SosyalParaAnaliz

Haftanın öne çıkan grafikleri (11-18 Nisan)

18 Nisan 2022 in Borsa, Dünya Ekonomisi, Piyasa

1. Amerikan Bireysel Yatırımcılar Derneği anketine göre yatırımcı sentimenti 1992 yılından beri en düşük seviyede. Sentiment borsa ile alakalı pozitif algıyı ölçmektedir.

2. Doğalgaz fiyatları geçen yıldan bu yana %161 yükseldi. Bu seviye 2008 yılından bu yana görülen en yüksek seviye.
3. SP500’de işlem gören enerji sektörüne ait hisselerin %100’ü (mavi ile gösterilen) 200 günlük hareketli ortalamanın üstünde işlem görmekteyken, finans sektörüne ait hisselerin (turuncu) %47’si 200 günlük hareketli ortalamanın üstünde işlem görmektedir.
4. Petrol 95 dolar seviyesinden destek bularak yükselen trendini korumaya devam ediyor. Benzer şekilde Doğal Gaz’ın son 1 yıllık hareketine bakıldığında, yılın en yüksek fiyat bölgelerinin aşılması ile güçlü görünüm korunuyor.

5. Emtia ETF’leri yeni yüksek fiyatlarla kapanış yaparak güçlü görünümünü korumaktadır. Grafikte alçalan üçgeni kıran bir emtia ETF’si gösterilmektedir.

6. Altın madencileri ETF’i yılın başından bu yana en yüksek kapanışı yaptı.

 

Oxford Economics: Rusya’nın temerrüdü, çözülmesi en zor temerrüt

17 Nisan 2022 in Dünya Ekonomisi

Oxford Economics, yaklaşmakta olan Rus borç temerrüdünün tarihte çözülmesi en zor olanlardan biri olacağını söyledi. Oxford Economics’den Tatiana Orlova, savaş sürecinde, ABD’nin Rusya’nın dondurulan merkez varlıklarına el koyabileceğini ifade etti. Batılı hükümetler, yaklaşık 600 milyar dolarlık varlığın büyük kısmını dondurdu.

Rusya’nın 4 Nisan’dan itibaren dolar cinsinden ödeme yapması için 30 günlük bir süresi var ancak tahvil sahiplerinin paralarını geri alabilmesi oldukça zor gözüküyor.

ABD Hazinesi bu ayın başında, Rusya’nın Amerikan bankalarında tutulan fonları kullanarak 650 milyon dolarlık borç ödemesini engelledi. Rusya borcu ruble olarak ödemeye çalıştı ancak kredi derecelendirme kuruluşları bunun bir temerrüt olarak kabul edileceğini söyledi.

Tatiana Orlova, yatırımcıların “çok uzun ve zor” bir yasal yolla karşı karşıya olduklarını söyledi. Çünkü temerrütün kökleri finanstan ziyade siyasete dayanıyor. En önemli sorunlardan biri, Rusya ile Batı arasındaki siyasi ve mali ilişkilerin tamamen kopmuş olması. Bu durum, tahvil sahiplerinin ve hükümetin müzakerelere girdiği temerrüt süreçlerine benzemiyor.

Dondurulan varlıklar Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılabilir

Başkan Joe Biden, bu yılın başında, Afganistan’ın  dondurulan merkez bankası rezervlerinin yarısının, 11 Eylül mağdurları için olası bir tazminat olarak kullanılmasına karar verdi. Orlova, dondurulan Rus varlıklarının Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılabileceğini, ABD yönetiminin bunun için güçlü bir ahlaki neden bulabileceğini ifade etti.

Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov, Batılı hükümetlerin Rusya’yı temerrüde düşmeye zorladığını ve tehdit ettiğini söyledi.

Paralarını almak için mahkemeye başvurmak zorunda kalanlar sadece Rus devlet borcu sahipleri değil. JPMorgan’a göre,  Şubat ayında, Rusya’da 98 milyar dolarlık  kurumsal yabancı para tahvili vardı. Bu milktarın 21.3 milyar doları yabancı yatırımcılara aitti.

Raporda ayrıca, Rus kurumsal borç temerrütlerinde bir “çığ” etkisinin yaşanmasının muhtemel olduğu belirtildi.

 

*Söz konusu yazı, tarafından Business Insider için kaleme alınmıştır. İçerik çeviri yapılarak paraanaliz için derlenmiştir.

SP500 nasıl ayakta kaldı? Hedef aralık 4200/5000 bölgesi (Edward Yardeni)

17 Nisan 2022 in Borsa, Ekonomi

SP500 her şeye rağmen ayakta kaldı. Borsa,

  • Şahin bir Fed,
  • Artan bono getirileri
  • 1970’ler tarzı bir ücret-fiyat sarmalı,
  • Depresif tüketici
  • Düşük işletme güveni ve
  • Rus-Ukrayna savaşı

karşısında makul derecede ayakta kaldı. Ama nasıl? Aşağıdakileri durumları göz önünde bulundurun:

(1) S&P 500’ün ileriye dönük F/K oranı yükselen enflasyon ve sıkılaşan kredi kanalı tarafından aşağıya yönelik baskılanmaktadır. Ancak firmalar tarafından güçlü geri alımlar, temettüler ve birleşme /devralma faaliyetleri borsayı yerinde tutmaya yetiyor.

(2) Şiddetli jeopolitik kriz, küresel hisse senedi portföy yöneticilerini ABD’nin kargaşadan uzak güvenli bir liman olduğuna ikna ediyor olabilir.

(3) Daha önce de gözlemlediğimiz gibi, S&P gelir artışı 2Ç-2021 döneminde yavaşladı, ancak şu an yükselen fiyatlardan bir destek alıyor. Aynı şey kazançlar için de söylenebilir, çünkü kar marjları oldukça iyi görünüyor. ÜFE verilerinde, şirketlerin müşterileri tarafından herhangi bir direnç ile karşılaşmadan maliyetlerini yansıtabildiklerine dair kanıtlar elde ediyoruz. (Amazon’un, nakliye hizmetlerini kullanan çevrimiçi satıcılara % 5’lik bir yakıt ve enflasyon ücreti uygulayacağı bildiriliyor.)

(4) Yatırımcı duyarlılığı zayıf bölgede kalmaya devam ediyor. Boğa-Ayı Oranı 1.00 civarında seyrediyor. Tarihsel verilere bakıldığında bu bölge iyi bir alım fırsatına işaret ediyor. (2002, 2008, 2015 ve 2020) Bununla birlikte, Fed para politikasını sıkılaştırırken ve enflasyonda zirvenin görülüp görülmediği tartışılırken bir süre daha zayıf yatırımcı sentimenti devam edebilir.

S&P 500 için bu yılki tahmini aralığımız 4200-5000 bölgesidir. Aralık tahmini geniş verildi çünkü değerleme hakkındaki belirsizlikler yüksek. Şu anda gelecek yıla kadar% 30’luk bir yükseliş bölgesi olabileceğini tahmin ediyoruz.Olası bir durgunlukta da kazançların artmaya devam etmesini bekliyoruz.

Grafik: Bull / Bear Rasyosu

 

*Söz konusu yazı Edward Yardeni’nin kişisel blogundan çeviri yapılarak paraanaliz için derlenmiştir.

Ergun UNUTMAZ: Risksiz Getiri Oranları

16 Nisan 2022 in Piyasa, Raporlar

Kredi notları ve temerrüt riski farkları için daha önce Ratings & Default Spreads başlığı ile bu kavramları ve bunların neden önemli olduğunu açıklayan kısa bir yazı hazırlamış, düzenli bir takvimde bu çalışmayı sürdüreceğimi orada belirtmiştim. Tekrara düşmemek için bu yazıda güncel değerler ve risksiz getiri oranı hesaplaması ile devam edeceğim, ancak henüz okumadıysanız önce o yazıdan başlamanızı öneririm.

Bu yazı kapsamındaysa iki tablo bulacaksınız: Bunlardan ilki kredi notlarına karşılık gelen temerrüt farklarıyken diğeri de Türkiye, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri için değerleme çalışmalarımda esas aldığım risksiz getiri oranlarıdır. Profesör Aswath Damodaran, Ocak ve Temmuz ayı başında verileri yayınladığında ben de buradaki tablolarımı yılda iki kere güncelleyeceğim. Buna ek olarak yukarıda bahsettiğim şekilde Türkiye, ABD ve Almanya için risksiz getiri oranlarını da yeni verilerle paylaşacağım.

Tablo 1: Kredi notları ve bu notlara karşılık gelen temerrüt riski farkları

Yukarıdaki tabloda Moody’s, Standard and Poor’s (S&P) ve Fitch olmak üzere küresel ölçekte faaliyet gösteren, genel kabül görmüş, belirli bir saygınlığa sahip üç kredi ve derecelendirme şirketinin ülkelere ve şirketlere verdiği notlar için oluşturdukları ölçek ile bu notların karşılık geldiği durumlar yer almaktadır. Tablonun üst yarısı yatırıma uygun notları, alt kısmı ise spekülatif karakter içeren notları göstermektedir. Tablonun sağ tarafında belirtilen sayısal değerler ise Temerrüt Farkı (Ds) için bu notların karşılık geldiği risk düzeylerini işaret etmektedir. En sağdaki sütun en son verileri içermekte olup son güncelleme 1 Ocak 2022 tarihine aittir.

Ülkelerin ve şirketlerin risklerini değerleme çalışmalarımızda kullanırken dikkate alacağımız veriler bunlardır. Bir örnek vermek gerekirse Moody’s şirketinin A3 notu verdiği bir ülke için temerrüt farkı 102 puan olup diğer bir ifadeyle yüzde 1,02 oranına karşılık gelmektedir. Tabloda yukardan aşağı gidildikçe riskler artmaktadır ve “D” notuna karşılık gelen “temerrüde düşmüş” durumu için bir yüzde hesaplanmamaktadır.

Bu tablonun ardından değerlemenin ikinci bir girdisi olan risksiz getiri oranı için bu verilerin nasıl kullanılacağına bakalım. Ancak bundan önce de maalesef yaygın olarak gördüğüm bir hataya ve uzmanlar tarafından bile sıklıkla, özensiz bir şekilde hesaplamalarda girdi olarak alınan risksiz getiri oranı kavramının ne ifade ettiğine değinelim:

Kaynak: Corporate Finance Institute

Risksiz getiri oranı için kurumsal finans açısından yine saygın bir kurum olan CFI’in internet sitesindeki tanıma yukarıda yer verdim. Risksiz getiri oranı, hiç bir risk içermeyen, sıfır risk düzeyindeki bir yatırımdan, yatırımcıların elde etmeyi bekledikleri getiri şeklinde tanımlanmış ve genel olarak da devletlerin üç ay vadeli “Hazine Bonoları” için ödemekte olduğu faiz oranları bu anlamda gösterge faiz olarak verilmiştir. Tanımın devamında da tüm yatırımların belirli bir risk içerdiği ve uygulamada hazine bonolarının risksiz olarak atfedildiği belirtilmiştir. En önemli cümle ise en sondadır. “Her ne kadar olasılık düşük olsa da hükümetlerin, ihraç etmiş oldukları menkul kıymetler bakımından temerrüde düşmesi mümkündür.” ifadesi neden konuya ezbere yaklaşılmaması gerektiğini açıklamaktadır.

Dolayısıyla bir ülke ya da şirketin temerrüde düşme olasılığı arttıkça risksiz getiri oranı açısından da bir düzeltme yapma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. İşte yukarıda yer alan Tablo 1’in bize sağladığı kolaylık da tablonun, kredi notlarına karşılık gelen temerrüt risklerini göstermesidir.

Bu noktada yukarıdaki tanımdan ayrılarak üç aylık Hazine Bonosu yerine değerleme çalışmaları kapsamındaki vadeye uygun olacak şekilde ben “10 yıllık Devlet Tahvillerinin Getirisini” dikkate alacağım ve risksiz getiri oranım olarak bunun üzerinden devam edeceğim.

Tablo 2: Risksiz getiri oranları

Tablo 2’de ülke risk primi yanında hisse senedi risk primlerine de söz konusu üç ülke için yer verdim. Analizlerin sonraki aşamalarında bu veriler de hesaplamalarda kullanılabilir. Ancak biz doğrudan risksiz getiri oranı için verileri yorumlayarak devam edelim.

Tablo 2’de, Türkiye, Almanya ve ABD için temerrüt riski farkları ile risksiz getiri oranları yer almaktadır. Almanya ve ABD ülkeleri en üst düzey kredi notuna sahip olduklarından bu ülkelerin 10 yıllık tahvillerinin getirileri doğrudan risksiz getiri oranı olarak alınabilmektedir ve 14 Nisan 2022 kapanışı ile bu oranları sırasıyla yüzde 0,849 ve yüzde 2,828‘dir. Dolayısıyla bu oranları İndirgenmiş Nakit Akışları Değerlemesi yürütürken risksiz getiri oranı olarak kullanırım.

Tablonun devamındaysa Türkiye için üç farklı kredi – derecelendirme kuruluşunun vermiş olduğu ülke kredi notları ilgili tarihlerle gösterilmektedir. Moody’s B2 notu vermiş, S&P ve Fitch ise B+ notu ile değerlemede bulunmuştur. Bu notları ve 10 yıllık devlet tahvili için World Government Bonds internet sitesinden çektiğim 14 Nisan 2022 kapanış verisini kullanarak Türkiye için hesapladığım risksiz getiri oranları sırasıyla yüzde 19,50 ve yüzde 20,35’tir. Söz konusu verilerle Türkiye için risksiz getiri oranı ortalama yüzde 20,00 şeklinde alınabilir.

Her ne kadar 24 Mart 2022 tarihinde yüzde 28,305 değeri ile şimdiye kadarki en yüksek zirve görülmüş olsa da son veriler yaklaşık yüzde 4 daha düşük bir orana denk gelmektedir. Bu da değerleme yapılacak dönemde dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntıdır.

Grafik 1: Türkiye için 10 yıllık Devlet Tahvili Getiri oranlarının seyri
Kaynak: World Government Bonds

Başarılar dilerim.

Ergun UNUTMAZ, 15.04.2022

YORUM: BIST’te hızlandırıcı hacim 40 Milyar TL mi?

16 Nisan 2022 in Borsa, Piyasa

BIST’de ekimden bu yana yükselen hacme ve rallilere tanık oluyoruz. Bu rallilerde gözlemlerden bir tanesi 40 milyar TL hacim üstünde trendin hız kazandığı.

Aşağıdaki grafikte 40 Milyar TL hacim üstünde gerçekleşen getiri oranları ve hacmin en yüksek olduğu seviyeler gösterilmiştir. Buna göre BIST100 endeksi için 40 Milyar TL hacim üzerindeki dönemler ve getirileri şu şekildedir:

  • 9 Kasım – 16 Aralık döneminde %40’lık bir getiri
  • 4 Ocak – 17 Ocak döneminde %6’ık bir getiri
  • 29 Mart – 15 Nisan arasında ise %12 seviyesinde bir getiri mevcut olmuştur.

Hacmin en yüksek olduğu bölgeler ise 70-90 Milyar TL seviyeleri.

Söz konusu yükselişler öncesindeki konsolidasyon bölgelerine baktığımız zaman  21-25 Milyar TL seviyeleri en düşük hacme sahip olan bölgeler. Bu bölgeler düzeltmelerin sonuna gelinmesi ya da tamamlanması ile ilgili çeşitli ipuçlarına sahip.

Aşağıdaki grafikte 40 milyar TL üzeri gerçekleşen hareketler siyah çizgilerle (gün sayısı ve yüzdelik artış), hacmin en düşük olduğu bölgeler ise mavi oklarla belirtilmiştir.

 

 

*Burada ifade edilen herhangi bir görüş yalnızca içerik yazarına aittir ve hiçbir şekilde başka bir kişi veya kuruluşun görüşlerini temsil etmez ve yatırım tavsiyesi içermez.

Haftanın en çok kazandıran 10 yatırım fonu (11-16 Nisan)

16 Nisan 2022 in Borsa, Piyasa

11-16 Nisan haftası yatırım araçlarının getirisine baktığımızda en iyi getirinin BIST-100’de olduğunu görüyoruz.

En iyi getiri sağlayan 10 adet fona baktığımızda ise sıralama şu şekilde:

 

Çin mucizesinin temeli: Planlama, Ar-Ge, Yatırım ve İnovasyon

15 Nisan 2022 in Dünya Ekonomisi

Türk Çin Kültür Derneği bünyesinde, Kerem Köfteoğlu’nun hazırlayıp sunduğu “Çin İş Kulübü’ne konuk olan Nötron Ltd. Şirketinin Kurucusu Ahmet Hamamcıoğlu: “Çin bir mucize gerçekleştirdi. Bu başarının temelinde planlama, insana, Ar-Ge’ye ve inovasyona yapılan yatırımlar var” dedi.

Kerem Köfteoğlu’nun Youtube ve Yön Radyo’da hazırlayıp sunduğu Çin İş Kulübü’ne konuk olan Nötron Ltd. Şirketinin Kurucusu, yatırım danışmanı Ahmet Hamamcıoğlu, Çin’in teknolojedeki atılımlarına dikkat çektikten sonra şöyle konuştu: “Çin geçtiğimiz son 30 yılda büyük başarılara imza attı:

  • 2015’te fırlatılan ve kuantum haberleşme sağlayan uydu,
  • Bitcoin sisteminin çözülmesi,
  • Karanlık maddenin keşfi,
  • Dünyanın en gelişmiş kuantum bilgisayarının ortaya konması ve
  • FAST adıyla geliştirilen Dünyanın en büyük radyo teleskobu bu başarıların sadece birkaç tanesini oluşturuyor.”

ODTÜ Kimya Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1991 yılından itibaren Çin’e odaklanan Hamamcıoğlu, 30 yıllık bilgi birikimi ve gözlemlerini “Çin Bolvadin’den Beijing’e” adlı bir kitapta topladı.

Çin’nin yakaladığı başarının temelinde önemli motivasyonlar yattığını belirten Hamamcıoğlu, bunları şöyle özetledi: “Birinci motivasyonun çok çalışmak olduğunu söyleyebilirim. İkinci olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ felsefesinden etkilenerek Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra bilim ve ticareti geliştirmeye odaklandılar.   Eğitim alıp bilimi öğrensin diye gençleri yurtdışına yolladılar. Birer bilim insanı olarak yetişen bu gençler, aldıkları bilgileri ülkelerine taşıyıp hizmet ettiler. İnsana yatırım yapan Çin yönetimi,   Ar-Ge ve inovasyona yaptığı yatırımları yıldan yıla genişletince de başarı da beraberinde geldi.”

Türkiye pazarına açılmak isteyen Çinli firmalara ve Çin’e açılmak isteyen Türk firmalarına danışmanlık hizmeti verdiğini hatırlatan Hamamcıoğlu, bu konuda şunları söyledi: “Tam anlamıyla ‘Çin uzmanı’ diye bir şey yoktur. Muazzam büyüklüklere sahip Çin’de her konunun ayrı uzmanı var. Bize çeşitli danışmanlık teklifleri geliyor. Bu teklifleri inceleyip projenin ihtiyacına en uygun uzmana yönlendiriyoruz.”

Kuşak ve Yol projesinin ‘kazan-kazan’ temelinde geliştiğini vurgulayan Hamamcıoğlu, konuyla ilgili olarak şu bilgiyi verdi: “Bu proje, dünyaya uzatılmış bir eldir. Çin yönetimi zenginlik ve refahı dünyayla paylaşmak için bu projeyi geliştirildi. Bu proje bazılarının sandığı gibi, ‘emperyal’ amaçlara hizmet etmiyor. Ayrıca tarihi incelediğimizde Çin’in hiçbir zaman emperyal bir güç olmadığını görüyoruz. Tam tersine herkesin kazanacağı bir projedir. Türkiye projenin ‘altın halkası’ konumunda bulunuyor. Ülkemizin kara, hava, siber deniz kuşak yolunun geçtiği yerde olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

Ticaret varsa barış vardır, ticaret varsa dostluk vardır. Ticaret ve kültür değişimi her zaman barışa vesile olmuştur. Çin’den gelip de Avrupa’ya giden trenler de Kuşak ve Yol projesi kapsamındaki kültürel etkileşimi artıracak. Ülkeler birbiriyle diyaloga girip, birbirlerinden korkmalarına çekilmelerine gerek kalmayacağını görecek. Bu durumu doğru anlayıp işi iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bize uzatılan bu eli tutalım. Çinle ilgili çalışmalar yapan kurum ve kuruluşlara enerjilerini bağımsız harcamak yerine, Çin İş Kulübü çatısı altında toplamasının daha iyi olacağına inanıyorum. Bunu yaptığımızda bundan hepimiz kazançlı çıkarız. Ayrıca herkesin uzmanlık alanını doğru değerlendirip, Kuşak ve Yol gibi dev bir projeden ülkemizin daha fazla yararlanabilmesi için uygun yönlendirmeleri de kolayca yapabileceğiz.”

Büyük teknoloji hisselerinde düzeltmeler devam edebilir (4 GRAFİK)

15 Nisan 2022 in Borsa

  1. SP500 kazanç artışı tahminleri 2021 yılına göre oldukça düşük kalıyor. Çeyreklik zaman diliminde bakıldığında 2021 yılında çeyreklik ortalama %50,5 seviyesindeyken, 2022 çeyreklik ortalama kazanç tahmini %8.5 bandında kalıyor.

 

2. Büyük teknoloji hisselerinin SP500 ile göreceli performansı yüksek kalıyor. Tarihsel olarak teknoloji hisselerinin SP500’e göre yüksek sapma yaşadığı dönemler sonrasında düzeltmeler yaşandı.

,

3. Tarihsel olarak bakıldığında ABD 30 yıllık devlet tahvillerinde günümüzde yaşanan hareketlerin benzerinin yaşandığı dönemlerde hisse senedi piyasalarında düşüşler yaşandı.

 

 

4. Merkez bankalarının likiditesi ile büyük teknoloji hisseleri kıyaslandığında önemli bir korelasyon mevcut. Önümüzdeki dönemlerde FED’in tahmin edilen likidite sıkılaşmasına bakıldığında teknoloji sektörü için bir düzeltme aralığı mevcut görünüyor.

 

ANALİZ: Hükümetler ve yatırımcılar için paradigma değişimi (Banque Indosuez)

14 Nisan 2022 in Dünya Ekonomisi

Küreselleşmeden Bölgeselleşmeye

Ukrayna’daki çatışma Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra başlatılan açık küreselleşmenin sonunu hazırlıyor. Savaşların ortadan kalkması ve Sovyetlerin dağılmasından sonra Liberal demokrasi ile karakterize edilen “tarihin sonu” tezinin içerdiği umutlar ortadan kalkıyor. Aksine son yıllardaki eğilim, çatışmaların ve popülizmin yeniden canlanmasına neden oluyor.

Mevcut çatışma, hayal kırıklığına uğramış ve daha az barışçıl bir küreselleşmeye girdiğimiz fikrini vurguluyor. Karşılıklı bağımlılıkların azaltılmaya çalışılması ve küresel değişimler dünyanın sonu değil, ancak mevcut durum ülke bazındaki risklerin geri dönüşüne, ittifakların yeniden yapılandırılmasına ve savaştan önce başlamış bölgeselleşmenin artmasına sebep oluyor.

Mevcut durum ayrıca Avrupa’yı siyasi ve jeopolitik bir güç rolü üstlenmeye ve Avrupanın stratejik özerkliğini üç acil sonuçla güvence altına almaya yönlendiriyor:

  • Rus gazına bağımlılığını büyük ölçüde azaltmak
  • Enerji geçişini hızlandırmak (Alternatif enerji arayışları)
  • Askeri bütçesini güçlendirmek.

Bu nedenle mevcut durum dünyanın yeni bölünme çizgileri etrafında yeniden bileşimini işaret ediyor. Rusya Asya’ya geçişini hızlandırırken; Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yöneliyor.

Yeni Tema: Enerjinin Fonlanması

Enerji geçişinin hızlanması, finansmanın güçlendirilmesi anlamına geliyor. Avrupa’nın 2050’de Net Sıfır yörüngesinde kalmak için 2030 yılına kadar yaklaşık 5 trilyon dolar yatırım yapması gerekecek. İyi haber şu ki, artan enerji fiyatları alternatif enerjiyi daha karlı ve yatırım yapılabilir hale getirmeye yardımcı oluyor. Kötü haber şu ki, hükümetlerin fazla mali alanı yok. Bu nedenle bu, esas olarak Avrupa Birliği, ECB ve özel sektörden gelen fonlara dayanacaktır.

Yakın vadede öne çıkacak 3 dinamik

Ekonomik cephede, enflasyon yükselmeye devam etse de, merkez bankaları tarafından kontrol altına alınması oldukça olasıdır.

Yüksek enflasyon, daha ılımlı büyüme ve şiddetli jeopolitik ve enerji şokları, ekonomik politikaların geçici olmaktan çok sürdürülebilir olmasına gayret edileceği anlamına geliyor.

Bu üç dinamik bağlamında, Fed’in güçlü ama kısa bir faiz artırım döngüsü yürütmesi ve daha sonra bunları düşürmesi muhtemeldir. Aynı şekilde enflasyonun son on yıla göre yapısal olarak daha yüksek bir seviyede istikrara kavuşması muhtemeldir.

Altın

Yatırımcılar, piyasanın beklediği, 2023 yılında enflasyonun düşüşe geçmesi ihtimalini ihtiyatlı şekilde izleyebilirler. Durumun beklendiği kadar hızlı olmamasına karşı pozisyon alınabilir. Artan ülke riski ve politika faktörü altın için kısa vadeli bir destek faktörüdür.

Hisse Senedi

Hisse senedi piyasalarında, “fiyatlama gücü” teması hakim olmaya devam ederken, portföyler için enflasyonun üzerinde sürdürülebilir bir getiri hedeflenmektedir. Bu ortamda portföylere enflasyonla pozitif korelasyon gösteren varlıklar ve sektörler eklenmelidir.

Bu yıl ABD hisse senetlerinin kazanç artışı açısından iyi performans göstermesi bekleniyor ancak değerlemeler yükselen faiz ortamındaki belirsizlikle oldukça zor gerçekleşiyor. Güncel konularla paralel ancak uzun vadeli düşünülmesi gereken enerji geçişi, altyapı, sermaye malları, güvenlik sektörleri portföy oluşturmada seçenek olarak göz önünde bulundurulabilir.

 

*Söz konusu yazı Banque Indosuez Global Yatırım Direktörü Vincent Manuel tarafından kaleme alınmıştır. İçerik paraanaliz için çeviri yapılarak derlenmiştir.

ANALİZ: Konut Fiyatları Neden Artıyor?

13 Nisan 2022 in Ekonomi, Reel Sektör

Grafik 1: Ticari Kredi Faizi – ÜFE Enflasyonu Farkı

TL krediler ile enflasyon arasındaki makas oldukça açıldı. TL krediler ile alınan mal, hizmet ya da reel yatırım reel getiri sağlıyor. Bu durum üretimin ve tasarrufların krediler ile sağlanmasına katkıda bulunuyor.

Enflasyondan korunmak isteyen yatırımcılar için finansal yatırımlar yeterli olmuyor.

Grafik 2: Tasarruf araçlarının 3 Aylık reel getirisi

Ticari kredilerdeki durum konut kredileri için de geçerli. Konut kredilerinin reel faiz oranı düşüş gösteriyor.

Grafik 3: Konut Kredisi Reel Faizi

Ancak konut, enflasyon karşısında reel getiri sağlıyor.

Grafik 4: TCMB Konut endeksine göre konut fiyatlarının reel getirisi

Durum böyleyken, TL’de değer kaybı beklentisi de yüksek kalmaya devam ediyor.

Grafik 5: Piyasa Katılımcılarının $/TL Kurunda Bekledikleri 1 yıllık Artış

 

Tüm bu konular birlikte değerlendirildiğinde TL’deki değer kaybı beklentisi ile tasarrufların yanı sıra kredi kanalı aracılığıyla da konutlara talebin arttığını söylemek mümkün.

Artan inşaat maliyetleri nedeniyle yeni konut inşaatlarının oldukça azaldığı göz önünde bulundurulduğunda hem arz yönlü hem de talep yönlü gelişmeler konuttaki fiyat artışlarını desteklemiştir.

 

*TCMB Konut Reel getirisi grafiği dışındaki grafikler Sayın Hakan Kara’nın kişisel twitter adresinde paylaşmış olduğu grafiklerden alıntılanmıştır.

ANALİZ: Yüksek enflasyon mu yoksa durgunluk mu? Avrupa ikilemde (FOCUS)

13 Nisan 2022 in Ekonomi, Para Politikasi

ABD Merkez Bankası bu yıl faiz oranlarını önemli ölçüde artırırken, Avrupa Merkez Bankası (ECB) faizi negatif bölgede tutmaya devam ediyor. Durumdan memnun olmayan Avrupalı ​​bankacı sayısı artıyor. Daha yüksek faiz oranları enflasyonu yavaşlatabilir ancak aynı zamanda ekonomiyi durdurabilir. Avrupa’da enflasyon oranları Mart ayında yeni rekorlara ulaştı. Almanya’da yüzde 7,3, tüm Euro bölgesinde ise yüzde 7,5 enflasyon mevcut.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) artık müdahale etmeli ve yüksek enflasyonla faiz artırımlarıyla mücadele etmeli. Ama ECB bundan kaçınıyor. Neden?

Yüksek faiz oranları neden enflasyona karşı yardımcı olur?

Enflasyon oranı aslında fiyatlardaki artışı değil, bir para biriminin değerini tanımlar. Değer, tüm mallarda olduğu gibi, arz ve talebe göre belirlenir. ECB, faiz oranı ile arz tarafını kontrol eder. Faiz oranları şu anki gibi düşük olursa, bankalar merkez bankasından ucuza borç alıp, düşük faiz oranlarıyla müşterilere kredi verir. Bu durum, şirketlerin ve bireylerin daha fazla kredi almasına yol açar. Dolaşımda daha fazla euro olduğunda, euro daha az değerli hale gelir ve enflasyon yükselir.

Madem bu kadar basit, ECB neden faiz oranlarını yükseltmiyor?

ECB, faiz oranı kararlarında iki temel sorunla karşı karşıyadır.

Birincisi, çok heterojen olan 19 euro ülkesinden oluşan bir topluluğa göz kulak olması gerektiğidir. Enflasyon oranı son dönemde yüzde 7,3 iken Malta’da sadece yüzde 4,6 ve Litvanya’da yüzde 15,6’dır. Bu nedenle ECB, kararlarıyla bazı ülkelere zorluk çıkarmamaya dikkat etmelidir. Ancak, Euro bölgesindeki en düşük enflasyon oranları bile artık yüzde 2 hedefinin oldukça üzerinde olduğundan, bu durum artık o kadar önemli değil.

Daha da önemlisi, yüksek faiz oranları her zaman ekonomik büyümeyi sınırlar. Krediler daha pahalı hale geldiğinde, şirketler daha az yatırım yapar. Buna göre, daha az istihdam yaratılır ve verimlilik artmaz veya daha yavaş artar. Burada da tek tek euro ülkeleri arasında büyük farklılıklar var, ancak daha yüksek faiz oranlarının, Almanya da dahil olmak üzere, bazı ülkelerde, ekonomiyi durdurması yönünde genel bir risk var.

Yani ECB hiçbir şey yapmıyor mu?

Pek değil. ECB şu anda durumun nasıl geliştiğine bağlı olarak hızlı tepki vermeye hazırlanıyor. Tahvil satın alma programının sonbaharda sona ermesi planlanıyor. Merkez bankası, devlet ve şirket tahvillerini ayda 40 milyar euro’ya satın alıyor. Bu sadece ekonomiyi canlandırmak için parayı dolaştırmaktır.

Dolayısıyla satın alma programının sona ermesinin şimdiden bir etkisi olabilir. Daha da önemlisi, tahvil alımlarının sona ermesi, faiz artırımı için bir ön koşul olarak görülüyor. ABD’deki Fed de bu yıl iki önlemi birbirine bağlıyor. Mevcut ECB planları, 2023’ten itibaren faiz oranı artışlarını öngörüyor, ancak acil bir durumda yaz sonunda da faiz artışı gerçekleşebilir.

ABD Merkez Bankası neden bu sorunlara sahip değil ve sadece faiz oranlarını artırmıyor?

ABD Federal Rezervi 19 ülkeyi uzlaştırmak zorunda değil, aksi takdirde ECB ile aynı sorunlarla karşı karşıya. ABD’de enflasyon oranı son 40 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 7,6’ya yükseldi. Aynı zamanda, buradaki ekonomi hala Corona krizinden zarar görüyor ve şu anda yüksek enerji fiyatlarından muzdarip.

ECB çok uzun süre tereddüt ederse, yüksek enflasyonun tutunma riski var mı?

Teoride evet, pratikte şimdiye kadar değil. Yüksek enflasyonun yapışkan-kalıcı hale gelmesinin önemli bir nedeni ücret-fiyat spiralidir.
Model, insanların yüksek fiyatlardan dolayı yüksek ücret talep etmelerine dayanır. Daha yüksek personel maliyetleri, daha sonra şirketlerin fiyatlarını yükseltmesine yol açar, bu nedenle işçiler, çalışanlar tekrar daha yüksek ücret talep eder – bu döngü bu şekilde devam eder.

Böyle bir ücret-fiyat sarmalının devam edebilmesi için ücretlerin en azından enflasyon oranında artması gerekir. Şimdiye kadar örneğin Almanya’da bu durum böyle gerçekleşmedi. Bazı kilit sektörlerde, yüzde 7 veya daha fazla ücret artışı görüşülecek gibi görünmüyor. Kimya endüstrisi, bu hafta sendikalarla, tek seferlik bir ödemeye karşı müzakerelerin sonbahara kadar ertelenmesi konusunda anlaştı. Sigorta sektöründe hafta başında yüzde 3 civarında ücret artışı konusunda anlaşmaya varıldı. Yani ücretlerin enflasyon oranı kadar arttırılmaması konusuna özen gösteriliyor.

ECB her şeye rağmen ne zaman faiz artıracak?

Mevcut gidişat, ECB içinde önemli bir tartışmanın konusudur. Örneğin Almanya, Avusturya ve Hollanda’nın önde gelen merkez bankacıları, ABD modeline dayalı olarak daha hızlı faiz artırımları çağrısında bulunuyorlar. Belçika’nın merkez bankası başkanı Pierre Wunsch dezavantajları kabul etmeye bile istekli oldu. Reuters’e verdiği demeçte, “Geçici bir durgunluk yalnızca bir ayrıntı olabilir” dedi.

Bu haftaki bir DIW araştırması, faiz oranlarındaki her yüzde 0,25’lik artış için yüzde 0,2 daha az enflasyon bekliyor. Yüzde 7,3’ten yüzde 2’ye düşmek için küçük artışlar zaten yeterli değil. Bununla birlikte, iki uç arasında bir uzlaşma, ECB’nin en azından negatif faiz oranını kaldırması ve kilit faiz oranını yüzde 0’a geri getirmesi ile sonbaharda olabilir. Bu, on yıldan uzun bir süre sonra ilk faiz artırımı olacak.

 

*Söz konsu yazı  Christoph Sackmann tarafından Alman FOCUS.de için kaleme alınan yazıdan paraanaliz için çeviri yapılarak derlenmiştir.

Teknik Analiz: Yarı İletken ve Teknoloji Sektörü için Riskli Zamanlar

13 Nisan 2022 in Borsa, Piyasa, Sektör Analizi

Yarı İletkenler sektörü, teknoloji sektörünün belirleyici sektörlerinden. Sektör hisselerinde son 1 senedir yatay durum hakim. Ancak şu an daha riskli bir durum söz konusu olabilir.

Potansiyel trend değişikliklerini anlamak için geri dönüşleri ve temel destek / direnç testlerini incelemek önemlidir.

“SOX” Yarı İletkenler Endeksi’nin haftalık grafiğinde,  son 9 ay içinde bir baş ve omuz paterni oluşturduğunu görebiliriz. SOX,  şu anda boyun çizgisi desteğini test ediyor…

Bu gözlem doğru olursa grafikteki mavi ile işaretlenen destek (1) başarısız olursa, sektör önümüzdeki zamanlarda ciddi kayıplarla karşıya karşıya kalabilir.

Son on yıldır teknoloji sektörünün lider sektörünü izlemek önemli olacak. Durum kötüleşirse teknoloji sektörü için de durumlar benzer olabilir.

 

See it Market

*Burada ifade edilen herhangi bir görüş yalnızca içerik yazarına aittir ve hiçbir şekilde başka bir kişi veya kuruluşun görüşlerini veya görüşlerini temsil etmez.

 

 

ANALİZ: Altında Yükseliş Devam Edebilir

13 Nisan 2022 in Altın

ABD’de mart ayında enflasyon yüzde 1,2 oranında yükselirken; yıllık bazda ise yüzde 8,5 olarak gerçekleşti. Piyasa beklentisi ABD enflasyonunun aylık bazda yüzde 1,2 oranında; yıllık bazda ise yüzde 8,4 seviyesinde gelmesi yönündeydi.

Enflasyon, daha yükseğe çıkmaya devam ederken bu durum altın için bir yükselişi beraberinde getirebilir.

Grafikten görüleceği üzere altın yapmış olduğu üçgen formasyonundan kopuyor ve bugün itibariyle yükseliş trendi devam ediyor.

Ayrıca, momentum giderek artıyor. Bu durum, bir sonraki hedef fiyat için (2050 Dolar) uygun görünüyor.

Seeitmarket’e göre 2050 $ ‘lık bir MFU-3 fiyat hedefi mevcut. Bu seviyenin üzerinde iki günlük kapanış olması durumunda teknik anlamda MFU-4 hedefi 2177 $ söz konusu olabilir.

Emtialar ama özellikle altının çok değişken fiyat hareketleri yapabileceğini göz önünde tutmakta fayda var.

 

See it Market

*Burada ifade edilen herhangi bir görüş yalnızca içerik yazarına aittir ve hiçbir şekilde başka bir kişi veya kuruluşun görüşlerini veya görüşlerini temsil etmez.

 

1.5 saatte temel ispanyolca öğrenmek isteyenler için

12 Nisan 2022 in Genel

Bu linke tıklayarak, udemy’de hazırlanan yeni başlayanlar için temel ispanyolca kursunu görebilirsiniz.

İspanyolca öğrenmek için ;

1-İspanyolca kursunun ne kadar kısa zamanda ne kadar iyi ispanyolca öğrettiğine odaklanın. Buraya kısıtlı zamanınızı en etkin şekilde kullanmak için geliyorsunuz.  Sizin için kriter, toplam ders saatinin uzunluğu olmasın.

2- Kursun ön izlemesinden; kursun tanıtımını ve ücretsiz dersleri izleyin. Sizin için uygun olanın hangisi olduğuna bu dersleri izledikten sonra karar verin.

3- Kursun güncel olup olmadığını kontrol edin.

4- Kursu veren kişinin kursu alanlarla etkileşiminin olup olmadığına bakın.

5- Kursu veren kişinin ispanyolca konusunda yetkinliğini kontrol edin.

6- Kısaca “Yeni Başlayanlar için 2 Dakika Temel İspanyolca” kursunu seçin.

Neden ispanyolca öğrenmeliyim ?

Dünya üzerinde yaklaşık 500 milyon kişi ispanyolca konuşuyor,

Dünya üzerinde 20 ülkenin resmi dili ispanyolca,

Dünya üzerinde en çok konuşulan ikinci dil ispanyolca,

Uluslararası iletişimde en çok kullanılan ikinci dil ispanyolca,

İnternet üzerinde en fazla kullanılan üçüncü dil ispanyolca

Radyoda dinlediğiniz parçalar ispanyolca, dizilerde ve filmlerde duyduğunuz dil ispanyolca, sevdiğiniz sanatçı ispanyolca konuşuyor.

Netflix’de en sevdiğiniz diziler ispanyolca : La casa de papel, Elite, Narcos….

Gerçekten saymakla bitmez, ispanyolca aslında yaşamımızın tam içerisinde bulunuyor.

Sizlerde ispanyolca’nın geleceğin dili olacağını fark etmişsiniz ki udemy de kurs arıyorsunuz.

Neden bu ispanyolca kursunu seçmelisiniz ?

Türkiye’nin ilk ve tek ispanyolca eğitim sitesi ispanyol’u, 2003 yılında kurdum. Tam 19 senedir ispanyol üzerinden ülkemizdeki ispanyolca öğrenimine katkı sağlıyorum. Bu siteyi 2016 yılından bu güne kadar yaklaşık 1 milyon kişi ziyaret etti.  Google’da ispanyolca yazdığınızda ilk sayfada (reklamları geçince) ispanyol’u göreceksiniz. 2010-2011 yılları arasında Meksika’da ziyaretçi araştırmacı olarak görev yaptım.  Burada latin kültürüyle tanıştım. Latinlerin ispanyolcayı nasıl kullandığını gördüm. 2013 yılında Yeni Başlayanlar için Temel İspanyolca kitabını yayımladım. Bu kitap şu güne kadar 3 baskı yaptı. Dördüncü baskı 2022 yazında geliyor. Bu kitabın muhteşem bir yardımcı kaynağı var :  “ispanyolsozluk“.  Bu sözlük  “Yeni Başlayanlar için Temel İspanyolca” kitabı içindeki tüm kelimeleri barındırıyor. 2015-2016 yılları arasında İspanya’da Carlos III Üniversitesinde ziyaretçi araştırmacı olarak görev yaptım. İspanya’da ispanyolların kültürlerini öğrenmeye çalıştım. Şüphesiz, ispanyolcayı nasıl konuştuklarına odaklandım.

Bu kurs içerisinde: kısa dersler göreceksiniz. Ders süresini ortalama 2 dakikayı geçmeyecek şekilde ayarlamaya çalıştım. Göreceğiniz derslerde işin özünden kopmamaya gereksiz ayrıntılara girmemeye çalıştım. Son olarak sizlere ispanyolcanın temelini öğretmeye odaklandım.

Toplamda 1.5 saatlik video içeriği var.  Bu tercihinizi etkilemesin aksine ne kadar kısa sürede işin özünü öğreneceğinizi düşünün.

Bazı derslerde “Yeni Başlayanlar için Temel İspanyolca” kitabından bölümlere doğrudan ulaşabileceksiniz. Büyük fırsat !

İnternette çeşitli alıştırmaların olduğu web sitelerini bu kurs sayesinde keşfedeceksiniz. Alıştırmaları çözdükçe bu işin keyfine varacaksınız.

Burada A-1 seviyesinde Temel ispanyolca öğreneceksiniz. Gördüğünüz gibi “Sizlere ispanyolcayı öğreteceğim” diyerek iddialı cümleler kurmuyorum. İddialı olduğum tek konu Temel ispanyolcayı öğretmek.

Haftanın en çok kazandıran 15 yatırım fonu

12 Nisan 2022 in Piyasa

Çevre dostu madencilik teknolojileri çoğalıyor

12 Nisan 2022 in blockchain, Kripto Para

Norveç’ten daha fazla elektrik tüketiliyor

Kripto paralar, üretiminde harcanan enerji miktarı sebebiyle birçok eleştiriye maruz kalıyor. Cambridge Üniversitesi tarafından hazırlanan Bitcoin Elektrik Tüketimi Endeksi’nde Bitcoin’in bir yılda Norveç’ten daha fazla elektrik tükettiği belirtiliyor.

Cambridge Üniversitesi tarafından hazırlanan Bitcoin Elektrik Tüketimi Endeksi’ne göre, yalnızca Bitcoin’in yıllık küresel elektrik tüketimindeki payı yüzde 0,63 olurken, Bitcoin madenciliği için bir yılda harcanan elektrik miktarının, Norveç’in tükettiği elektrikten daha fazla olduğuna dikkat çekildi.

Sürdürülebilir madencilik için yeni teknolojiler üzerinde çalışmalar yapılıyor. Hatırlanacak olursa Intel, geçtiğimiz haftalarda enerji verimli bitcoin madenciliği yongasını tanıtmıştı.

Grafik İşlemciler Yüksek Maliyet Yaratıyor

Parex’in Kurucusu Liam Anthony, “Kripto para madenciliği yapmak için çeşitli yazılımları kullanmayı bilmek ve oldukça güçlü donanımlar tercih etmek gerekiyor. Grafik işlemciler üzerinde çalışan geleneksel kripto madenciliği programları hem küresel anlamda önemli bir elektrik ihtiyacını beraberinde getiriyor, hem de yüksek maliyetler yaratıyor.

Dexchain tarafından hayata geçirilen Parex ise bu süreçleri merkeziyetsiz platformlar üzerindeki sabit disklerde yürütüyor. Bu sayede çevresel olarak sürdürülebilir bir madencilik yöntemi ortaya çıkıyor ve Bitcoin üretimindeki elektrik ihtiyacı yarı yarıya düşüyor” dedi.

İş Kanıtı Yöntemi ve Yakma Teknolojisi

Bitcoin üretimindeki elektrik ihtiyacının madenciliğin temelinde yer alan “iş kanıtı” yönteminden kaynaklandığını belirten Liam Anthony, “DRC-16 protokolü üzerinde, ‘birlikte çalışabilirlik kanıtı’ yöntemini kullanan Parex üretim ağı, Bitcoin gibi kripto paraları merkeziyetsiz hale getirmeye yarayan node’ları, kripto para pazaryerlerine entegre ederek aracıları ortadan kaldırıyor.

Bir başka deyişle Parex’te yatırım için gerekli olan her şey, platform ve yatırımcı arasında anonim olarak tamamlanıyor. Bu da daha kısa işlem süreleri, daha düşük maliyetler ve üst düzey verimlilik anlamına geliyor.

Liam Anthony, değerlendirmelerini şu ifadelerle sonlandırdı:“Parex’ten önce, önemli düzeyde mühendislik bilgisi ve donanım kaynağı gerektiren teknolojiler kullanılıyordu. Parex, ‘Yakma’ adı verilen çağdaş bir yöntem tercih ederek madencilik sektörünü günümüz koşullarına uyarladı. Şirket olarak  blokzinciri ekosistemine katkıda bulunmak için DeFi, metaverse, Web3 projelerine 75 milyon dolar değerinde bir fon sağlıyoruz”

Migros teknoloji ile verimliliği nasıl arttırdı?

12 Nisan 2022 in Sektör Analizi, Şirketler

Migros için 2021 milat oldu. Şirket 12 yıl sonra ilk kez net nakit pozisyonuna döndü. Yabancı para cinsinden borçlarını sıfırladı. Yaklaşık yüzde 26’lık bir büyüme yakaladı. Capital Mart 2022 sayısındaki habere göre; Migros İcra Başkanı Özgür Tort, kendilerine bu sonuçları getirenin ekosistem ekonomisine odaklanan büyüme yaklaşımı olduğunu belirtti.

Ekosistemin ekonomisi daha önemli

İşlerinin yüzde 77’sinin tarıma dayalı olduğunun altını çizen Özgür Tort, “Migros bu kapsamda tarlada verimliliği artırıp israfı azaltmadan sözleşmeli tarıma, çiftçinin finansmanından dijital çözümlere birçok alanda çok sayıda proje ve yatırım hayata geçirdi. Start up’larla iş birlikleri yaptı’ dedi.

Migros, 2021 yılında 307 fiziki, 338 online mağaza açılışı gerçekleştirdi. Kampanya ve promosyonlarla tüketicinin cebine yansıyan 3 milyar TL’lik de bir katkı yarattı. Migros İcra Başkanı Özgür Tort, kendilerine bu sonuçları getirenin ekosistem ekonomisine odaklanan büyüme yaklaşımları olduğunu belirtiyor. İşlerinin yüzde 77’sinin tarıma dayalı olduğunun altını çizen Tort, “Bizim için ekosistemin ekonomisi kendi ekonomimizden daha önemli hale geldi” diyor.

Mia ve Taro

Bir taraftan da çok kanallı yapı ve dijitalleşme yatırımlarıyla verimliliği arttırdıklarını söyleyen Özgür Tort; ‘Son dönemde çarpıcı ürünlerimiz var. Bunlardan biri sanal influencer’ımız Mia. Bu bir start up’ın girişimi. Migros onlara platform verdi. Kendi sürdürülebilirlik çalışmalarımızı, ürün promosyonlarımızı Mia aracılığıyla duyuruyoruz.

Yerli mühendislerin yarattığı diğer bir yenilikçi ürünümüz robot destekli ürün toplama asistanımız Taro. Taro, mağazalarda siparişini kendi buluyor ve bu şekilde verimliliği beş kat artırıyor. Siparişlerin yüzde 50’sini Taro ile topluyoruz’ diye konuştu.

Migros İcra Başkanı Özgür Tort ile yapılan röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz. 

 

Capital

Ekonomistlerin yeni korkusu: Stagflasyon

12 Nisan 2022 in Dünya Ekonomisi, Raporlar

Son aylarda, Financial Times, Wall Street Journal, The Economist gibi dünyanın finans ve ekonomi alanında önde gelen yayınlarında, dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin kaygılı ve birçok açıdan belirsizliğe işaret eden bir ruh hali dikkat çekiyor. Paul Krugman, Larry Summers, Nouriel Roubini gibi ünlü ekonomi profesörleri, Martin Wolf gibi “emektar” ekonomi yorumcuları; enflasyon, stagflasyon, “küreselleşmeden geri dönüş” gibi konuları tartışıyorlar. Bu durum, salt Covid-19 pandemisinin ve Ukrayna Savaşı’nın etkilerinden kaynaklanmıyor. Kaygılar da yeni değil.

Yakın tarihin kısa öyküsü

21. yüzyıl; borsa krizleri ve demir çelik, otomotiv, elektronik, telekomünikasyon gibi lider sanayi dallarında aşırı üretim-talep eksikliği sıkıntısıyla şekillenen bir ekonomik durgunlukla başladı. Bu şekillenme 1930’ları anımsatan yorumlara yol açıyordu.

Bu koşullarda, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte gelişen süreç içinde, Merkez Bankaları o zaman için “tarihin en büyük parasal genişlemesi” olarak anılan bir müdahaleyle depresyon riskini ortadan kaldırmaya çalıştılar, bir süre için başarılı da oldular.

Gerçekte, bu parasal müdahale sorunları erteliyor ama sorunlar büyümeye devam ediyordu. Bu süreç olgunlaşarak 2007-2008 finansal krizine ulaştı. Onu büyük durgunluk izledi, hem de Merkez Bankalarının finansal sektör korumak, bir depresyonu önlemek için faizleri sıfır düzeyine çekip piyasalara, kimi hesaplamalara göre 12-15 trilyon dolara varan bir likidite enjekte etmiş olmasına karşın…

Dahası “tarihin en büyük parasal genişlemesini” geride bırakan büyük parasal genişlemeye karşın fiyatlar artmadı, kimi ekonomistler deflasyondan söz etmeye başlamışlardı. İşsizlik oranları hızla artarken depresyon korkusu yine canlandı.

Sonra dünya ekonomisi, Çin ekonomisinin ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin sunduğu, ucuz işgücü, tüketici talebi ve yatırım olanaklarının katkısıyla durgunluktan çok yavaş da olsa çıkmaya başladı. Covid-19 krizi tam bu noktada dünya ekonomisini “ikili bir şok” ile vurdu.

Covid-19 krizi tam bu noktada dünya ekonomisini “ikili bir şok” ile vurdu.

Covid-19’a karşı gündeme gelen önlemler, hem tüketici talebini hem de üretimi (arzı) olumsuz yönde etkiledi. Dahası tedarik zincirleri kırılmaya, bu kırılmanın dünya ticareti üzerindeki etkileri, “uzun durgunluk” döneminde ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Başkanı Şi Cinping’in yönetimleri altında gelişmeye başlayan “ticaret savaşlarının” etkilerine eklendi. Yine gündemde sert bir ekonomik daralma, bunu önlemek amacıyla çok büyük bir parasal genişleme vardı.

Pandemi, ikinci yılında, alınan önlemlerin, hızla geliştirilen aşıların etkisiyle, sonlandırılamasa bile kısmen denetim altına alındı. Şimdi ekonomiler toparlanmaya başlıyor, iki yıldır bastırılmış talep hızla devreye giriyordu. Tedarik zincirlerindeki kırılmalar da jeostratejik kaygıların basıncıyla yeni arayışlara yol açıyordu: Anında (Just-in-time) stok yönetimi, yerini “ne olur ne olmaz” (just in case) stok yönetimine bırakmaya başlıyor; şirketler, uluslararası üretim ağlarını kısaltarak “ana vatana” yakın, daha güvenlikli bölgelere gelmeyi amaçlıyordu.

Bu gelişmelerin “Küreselleşmeye ne oluyor?” sorusunu yeniden gündeme getiriyor olması da çok doğaldı.

Bu soruyla ilgili belirtiler de birikiyordu: Arz hızla artmaya başlayan talebe yetişemiyor, fiyatlar artmaya başlıyor, enflasyon 1970’lerden bu yanan ilk kez başını kaldırıyordu. Merkez Bankaları da düşük faiz parasal genişleme politikalarından vaz geçerek, olası bir enflasyon riskine karşı hazırlanıyorlardı.

Ukrayna krizi işte bu kargaşanın üzerine geldi ve ekonomik sorunlar, jeopolitik gelişmelerin katkısıyla sertleşmeye başladı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme girişimi ile başlayan savaş; gıda, enerji, mineral, demir çelik, gübre gibi malların tedarik zincirlerini kırmaya, arzını daraltmaya başladı. Gıda ve enerji piyasalarında fiyatlar, tüm potansiyel siyasi riskleriyle birlikte hızla artmaya başladı. ABD ve Avrupa ittifakının Rusya’ya uygulamaya başladığı sert ekonomik finansal yaptırımlar bu eğilimleri daha da güçlendiriyor. Bu “toplu-durum” içinde şimdi ekonomik durgunluk ve enflasyonun birlikteliği anlamında stagflasyon tehlikesini arttırıyor.

Stagflasyon riski dört kanaldan artıyor

İlk iki kanal, enerji ve gıda fiyatlarına ilişkin: Çok yüksek düzeylerde seyreden enerji fiyatları, özellikle Avrupa ekonomisinde hem girdi maliyetlerini arttırıcı hem de gıda fiyatlarıyla birlikte tüketici talebinde daraltıcı etkiler yapıyor. Tüketicinin enerji ve gıda dışındaki harcamalara ayırabileceği mali kaynaklar azalıyor. Böylece Avrupa ekonomilerinde, hem fiyatlar (enflasyon), hem resesyon olasılığı artıyor, bir stagflasyon riski gündeme geliyor.

Bu etkenler gelişmekte olan ülkeler üzerine, maliyet artışına, talep daralmasına ek bir yük getiriyor: Gıda ve enerji fiyatları birçok ülkede, siyasi kaygılarla, kamu maliyesi üzerinden desteklendiğinden kamu maliyesinin dengeleri hızla bozuluyor.

Üçüncü kanal işçi ücretleri üzerinden gelişiyor. Pandemi biterken, henüz üzerinde bir anlaşmaya varılamayan nedenlerden dolayı, çalışanların umulan hızla işe dönmediği istihdamın, şirketlerin personel talebinin gerisinde kaldığı görülüyor. Bu durumda doğal olarak ücretler, merkez ülkelerde henüz enflasyon oranında olmasa bile belirgin biçimde artıyorlar. Bu öz güven üzerinde sendikal hareketlerde ve toplu pazarlık sisteminde 1980’lerden bu yana ilk kez canlanma işaretleri görülüyor.

Dördüncü kanal ise stagflasyon riskini arttırma bağlamında tartışmalı ve riskli Merkez Bankalarının politikaları. Merkez Bankaları son 40 yılın, neo-liberal ve monetarist geleneğini henüz sırtlarından atamadıklarından olsa gerek önceliği enflasyonla mücadeleye veriyor faizleri arttırmaya, piyasalarda likidite çekmeye başlıyorlar.

Merkez Bankaları özellikle de ABD Merkez Bankası, ekonominin (hatta dünya ekonomisinin) yavaşlama riskinin arttığı bir dönemde, enflasyonu düşürmek üzere faizleri artırmaya başladığında, yavaşlamayı çabuklaştırıcı bir dinamiği harekete geçirmeye başlıyor. Örneğin, faiz artırımı öncelikle kısa dönemli borçlanmayı etkileyeceğinden; kredi kartlarının, otomobil ev kredilerinin, dış ticaret finansmanının maliyetini artırmak, tüketici harcamalarını daraltmak, küçük işletmelerin borçlanma, dolayısıyla ayakta kalma şanını azaltıyor. Kısacası faiz artırımının ekonomiyi resesyona itme olasılığı yüksek.

Gözlemciler ABD Merkez Bankası’nın ülkede son 40 yılda yalnızca 4 kez faiz artırımını resesyona yol açmayacak bir düzeyde denetim altında tutabildiğine, diğer durumlarda bir resesyonun başlamasını çabuklaştırdığına işaret ediyorlar.

BBC

İstanbul’da gayrimenkul fiyatları “uçtu”

12 Nisan 2022 in Genel

Son dönemde Ortadoğuluların talebinin arttığı Acarkent’te villa fiyatları ise 86 milyon ile 100 milyon TL’leri bulmuş durumda.

Gayrimenkul brokerı Songül Toprak Özsan, fiyatların makul artışların ötesinde arttığını vurguladı.  Özsan, “İstanbul’daki fiyatlar Miami’yi geçmiş durumda. Üstüne üstlük Miami’de 30 yıllık mortgage imkanı ve dolarla kira getirisi imkanı var. Pek çok müşterimiz İstanbul’daki dairesini satıp Miami’de topraktan sıfır projelere girdi” ifadelerini kullandı.

Sözcü’den Özlem Ermiş Beyhan’a konuşan Özsan, fiyatlardaki artışın yabancıya satıştan kaynaklandığını, yılda 800 bin yeni konut yapılması gerekirken arzın durduğunu ve özellikle Ortadoğululardan gelen talebin fiyatları tüm kademelerde yükselttiğini anlattı.

Konut arzının artmamasının yani yeni ev yapılmamasının ardında inşaat maliyetlerindeki hızlı artışın getirdiği öngörülemezlik var. Özsan, bu ortamda yüzde 5 seviyesinde olan yabancıya konut satışının ev fiyatlarındaki tüm dengeleri etkilediğini vurguladı. Özsan, Ruslardan ise İstanbul’da değil ama Antalya bölgesindeki gayrimenkullere ilgi olduğunu ekledi.

“Vatandaşlık için konut değil, dükkan satılsın”

250 bin dolarlık gayrimenkul karşılığı vatandaşlık verilmesine ilişkin olarak ise Songül Toprak Özsan, “Kanada yabancıya satışı yasakladı, Türkiye’de de mutlaka izin verilecekse işyeri satışına vatandaşlık verilsin, o da gayrimenkul, en azından konut piyasasındaki bu dengesizlik son bulur” ifadesini kullandı.

 

T24

Turgut Karacan Yazdı: ETH 2.0 Nedir? Ethereum’da neyi, nasıl değiştirecek?

12 Nisan 2022 in blockchain, Kripto Para

Ethereum Vakfı internet sitesinde ETH 2.0 sekmesinde bizi böyle karşılıyor

Ethereum ağında uzun süredir planlanan ETH 2.0 yükseltmesi ile ağın konsensus mekanizması değişiyor (PoW → PoS). Bu yükseltme aynı zamanda ağın en çok eleştirilen sorunu olan ölçeklenebilirliği arttırmayı ve ağı daha güvenli hale getirmeyi de planlıyor. Peki bu yükseltme neden ve nasıl gerçekleşecek?

2015 yılında Vitalik Buterin’in Ethereum’un gelecekteki hedeflerini gösteren sunumu

Son haftalarda spot ışıkları tekrar ETH’nin üzerine çevrilmeye başladı. Bunun en önemli nedeni 2022’nin yaz aylarında gerçekleşmesi beklenen ‘Merge’ yani Ethereum ağının ağı proof-of-stake konsensus mekanizması haline getirecek olan ‘Beacon blok zinciri’ ile birleşmesi. (Son bölümde daha detaylı değineceğiz)

Öncelikle Ethereum ağının temellerini ve ağın nasıl çalıştığını hatırlayalım. Daha sonra bu ağın neden bir yükseltmeye ihtiyacı olduğunu, bu yükseltmenin nasıl ve ne zaman olacağını tartışalım.

Not: Ethereum blok zincirine ve bu zincirdeki sorunlara hakimseniz ilk bölümü atlayabilirsiniz.

1- Güncel Ethereum Blok Zincirinin Sorunları

i- Yüksek Enerji Tüketimi

Blok zincir teknolojisinin en önemli özellikleri kitaplarda ‘’güvenlik ve bloklar üzerindeki verilerin merkezi bir güçle değiştirilemez olmasıdır’’ diye yazar. Bu ‘hayati’ özellikler ise iş kanıtı (PoW) mekanizmasında madencilere, hisse kanıtı (PoS) mekanizmasında ise validatörlere bağlıdır. Yani, ağın sürekliliği ve güvenilirliği o ekosistemin kendisidir.

Ethereum blok zinciri tıpkı ‘amiral’ Bitcoin gibi proof-of-work (İş Kanıtı) mekanizması ile ağ üzerindeki geçen işlemlerin, örneğin ETH transferi, UniSwap’ta ETH-DAI takası ya da OpenSea’de bir NFT alım-satımı, doğruluğunu madencilerin bilgisayarlarının gücüne bağlı bir biçimde onaylayıp işleyen bir blok zincir. (di) (EIP 1559 öncesi tamamen böyleydi, şimdi kısmen, sharding sonrası artık bunu tamamen validatörler yapacak.)

Madenciler bu işlemleri işleyip bloklar halinde ağa kaydetmek karşılığında ödül olarak ve müşterilerden gelen bahşiş olarak ETH ödülü kazanırlar.

Bu ödülü kazanmak için bir nevi yarış vardır; Madencilerin bilgisayarlarının problem çözme gücü ne kadar fazlaysa, işlemleri üstlenip karşılığında para kazanma ihtimali de artar. Ağa olan ilgi arttıkça hem blok başına düşen potansiyel madenci artmakta, hem de kullanımı artan ağın kendi tokenı olan ETH’nin değeri. Bu da madencilere daha güçlü bir cihaz (hardware) gereksinimi doğurup enerji tüketimini arttırdığı için kullanımın çok daha yoğun olacağı geleceğe dair sorular uyandırıyor.

Aşağıdaki grafikte Ethereum madencileri için zorluk seviyesini gösteriyor. (Genesis bloğa göre (ilk blok) göreceli zorluk)

Ethereum Madenciliğinin Zorluk Seviyesi — Kaynak: Glassnode

Hemen aşağıda yer alan başka bir grafikse bu zorluğun enerji tüketimi bakımından maliyetini görselleştiriyor.

Ethereum ve Visa İşlemlerinin Enerji Kullanımı — Kaynak: Statistica

ETH 2.0 ile değişecek olan konsensus mekanizması ile birlikte Ethereum ağındaki işlemler bloklara validatörler tarafından kaydedilecek. Validatör olmak içinse şart daha güçlü cihaz sahibi olmak değil; belli bir miktar ETH kilitlemek. Kilitlenen ETH’ler sonrası validatör (doğrulayıcı) yazılımı etkinleşiyor Doğrulayıcı olarak, verileri depolamaktan, işlemleri işlemekten ve blok zincirine yeni bloklar eklemekten siz sorumlusunuz. Bu, Ethereum’u herkes için güvende tutacak çünkü bu ağda sizin de paranız var ve bu süreçte size yeni ETH kazandıracak. Proof-of-stake olarak bilinen bu süreç, Beacon Zinciri ile aktif hale geldi.

Ethereum ve Bitcoin Ağlarının İşlem Başına Enerji Kullanımı — Kaynak: Ethereum Foundation

ii- Ölçeklenebilirlik

Blok zincirlere olan ilgi ve adaptasyon her geçen gün kitleler, kurumlar ve regülatörler tarafından artıyor. Öyle ki bu ilgi sadece yatırım portföylerine bir kripto parayı ya da tokenı eklemekle kalmıyor: Yatırımcılar artık en kompleks merkeziyetsiz finans ürünlerini kullanıp, NFT koleksiyonları oluşturuyor.

2021’de 1.116.000 kişi en az bir kere merkeziyetsiz finans protokollerinde işlem yapmışken, bu sayı 2022’de dörde katlanıyor!

OpenSea kullanıcı sayısı 2020’de 4 bin kişiyken 2022’de 600 bin kullanıcıya ulaşıyor!

Konsept metaverse projeleri de cabası…

Peki bunların Ethereum ağıyla ne ilgisi var? Merkeziyetsiz finans işlemlerinin %70‘i, NFT işlemlerinin %92‘si Ethereum ağını kullanıyor!

Yukarıdaki yoğun ilgi Ethereum yazılımcı ve yatırımcıları için heyecan verici olmalı. Ancak bir şey yapılmazsa gelecek için kaygı uyandırıcı. Çünkü AvalanchePolkadotCosmos gibi blok zincirlerin marjinal gelişim hızları çok yüksek. Bunlar tamamen olmasa da kısmi birer tehdit.

Ethereum ağındaki yoğun kullanım yüzünden ağ çok sıkışıyor. Tıpkı iş çıkışı İstanbul trafiği gibi. Çünkü ağın kapasitesi şimdilik saniyede 30 işlem. (30 TPs)

Ethereum saniyede 30 işlem kapasitesine sahipken,

Avalanche blok zinciri saniyede 4.500,

Geleneksek tarafın lideri Visa ise 1.600 işlem kaldırıyor.

Ancak yine de bu kıyaslamanın elma ile armut kıyaslamasına yakın olduğunu hatırlatmakta fayda var. Çünkü kapasitenin yüksek olması blok zincire bazı sorunlar doğuruyor. Burada da karşımızda trade-off çıkıyor. (Bknz: Blockchain Trilemma)

Kısıttan bahsetmişken, bunun teknik nedenine de değinelim.

Bitcoin’de blok kapasitesi 1MB’dir. 2009’dan beri işlenen bloklar sonucu Bitcoin ağında biriken toplam veri 340GB’dir. Ethereum’da ise blok büyüklüklerine GAS LIMIT denir. Ethereum’da bir bloğun kapasitesi şu an 15.000.000 GAS’tır.

Ve Ethereum üzerinde yaptığınız her işlemin belli bir GAS ücreti vardır. Örneğin:

ETH göndermek: 21.000 GAS

USDT göndermek: 46.100 GAS (Her ERC20 için değişir. Örneğin DAI için 35.000 GAS’tır.)

Uniswap v3’te coin swaplamak: 130.000 GAS

Uniswap v3’te Likidite eklemek: 450.000 GAS

Görüldüğü gibi Ethereum’da her işlem birbirinden farklıdır. Çünkü Bitcoin gibi ağda sadece BTC gönderimi yapılmamaktadır. İşlem ne kadar kompleksleşir ise blokta o kadar yer kapatırsınız.

Ve Ethereum bloğunda yer kapatmak için madenciler sizden daha çok ücret isteyecektir. Sanılanın aksine ETH gönderimi gayet ucuzdur. Ancak Uniswap’ta Likidite eklemek, CompoundFinance’de DAI borçlanması yapmak son derece komplekstir, blokta çok daha fazla yer kaplar, dolayısı ile PAHALIDIR.

Yazının ilk kısımlarında belirlediğim gibi Ethereum’da TPS hesaplaması işlem kompleksliğine göre değişir. Eğer bir blokta sadece ETH transferi yapılacak olursa

15.000.000 Gas Limit Blok büyüklüğü / 21.000 Gas ETH transferi = ~714

Ethereum’da bloklar 10–13 saniye arası çıkmaktadır:

714/13= 54 TPS

Ancak Ethereum’da şu an 18–20 TPS arasında bir işlem onaylama hızı vardır. Bunun sebebi kompleks işlemlerin olmasından dolayıdır.

Buraya kadar işlem ücretlerini anladık, blokzincir mekanizmasını öğrenmiş olduk. Metamask’tan onaylanılan pahalı işlemlerin Uniswap veya CurveFinance’in cebine gitmediğini, Madencilere gittiğini, bunun sebebinin de o blokta o işlem için belirlenen fiyat kadar para veren birilerinin olduğudur.

Yukarıdaki bilgiler şu yazıdan alınmıştır: https://tobbykitty.com/2021/07/08/ethereum-ve-rollup-teknolojileri/

Aşağıda ortalama işlem maliyetinin ‘pahalı’ evrimini görebilirsiniz.

Ethereum Ağındaki Ortalama İşlem Maliyeti — Kaynak: Glassnode

Ethereum ağındaki işlem ücretleri pahalı çünkü ağda çok işlem var, herkes işlemlerini bloklara yazmaya çalışıyor. Bu yarıştada açık arttırma diyebileceğimiz bir yöntem mevcut.

Blokların kapasitesinde bir artış da çok mümkün değil çünkü burada merkeziyetsizliği yitirme riski var. İşlemleri daha hızlı hale getirip her bloğun bir öncekine takılmasını da hızlandıramıyoruz çünkü validatörlerin bilgisayarları, kullanıcıların interneti gibi koşullar oldukça değişken koşullar. Bu konuda ayakların yere basmaması blok zincirin güvenliğini oldukça azaltır.

Geriye iki çözüm kalıyor:

1- Roll Up Teknolojileri — Bu yazının konusu olmadığı için ilgilenenleri bu yazıya yönlendirebilirim

2- Sharding — ETH 2.0 ile varılmak istenen şey tam da bu. Birden çok veri ağının ana ağa bağlanması, yükü diğer ağların çekmesi.

NOT: Polygon gibi L2 (2.katman) çözümler ‘side-chain’ dir.

Tüm bu sorunlar ışığında akıllı kontratların kralı, blok zincirin asla yorulmayan bilgisayarı (Bknz. Ethereum Virtual Machine) ve dahi çocuk Vitalik’in finanstan emlağa bir çok piyasanın yeniden yapılanmasına olanak sağladığı Ethereum’un gelecekte de bu kullanım ve övgülerle karşılaşması için bir şeyler yapması gerekli.

İşte ETH 2.0’ın doğuş hikayesi böyle başladı…

2- ETH 2.0 Nedir?

ETH 2.0, Ethereum’ u daha ölçeklenebilir, daha güvenli ve enerji tüketimi anlamında daha sürdürülebilir hale getirecek ağda yapılması planlanan bir dizi birbirine bağlı yükseltmeyi ifade eder.

ETH 2.0 ile Ethereum ağında varolan bazı kurallar ve yöntemler değiştirilecek. Tıpkı telefonumuzdaki bir uygulamayı güncelledikten sonra bazı özelliklerin değiştiğini, eklendiğini deneyimliyorsak; ETH 2.0’ın vizyonunu buna benzetebiliriz: Değişiklik ve eklentilerle daha verimli bir blok zincir oluşturma vizyonu.

Bu yükseltmelerin sonuçlarına kısaca değinmemiz gerekirse:

Ethereum Vakfı 2.0’ın Ethereum’un iyi bilinen ölçeklenebilirlik sorunlarını çözeceğini iddia ediyor. Ağ şu anda saniyede yalnızca yaklaşık 30 işlem (TPS) gerçekleştiriyor, ancak birleştirmeden (Merge) sonra bunun 100.000 işleme çıkması bekleniyor.

Vakıf, bu mekanizmanın ağın enerji tüketimini de iş kanıtından hisse kanıtına geçiş ile %99,95 oranında azaltacağını iddia ediyor.

Şimdi biraz daha sürece odaklanalım:

ETH 2.0 Yükseltme Yolculuğu’nu Ethereum Vakfı şöyle anlatıyor:

ETH 2.0’ın Yol Haritası — Kaynak: ethereum.org

ETH 2.0 vizyonu kapsamında gerçekleştirilen en yakın ağ yükseltmelerini ve bunların etkileri:

9 Aralık 2021 — Arrow Glacier Yükseltmesi

Proof of Stake’e geçişi motive etmek için tasarlanmış iş kanıtı konsensus modelinde zorluk ayarında planlı üstel artışı sağlayan yükseltme. Bu yükseltme ile ağdaki çatallanma (forking) olasılığını azaltıldı.

27 Ekim 2021 — Altair Yükseltmesi

Altair yükseltmesi, Beacon zinciri için planlanmış ilk yükseltmeydi. Ana Ethereum ağına (Execution layer olarak da adlandırılan şuanki Ethereum ağı) için destek ekledi; ağdaki kurallar ve cezaları netleştirmeye başladı.

5 Ağustos 2021 — Londra Yükseltmesi

EIP-1559 (Ethereum Improvement Proposal) kabul edildi ve blok zincirdeki konsensus mekanizması değişimini teşvik etmek için iş kanıtı modeli ile yapılan madencilik zorlaştırıldı. EIP-1559 ile artık işlemlerden elde edilen ETH komisyonları madencilere verilmek yerine yakılmaya başlandı. Böylece ETH’nin deflasyonist bir yapıya bürünmesi planlanıyor. EIP-1559 ile birlikte ETH kullanımı ne kadar çok artarsa yakılan ETH de aynı minvalde artacak. (Marjinal arzın azalacak)

Not: EIP-1559 sonrası yakılan ETH’ın şuanki piyasa değeri 6.8 Milyar USD.

Yakılan ETH’ler eğer bir coin/token olsaydı, piyasa değeri en yüksek projeler listesinde 27. sırada olurdu. (9827 coin/token arasında)

Tüm yükseltmeler ve detayları için: https://ethereum.org/tr/history/

Bu birbirine bağlı yükseltmelerin nihai hedefi Ethereum blok zincirini birden çok zincirli (multi-chain) bir zincir haline getirmek. Güncellemeler bittiğinde Ethereum blok zincirinde shardinge gidilecek toplam 63 farklı ağ olacak.

Az önce İstanbul trafiğindeki sıkışıklık ile Ethereum ağındaki sıkışıklığı benzetmiştik. Shardingi anlamak için benzer bir analojiden yararlanacak olursak shardingin nihai hedefinin ‘tüm arabaların aynı yoldan gidip sıkışıklık oluşturmaması adına 63 farklı ‘ara yol’ açmak’ olarak anlatabiliriz.

Birden çok ağın ana blok zincir üzerindeki yoğunluğu alması ve ölçeklenebilirliği arttırması hedefleniyor. (Daha çok işlem kapasitesi yaratılmasına olanak sağlayacağı için)

Sharding gerçekleştirildiğinde ana ağ (Execution chain) yine şuanki Ethereum ağı olacak. Diğer ağlar ise verileri depolamak için kullanıp ana ağ üzerindeki ‘yükü’ alacak.

ETH 2.0 yolculuğundaki asıl dönüm noktası ise ‘Beacon Zinciri’ olarak adlandırılan yeni bir blok zincir.

Beacon zinciri yukarıda da bahsettiğimiz sharding ile yaratılacak ağlar gibi farklı bir ağ olacak. Beacon’un asıl hedefi sharding sonucunda ortaya çıkacak 63 farklı ağ ile ana Ethereum ağı arasındaki koordinasyonu sağlamak. Yani Beacon zinciri ETH 2.0’ın bir nevi ağırlık merkezi olacak. Bu ağ üzerinde işlem ya da akıllı kontrat olmayacak. Tek işlevi koordinasyonu sağlamak.

Yazımıza başlarken bahsettiğimiz ‘Merge’ yani birleşme ise burada karşımıza çıkıyor. 2022 yılının yaz aylarında gerçekleştirilmesi planlanan birleşmenin amacı ise Beacon zinciri ile ana Ethereum ağını birbirine bağlamak olacak. Ağların birleşmesi sonrası Ethereum ağında fiilen konsensus mekanizması değişecek. Güle güle iş kanıtı, hoş geldin hisse kanıtı.

Bu süreç 2015’de tanıtılan ve blok zincirin ‘bilgisayarı’ olan Ethereum için zorlu geçiyor. Çünkü atılacak adımda hata payı yok Bu yüzden ETH 2.0 ile ilgili gecikmeler de tartışmalar da çokça. ETH 2.0 diye bir şey yok diyen de var, bu konu hakkında tüm teknik bilgisiyle kitleleri bilgilendirmeye çalışan da. Bunlardan sıyrılıp odaklanmamız gereken şeylerin ise vizyon ve bu vizyona karşı adanmışlık olduğunu düşünüyorum. Bu özelliklerin Ethereum ekosisteminde oldukça fazla olduğunu düşünüp geleceğin ekonomilerinin üzerine inşa edilmesi en olası ağa dair gelişmeleri heyecanla takip ediyor olacağım.

*Söz konusu yazı, Turgut Karacan tarafından kendi kişisel blogu için kaleme alınmıştır. Yazının orjinal haline ulaşmak için tıklayınız.

Araç çubuğuna atla