Son zamanlarda ülkemizde bir danışmanlık ve iş modeli olarak karşımıza çıkan model fabrikalar ya da değişik bir ifadeyle yetkinlik ve dijital dönüşüm merkezleri dünyaya baktığımızda pek de yeni bir uygulama değil.
Bilindiği gibi özellikle küresel yapıda olan şirketler 70-80 yıllık geçmişe sahip olan Toyota’nın açtığı yoldan ilerleyerek 80’li yıllarla birlikte kendi üretim sistemlerini devreye almak zorunda kaldılar. Zira bu bir hayat-memat meselesi idi. Zaten bu akıma direnen şirketlerin isimlerini bugün pek çoğumuz hatırlamıyor. Aslında üretim sistemi diye ifade ettiğimiz olgu, bugün itibariyle operasyonel mükemmellik şeklinde de tanım buluyor. O dönemlerde Amerikalıların (Jim Womack, Daniel Jones ve John Krafcik gibi) Toyota’daki olup biteni karşılaştırmalı olarak yaptıkları çalışmalar neticesinde görebilmeleri “yalın” felsefenin dünyaya yayılmasındaki ana tetikleyici oldu (bk. “The Machine that Changed the World”). Öyle ki o tarihten sonra artık yalın, sadece uzak doğu üretim felsefesinde kalmayıp, önce Amerika’ya sonrada Avrupa’ya sıçrayarak yeni bir faza geçmiştir. Artık diyebiliriz ki günümüzde literatüre yalın konusunda katkı sağlayan düşünürlerin pek çoğu artık bu coğrafyalardan çıkıyor.
Özellikle otomotiv ekseninde gelişen ilerlemeler, bu sektörün kendi yan sanayisini de geliştirme imkânını doğurmuştur. Bununla birlikte farklı sektörlerde bulunan ya da küçük ve orta büyüklükteki (KOBİ) işletmeler hemen hemen tüm dünyada yalın konusunda yarışta geri kaldılar. Gittikçe küreselleşen yeryüzünde bu şirketler için; kârlılık, rekabetçilik ve sürdürülebilir bir yapıda olmak zorunluluğu bir ölüm kalım meselesi haline geldi. Büyük şirketler pekâlâ gelecekleri için “operasyonel mükemmellik” sistemlerine sahipler, ancak KOBİ’ler için aynı şeyi söylemekte zorlanabiliriz. Tam da bu ihtiyacı karşılamak noktasında model fabrikalar karşımıza çıkıyor.
Her şeyden önce bu tesisler birer uygulamalı eğitim merkezleri olarak klasik bir endüstriyel tesisten temelde ayrılmaları gerekiyor. Bir diğer ifadeyle asli görevleri herhangi bir mal ya da hizmet üretme amacı olmayıp, programına katılan bireyler ve şirketler üzerinde yetkinlik geliştirme odaklı olmalıdır. Dolayısıyla bir model fabrika uygulayacağı programlar ve amaçları doğrultusunda pozisyon almalı, sembolik olarak üreteceği ürün üzerinde yoğunlaşarak odağını kaybetmemelidir. Unutulmamalıdır ki; buradaki asıl sermaye tesiste yer alan 2-3 tane CNC makinesi, montaj masaları ya da malzeme rafları değil, KOBİ’lerin atar damarı olacak yalın düşünenleri yetiştiren nitelikli insan kaynaklarıdır.
Nasıl ki 8 temel israftan bahsederken bunların yerliliği ya da yabancılığı gibi yaklaşım anlamlı olmuyorsa model fabrikalar üzerinde de benzer bir yaklaşımın anlamlı olduğu söylenemez. Bugün Atlanta’da, Venedik’te ya da Singapur’daki model fabrikalar bulundukları değişik coğrafyalarda neyi nasıl yapıyorlarsa bu coğrafyadaki durumda bundan farklı değildir. Kaldı ki, daha önceden bir yerlerde yapılmış denenmiş ve başarısı ispatlanmış uygulamaları sadece kopyalayıp ambalajını değiştirerek sunmak kendimizi kandırmaktan öteye geçemez. Belki de model fabrikaların kendilerini tanımlamaları yerine, buralardan hizmet alan işletmelere mikrofonu uzatmak daha doğru olacaktır. Madem ki amaç; KOBİ’lerin yetkinliklerini arttırmak ve dijital dönüşümü gerçekleştirmek; model fabrika programından geçen bir şirkette 6-8 ay sonra bir değerlendirme yapıldığında hayatlarındaki değişim devam ediyorsa, model fabrika misyonunu yerine getirmiş denilebilir.
Yazının Kaynağına Buradan Ulaşabilirsiniz
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş