Türkiye Ekonomisi yetersiz sermaye yapısı ile yıllardır, büyüme trendini kredi piyasasından borçlanarak sağlamıştır.
83,2 Mio ülke nüfusu içerisinde yaklaşık 295.000 kişinin 1 mio TRL ve üzerinde banka hesabı vardır.
Banka hesaplarının ise Döviz Tevdiat Hesaplarında yükseliş trendi her zaman ÜFE, TÜFE’den yüksek iken başlamıştır.
Eylül 2020’ de yurt içi Yerleşiklerin DTH hesapları yaklaşık 190 Mia USD iken, Aralık 2020’de bu rakam 236,5 Mia USD’a ulaşmıştır.
İlaveten, Banka hesapları dışında yastık altı olarak bilinen yaklaşık 3.200 Ton altın rezervi ile Dünya’da Hindistan’dan sonra 2. sırada Özel Sektör altın rezervine sahibiz.
Kısıtlı sermaye, kısıtlı bir kitlede ve doğrudan yatırımdan uzakta DTH hesaplarında ve yastık altında park etmektedir.
Neden acaba?
Genelde bunun temel sebebi, Türkiye Ekonomisi’nin yapısal problemlerinden kaynaklanıyor olmasıdır.
Sermaye sahibinin çok azı bu gerçeği bilerek kendisini konumlandırmakta ise de büyük bir kısmı içgüdüsel olarak güvenli limanlarda bekleme mekanizması içerisinde yapıyor.
Örnek olarak, uzun yıllardır, sermaye sahibinin bilinçaltına yerleşen bu koruma mekanizmasını doğru analiz eden ve yorumlayan HSBC Türkiye kurumsal bankacılıktan çıkmış olup, sadece bireysel bankacılık hizmeti vermektedir.
Türkiye Ekonomisi’nin 3 büyük yapısal problemi :
1) Ekonominin temel göstergesi olan GSMH’yı oluşturan sektörlerin yoğunluğu ve yoğunlaşılan sektörlerdeki rekabet gücünüz, bölgesel ve dünya çapındaki dalgalanmalardan bağımsız olabilmeniz esastır. GSMH içeriğinde son on yıllar incelendiğinde temel olarak % 25-30 u aralığında değişmekte olan inşaat ve altyapı sektörü, % 30 -35’ler seviyesinde seyreden hizmet sektörünün yoğunlaşma vardır. Hizmet, İnşaat ve altyapı sektörleri büyüme durduğunda Türkiye Ekonomisi’nde de zayıflama yaşanmaktadır. Dönemselliklerden ve ekonomik dalgalanmalardan en hızlı etkilenen bu sektörel yoğunlaşma ekonominin ilk görünen yumuşak karnı, yani zayıflığıdır.
(Önemli not: Sanayinin içerisinde ileri teknoloji ve yüksek katma değer üreten sektörlerin GSMH içerisindeki payının % 60 ve üzerine çıktığı bir ekonomik altyapıda Türkiye Ekonomisi dışsal şoklara, ekonomik dalgalanmalara, dönemselliklere ve siyasal değişimlere karşı daha sağlam bir yapıda olacaktır. Sektörleri güçlendirme adına gerçekleştirilen politikalar arasında en başarılı olan programlar Savunma Sanayii Başkanlığı bünyesinde yapılan proje ve programlar olduğu açıktır. Fırsatımız olduğunda ayrı ayrı sektörleri değerlendirebiliriz).
2) Sanayi ve ticaretin temel girdisi olan Petrol tüketiminde doğrudan ithalatçı bir ülkeyiz. Yıllık ortalama 45-55 Mia UD arasında petrol ithalatımız var. ( Petrol fiyatlarına göre bu rakam yükselmekte veya düşmektedir.) Yaklaşık olarak cari açığımız kadar, petrol ithalatımız var.
3) Sanayide ithal ara mallarına bağımlıyız. Özel Sektörde Sanayi’nin yaklaşık olarak % 60’i ithal ara malı ile üretim yapmakta. Bu arada Kamuda Savunma Sanayi ithal ara malı bağımlılığında bu oranı % 90’lar dan % 30 seviyelerine kadar düşürmesi büyük başarıdır.
(Önemli Not: Son yıllarda Türkiye’ye uygulanan ekonomik yaptırımların arkasında yatan en önemli sebep, Türk Savunma Sanayi bağımsızlığa doğru gidiyor olmasıdır. Önemli ve yadsınamaz bir başarı. Alkışlamak lazım. )
Özel sektör ve Kamu sektörü her yıl minumum bu bedeli yurt içi veya yurtdışından ilave borçlanmaktadır.Ortalama 50 Mia USD ilave borç yukarıdaki iki ana yapısal sorun nedeniyle sırtımıza yük (vergi-borç) olarak gelmektedir. Basit bir şekilde başarılı olmak isteyen herhangi bir Hükümet ortalama 5 yılda 250 Mia USD yapmak zorundadır.
Stratejik Bilgi: Sonuçta, minumum 5 yılda bir maksimum 8 yılda bir genelde Türkiye Ekonomisi devalüasyon yaparak borç yükünü hafifletme yoluna gitmek durumundadır.
Türkiye Ekonomisi’nde başarılı olmak isteyen bir Hükümetin, klasik borçlanma dışı kaynak yaratılmasına yoğunlaşması beklenmektedir.
Yabancı yatırımcıyı hem teknoloji transferi, hem know-how transferi, hem yeni eko-sistemler yaratılması, hem yeni istihdamlar yaratılması ve yapısal problemleri aşılması amaçlı doğrudan yatırım teşvikleri ile desteklemek isteyeceği açıktır.
İşsizlik ve Demografik Büyüme
Dünya’da Nüfusu en hızlı artan, en genç nüfusa sahip ülkelerden birisiyiz. 2010 yılında yayınlanan analizlerde, 2020 yılında 76 Mio gerçekleşmesi hedeflenen Türkiye nüfusu 83,2 Mio ulaşmış olduğu dikkate alınması gereken en önemli bir konulardan biridir. Her yıl lise ve üniversitelerden ortalama 2 mio öğrenci mezun olmakta ve iş piyasasında iş aramaktadır. Toplam istihdam piyasasının yaklaşık olarak % 8’e yakın her yıl genç bir nüfus istihdam piyasasına arz edilmektedir.
Aslında Türkiye Ekonomisi ortalama % 7’den yüksek bir rakam ile büyüme trendine sahip olursa demografik büyümeyi yakalayabileceği tahmin edilmektedir.
Aksi takdirde işgücüne arz edilen nüfus ülke ekonomisi ve siyasetini de ciddi bir şekilde değiştirecek potansiyele sahiptir.
Bu açıdan bakıldığında gençlere sunulan eğitimin kalitesi, ortamın verimliliği, yeni iş ve girişimcilik olanaklarını besleyecek doğal piyasaların (eko-sistemlerin) Türkiye Ekonomisi’nin kısa ve orta vadede geleceği için gerçekten önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bakış açısına göre Türkiye Ekonomisi’nin standart ilan edilen Büyüme rakamlarının hepsinde son 2 yıldır reel anlamda küçüldüğünü söyleyebilir miyiz?
Yazarın “2021 yılında Türkiye Ekonomisi’ne Genel Bakış” makalesinden alıntıdır, kaynak linkte
FÖŞ yazdı: Türkiye 2021’de de büyüyemez, 2022’de de
FÖŞ Bahadır Kaleağası’nı ağırladı: Yarının Dünyası ve Türkiye’nin Yeri
COVID-19 SONRASI DÜNYA: HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Prof Emre Alkin: 2021’de Türkiye’nin Önündeki Fırsatlar ve Tehlikeler!
Volkan
Teşekkürler Değerli Hocam sevgiler