sonu liberal hukuk uygarlığına kadar canlı cansız ayrımı olmaksızın bilinçdışına özgü kendiliğinden devrimcilik ataklarının hepsi bilinç kavramını temellendirdiği için birbirinden kıymetlidir.

Artık iyiden iyiye tozutan yılışıklık pornografisini siyaset diye tanımlayanlara Allah selamet versin. Mesele muhafaza etmekse öncekinin sonrakini bilaistisna belirlediği kozmik müesses nizamda çocuklarından başka muhafaza edebileceğin bir tek istisna dahi yok ve çoluk çocuğunu muhafaza edebilmenin de -en kuvvetli ve en üretken kişiliklere dönüştürmek anlamında- devrimcilikten başka bir yolu yok.

Devrimcilikle birebir örtüşmesi gereken gerçek siyaset, felsefenin zorunlu askerliğidir, en ilkel en rezil aşamasıdır; ama firar etmenin de bir yolu yok: ya bütün bu ilkelliklere meydan okuyup felsefede zorunlu askerlik hizmetini seve seve yerine getirirsin ya da… ve o kadar, dünyadan bihaber bir maymun olmak bir seçenek olamaz, beynini kestirip aldıracak değilsin ya.

Seçenek yok. Evrimin bu alacakaranlık evresinde felsefe demek devrimcilik demek.

  • Savaşa giderken nasıl ki savaş silahlarını tanımlamak zorunludur, düşüncenin silahı da akıl sahibinin kendisi olduğuna göre felsefeye giriş ancak felsefenin (siyasetin, devrimciliğin) aracı olarak kendine nesnel bir tanım getirebilmekle mümkün olabilir. Geçmişte kalanlara çabalarından dolayı filozof denebilir, yoksa felsefeye giriş henüz başarılabilmiş değil. Filozofluk bir branş değil evrimsel süreçtir.

Sürü yaşamından kopuşun başlangıcı olabilecek ilk evrimsel şok bütün akrabalarının düz maymun olduğunu idrak etmekse binlerce yıllık biyolojik ve kültürel evrim sonucunda bilinç eşiğine tutunabilmenin başlangıcı olabilecek ikinci evrimsel şok da öz varlığının tüysüz maymunlardan bir tüysüz maymun olduğunu idrak edebilmektir.

Veri işleme yeteneği düşünsel handikaplarla yüzleşebilecek evrime ulaşınca akıl sahibi dolambaçlı akıl yürütmeyi bir kenara itip çocuk gibi (çocukluğundaki gibi) doğrudan akıl yürütmeye geri döner, ama artık çocukluktan farklı olarak kendinin ve kendine bağlı olarak her şeyin araçsal tanımını yapabilen (kendini ve ne yaptığını bilen) bir ergin olarak hayalcilikten kopar ve böylece kendini kandırabilme koşullarını kaybedip bilinç eşiğine yükselmiş olur.

Tüysüz maymunu bekleyen evrimsel sıçrama budur, kendini kandıramamaktır.

Ve iz sürücülük motivasyonu tam burada evrim labirentinin çıkmazına toslar; kendiliğinden devrimciliğin ötesinde koşulları değiştirip yeni koşullar yaratmaya ve hükmetmeye istikamet alan bilinç düzeyinde (tanrısal kuvvetteki) devrimciliğe sıra geldiğinde motivasyon sorunsalı geçit vermez bir bataklığa dönüşür: kendini kandırıp bir beklenti edinemediğin sürece devrimcilik motivasyonu üretemezken kendini kandırarak da bilinç düzeyinde devrimcilik olamıyor. Bilinçlilik ve devrimcilik aynı anda bir yerde bulunamıyor.

Sınırsız seçenek içermesine karşın kozmosta bir uzay uygarlığının gelişememesine neden olabilecek içsel umutsuzluk budur, eksik (manasız) bir hikâyecik olduğunu idrak etmekten (nihilizmden) kaynaklı motivasyon yitimidir.

  • İlk bakışta her şey basittir. Güneş mesela, o derece basittir ki baktığında gözünü acıtır. Yok eğer Güneşe baktığında bir değişiklik olmuyorsa o zaman görsel algında sorun var demektir.

Gerçekliğe gelince Güneşten de yamandır, düşünceni fena acıtır. Güneşten kaçabileceğin gölgeler çok ama gerçeklikten kaçabileceğin bir yer yok, bir kez düşünceni acıtmaya başladı mı gitgide daha şiddetlenerek düşünceni hep acıtır. Yok eğer gerçeklik düşünceni acıtmıyorsa o zaman düşünsel algında sorun var demektir.

Duygusal yoksunluk düşünsel algıda bir çeşit buzlucam etkisi yapıyor, buzlucamın ışığı kırıp görüntüyü bulanıklaştırması gibi duygusal ihtiyaçların gerçeklik algısını tahrip etmesi nedeniyle tanımlamak fiilinin yerini o hızla benzetmek fiili alıyor. Örneğin Ayın koyu renkli alanlarına Ay Denizleri denir çünkü Galileo da dahil Aya bakanlar kendini otorite sanma hissinin muğlaklığında kendinden şüphe etmeyi bilemediği için tanımladığını sanırken aslında sadece benzetmiş.

Olan bu, benzetmek; hayalcilik böyle oluyor, benzeterek. Filtreleme, idealize etme, kutsama, putlaştırma derken tut tutabilirsen. Tüysüz maymunun tarihten fezaya tarihsel kişiliklerden kozmik fenomenlere kadar benzetmediği bir şey yok; ekonomiyi benzetiyor, eğitimi benzetiyor, hukuku benzetiyor, siyaseti benzetiyor vs benzetiyor oğlu benzetiyor ve tabii o yenilgiler durduk yere olmadığına göre hayalcilik illeti yüzünden devrimi de (devrimciliği de) benzetiyor…

Dışsal umutsuzluk budur, çıplak gerçeklikle henüz bilinç düzeyinde bir bağ kurulamamasıdır.

  • Çıplak gerçeği göremeyenlerin muhataplığında gerçekliğin içeriği üstüne söylenen her söz gülünçlük oluyor. Örneğin dar anlamda Türkiye özgülünde deprem felaketi üstüne söylenen her söz gülünç kalıyor. Olan bilimciye oluyor, ne kadar bozuntuya vermese de örselendiğini gizleyemiyor.

Ve geri dönüş yok. Bunun adı evrimsel dayatma olabilir. Kafana estiğinde iki ayak üstünde kafana estiğinde dört ayak üstünde takılamazsın. Kendini dört ayak üstünde koşarken bulursan iki ayak üstünde yürüme hayali kuran bir dört ayaklısın demektir.

Ortada tercih yapmaya izin verecek evrimsel bir bolluk yok, bir porno siğilinin binde biri kadar bile bir saygınlığı olmasa da tikelden tekile ve tümele bütün alanlarda bütün anlamlarıyla gerçekliğin iz sürücülüğü vazgeçilebilir değildir, bilinç eşiğinden aşağısı kabul edilemez.

  • Devrimcilik her hâlükârda kuvvetli ve üretken olmakla ilgilidir. Sıkıntı şurada ki ne yapsan da kendin için olmuyor, çünkü vazgeçilensin. Her yaptığın ve istisnasız her şey senden sonrakini belirliyor, eğer entropi yoğunluklu olursa o çöküş oluyor.

Duygusallıktan arınmış şekliyle ele almak gerekirse kozmik müesses nizamda felsefe (devrimcilik) tam ırkçılıktır, ama felsefede iki ırk vardır: bilinç ve bilinçdışı. Kozmosun kaderini ele alabilecek şekilde sürekli kuvvetlenebilmesi için bilinç unsurlarının sayısız çoğalıp sınırsız kuvvete ulaşması gerekir, dolayısıyla bilinçdışında her ne varsa son partikülüne kadar bilinç atağının kölesi olmak zorundadır.

Bilindik evrende şimdilik bilinç atağının öznesi olmaya aday sadece insan yavruları var. Kendin de dahil bir istisna dahi olmaksızın her şeyi insan yavrularının kölesine dönüştürmek tek kozmik strateji olabilir. Devrimcilik aşkına bütün yapabileceğin, sonraki nesillere daha kuvvetli ve daha üretken kölelik yapabilsinler diye daha kuvvetli ve daha üretken köleler yetiştirmek için hayat kalitesinin zirvesini istikamet alarak tüm varlığınla bir sonraki jenerasyona kölelik yapmaktır.

Felsefe böylece manasızlık (nihilizm) uçurumlarıyla dolu karanlık boşluğa sürükleniyor ve çürük tahtalardan yapılmış asma köprülerde karanlığa adım atmak gibi kafayı sıyırarak yitip gitmecesine tehlikeli bir hâl alıyor.

Ve felsefe tek kişiliktir, başkasının kılavuzluğunda iz sürülemez. Ve bir de dünyalarını daha da karartmamak açısından çocuklara ve gençlere göre değildir. Kafaları yakmamak için akıl yürütmeyi şimdilik olabildiğince dar çerçevede ele almak gerek.

  • Kötü alışkanlıklar akıldan çıkarılamadığı için bırakılamaz, iyi alışkanlıklar akılda tutulamadığı için edinilemez.

Devrimcilik iddiası olan her kişilik kendisi ve başkaları için düşünürken ve uygularken sonraki jenerasyona yarar ve zarar sorgulamasından geçirerek herhangi bir eyleminin devrimcilik olup olmadığını anlayabilir. Gelecek nesillere yarar ve zarar sorgulaması akılda tutulabilirse her yerde her koşulda kesintisiz devrimcilik ancak başarılabilir. Gelecek nesilleri hesaba katmayan diğer bütün düşünce ve uygulamalar kozmik stratejinin (gerçekliğin) tersine gitmektir, safsatadır, mastürbasyon bağımlılığıdır…

  • İnsana sermaye denmez, insan gücü denir.

Hiç akla hayale gelmedik işleri bile gün gelir yapay zekâ yapar, ama kesinlikle çocuk yetiştiremez, çünkü çocuk büyütmek her şeyden önce sadece gelişmiş canlılarda mevcut olan çok özel (duygusal) enerji gerektirir. Gelecekte ne kadar gelişmiş olursa olsun her nesil hayatın devamını sağlamak için bir önceki neslinden daha yaman bir devrimcilikle çocuk yetiştirmek zorunda kalacak. Devrimcilik de sonsuzdur.

İnsan gücü demek o çok özel (duygusal) enerjiyi özünde üretip geliştirebilen ve bilinç düzeyinde kullanabilen demektir.

Günümüz dünyasında sıra çocuk büyütmeye geldiğinde bütün insanlık her şeyiyle kendini adasa bile insan gücünün henüz büyük kıtlık olduğu görülecektir. Potansiyel yok değil var ama o potansiyeli etkinleştirip istikamet verecek liderlik yok. Bilinç eşiğinde in cin top oynuyor; spesifikmiş genelmiş istisnaymış kuralmış hiçbir sınıflama yok, bilinç eşiğine özgü hiçbir deneyim yok.

İlk bilinçli irade atakları kendi başının çaresine bakmak zorunda. Dışkı okyanusunu yüzerek geçmek gibi tüysüz maymunun boktan dünyasında hayatta kalmak başarılıp belli bir olgunluğa erişildikten sonra bilinç düzeyindeki hayat bilgisinin kuralları ancak deneyimlenebilecek ve sınıflama yapılabilecek birikime ulaşınca devrimcilik potansiyelini açığa çıkarıp istikamet verebilecek liderlik ancak kurumsallaşabilecek.

O güne kadar dışkı okyanusunda kulaç atmaya talim.

 

Bu gönderiyi paylaş

Yorum Yaz

Araç çubuğuna atla