ABD’de özellikle 2020’nin başında, “Tamam moruk/Tamam ihtiyar” diye tercüme edebileceğimiz “OK Boomer” söylemi sosyal medyada gençler arasında çok popülerleşti. Üç senedir Donald Trump hükûmetinin yönetiminde alıştıklarının çok dışında bir liderlik gören ABD gençliği, sosyal medyada “geri kafalı” buldukları paylaşımlara, artık uzun uzun neden yanlış olduğunu düşündüklerini açıklayan cevaplar yerine Baby Boomer (2. Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş arasında doğan kuşak) jenerasyonuna göndermede bulunarak, sadece “OK Boomer” diye yanıt vermeye başladı.
Haziran ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gençlerle YouTube üzerinden bir araya geldiği yayın “dislike bombardımanı”na tutuldu. Sosyal medyada #OyMoyYok etiketli muhalefet gündem oldu. Aynı haftalarda Trump’ın pandemi günlerinde yaptığı mitingin koltukları “TikTok’çular” tarafından rezerve edildi, bu vesileyle ABD lideri boşluklarla dolu bir basketbol arenasında konuşma yaptı. Bu gelişmelerin ardından Türkiye’de de yoğun bir “Z kuşağı tartışması” başladı.
Türkiye’nin dünyada da bilinen toplum bilimcilerinden olan, Harvard ve Oxford Üniversitesi’nde misafir akademisyen olarak bulunan, geçtiğimiz dönemde parlamentoya giren ve CHP yönetiminde görev üstlenen ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sencer Ayata ile düzenli olarak yaptığımız söyleşilerin üçüncü bölümünde bu konu üzerine konuştuk. İkiye bölerek yayınlayacağımız söyleşinin ilk bölümünde “Z nesli” kavramı üzerine odaklanırken, yarın yayımlayacağımız ikinci bölümde Türkiye ve bu jenerasyonun ülkenin siyasi geleceği üzerindeki rolünü merkeze aldık.
Prof. Sencer Ayata, Z kuşağının “türdeş bir kütle” olmadığına vurgu yapıyor:
“Üniversite öğrencileri, kayıt dışı çalışan gençler, ev kızları, çocuk yaşta evlendirilenler, göçmen çocuklar… Bunların yaşam koşulları o kadar farklı ki… Sınıf, kır-kent, kadın-erkek farklılıkları bir o kadar önemli. Doğu Anadolu’nun bir köyünde, 11 nüfuslu yoksul bir hanede, okumayan, tarlada çalışan, ev işine koşturan 17 yaşındaki bir kız çocuğu bir yanda…. İstanbul’un önde gelen liselerinden birinde okuyan, üniversite eğitimi için Harvard’a, Stanford’a girme hazırlığı yapan, dünyanın yarısını gezmiş, iki yabancı dil bilen, genç alt kültürlerinin modalarını yakından izleyen bir lise son öğrencisi diğer yanda…”
Prof. Ayata, bu neslin türdeş bir kitle olmamakla birlikte, birçoğunun rekabetçi kişilikleri, otoriteden hoşlanmamaları ve meraklı olmaları gibi ortak özellikleri olduğunu da vurguluyor.
“Sosyal medyanın gençlik hareketlerinin oluşumunda önemli bir rol oynadığına” dikkat çeken Ayata, bu vesileyle artık herkesin bilgi paylaşabildiğine ve her türlü haber ile yoruma ulaşabildiğine dikkat çekiyor. Ayata, sosyal medyanın olumsuz yanları olsa da geçmişte yaşanan örneklerden yola çıkarak demokratikleştirici bir etkisi olduğuna da işaret ediyor.
Prof. Sencer Ayata’nın T24’te yayınlanan söyleşinden alıntıdır…
Yazının Tamamına Buradan Ulaşabilirsiniz
1 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş