Yaz aylarının geçmesiyle beraber cari dengede görece bozulma da gerçekleşmeyeceğine göre işsizlik ve enflasyonda yükseliş tırmanmaya devam edecek.
Zamların bu dönemde ağustos-eylül-ekim aylarına denk getirilecek olmasının nedeni baz etkisi nedeniyle yıllık enflasyonda düşüşün süreceği beklentisini taşıyor. Geçen sene bu üç aylık dönemden yıllık enflasyona olan katkı neredeyse %10’a yakın bir durumda olduğundan dolayı bu zamların yıllık enflasyonu etkilemeyeceği kanaati yaygındır.
Bu hesap doğru olmakla beraber enflasyondaki yapışkanlığı etkileyemeyeceğinden dolayı uzun vadede enflasyonun tek hanelere düşmesini engelleyecektir. Zaten yıllık enflasyonda özellikle kasım-aralık dönemi ile beraber yeniden bir yükseliş başlayacaktır çünkü geçen sene bu iki aydan negatif enflasyon gelmişti.
Cari denge hesabına gelecek olursak, Haziran ayında TCMB verilerine göre 548 milyon dolar olarak gerçekleşen cari açık yıllık bazda cari fazla verilmesine yol açmıştır. Haziran ayındaki dış ticaret açığımız 3 milyar doların biraz üzerinde seyrettiğine ve hemen hemen aynı rakamın temmuz ayında da korunduğu göründüğüne göre muhtemelen turizm gelirlerinde biraz daha iyileşmeyle beraber temmuz ayında +/- 0.5 milyar dolarlık bir cari denge rakamı açıklanabilir.
Türkiye son birkaç yıldır senelik ortalama 7-8 milyar dolarlık doğrudan yatırım (çoğu yabancıların gayrimenkul alımı) alıyor. Bu da aylık 500-600 milyon dolar ortalama yapıyor. Bu rakam sermaye hesabında görüldüğünden dolayı da aylık 0.5-1 milyar dolarlık bir cari açığı finanse edebilecek durumda denebilir. Bunun üzerindeki fark ise net dış borçlarımızı ödediğimiz anlamına geliyor. Zaten TCMB verilerine göre uluslararası yatırım pozisyonu açığımız da 368 milyar dolardan 338 milyar dolara gerilemiş görünüyor yılın ilk 6 ayı itibarıyla.
Bunun bir kısmı cari fazla ve sermaye hesabından, bir diğer kısmı da tcmb tarafından doğru düzgün açıklanmayan net rezervlerdeki düşüşten kaynaklandı denebilir.
Peki her şeyin ötesinde bu rakamların anlamı nedir?
Anlamı şudur. Şu anki aylık cari açığımız borçlanma imkanı bulunmadığı sürece, ki bulamıyoruz, 1 milyar doları geçeceğe pek benzemiyor ve biz cari açık vermediğimiz için sermaye hesabı ve rezervden gelen verilerle uluslararası yatırım pozisyonumuzda 6 ayda 30 milyar dolarlık bir iyileşme sağladık.
Bu iyi bir şey ama bunu sağlamak uğruna son 1 yılda 1 milyonluk istihdam kaybı yaşadık. Bu kayıp yaşanmadan sadece net istihdamı korusaydık şu an senelik 0.5 milyar dolar fazlada olan senelik cari denge muhtemelen 15-20 milyar dolar ekside olacaktı.
Daha basit ifadeyle bu 1 milyon insanın istihdamı için maalesef dışarıdan dolar borçlanmaya mahkumduk. Demek ki bu 1 milyon kişinin istihdamını sağlayan mekanizmanın son derece verimsiz olup dışarından aylık 1 milyar dolarlık borçlanmaya ihtiyaç duyan bir yapısı varmış. Tabii ki bu işsizlik bu insanlar ve aileleri için bir dramdır ama global ölçekte istihdamlarının verimsizliği ekonomik verilerle apaçık ortada duruyor.
Türkiye için ekonomik verim hesabında, ekonomik verimi neyin yükseltip neyin düşürdüğü gayet açıktır. Bir kişinin istihdamını sağlayan mekanizmada ona ödenen ücreti oluşturan yatırımın oluşması için gereken ortam cari dengeyi nasıl etkiliyor?
Eğer sabit tutuyorsa verimi ekonominin genel verimine denk, cari açık yaratıyorsa ekonomik verimin altında, cari fazlaya katkı veriyorsa genel ekonomik verimin üzerindedir.
Şu an daralan ekonomide ekonomik verimin artışını izliyoruz. Kabaca 28’den 27 milyona düşen toplam istihdam sayısında devletin altı ayda verdiği 80 milyar liraya yakın bütçe açığına rağmen bu verim artmak zorunda kaldı.
Devletin ekonomi böyle zor bir dönemdeyken bütçe açıkları vermesinde bir sakınca yok ama sorun bu açığı verirken harcama yaptığı kalemlerin muhtemelen ekonomik verimi sürekli aşağıya çekmesinden kaynaklanıyor. şöyle ki,
Devlet bütçe dengesini tuttursaydı şu an belki net istihdam 26 milyona düşecekti ama 26 milyonluk istihdam içinde ekonomik verim hesabındaki standart sapma çok daha düşük olacaktı. Ekonomi daha fazla küçülecek ama cari denge muhtemelen senelik bazda +10 milyar dolar daha yüksek olacaktı. Bu da uluslararası yatırım açığı pozisyonumuzda muhtemelen altı ayda 38 yerine 50-60 milyar dolarlık bir iyileşme sağlanacaktı anlamına geliyor.
Standart sapmadan kastım ise şudur. Ekonominin genel verimi vardır. mesela bu verim fonksiyonu der ki, senelik 30 milyar dolar cari açıkla senin ekonomin %3-4, cari denge ile de yani senelik 0 milyar dolar cari açık ile de %0.5 ancak büyüyebilir. %0.5 büyüme ise senelik iş gücü artışı 1 milyonu bulan bir ülkede artan işsizlik, yükselen suç oranları ve sosyal tansiyonlarda artış demektir.
Peki bu ekonomik verim sorununu neden yaşıyoruz?
1) Öncelikle ekonomide verim artışını sağlayan, işin istihdam tarafında, nitelikli beyinlerdir. Her sene 250-300 bin nitelikli çalışanın yurt dışına yerleşmesi ekonomik verimimizi aşağıya çekiyor. Evet bu insanlar hala Türkiye’ye tatile geliyor, para harcıyor, ev alıyor sermaye hesabına katkıda bulunuyor ama ortaya koyduğu emek ve yarattığı katma değer yabancı ülkelerde kalıyor.
Bunlardan daha fazlası ise yurt dışına gitmek için fırsat kolluyor ve bu onların genel verimini aşağıya çekerek yüksek verim üreten iş gücünün verimini olması gerekenin altında tutuyor.
2) Cehalet. Bu 1 milyonluk istihdam kaybı yaratan istihdam mekanizması verimsizlik üzerine kurulmuştu. Bu verimsizliğin finansmanını da cari açık vererek yapıyorduk. Yani parasını biriktiren Hans’ın bize verdiği borç parayla bu adamlar iş bulabiliyordu. Şimdi para vermeyi kestiler ve bu 1 milyon kişi işsiz kaldı, onlara iş veren şirketler de yaklaşık 120 milyar liralık batık krediye yol açtı ve onlar da battı ama hükumet tarafından bu krediler yüzdürülüyor.
3) Ekonomik gerçeklerle bağdaşmayan siyasi dengelerin sürdürülemez hale gelmesi. Bir ekonomi sürekli cari açık vererek büyüyemez diye bir algı yanlıştır, büyüyebilir hem de sürdürülebilir bir şekilde.
Peki ama nasıl?
Ekonomisinde verim artışı sağlayarak büyüyebilir. Mesela 2000 yılında %5 büyümek için milli gelirinin %4’üne denk bir cari açığa ihtiyaç duyan bir ekonomi, 20 yıl sonra %7 büyümek için milli gelirinin %3’üne denk bir cari açığa ihtiyaç duyuyorsa bu o ülkenin ekonomik veriminin yükseldiğini gösterir. 20 yıl boyunca sürekli cari açık vermesine rağmen büyümüştür ve dahası da kreditörler bu cari açık verilirken hiç şüphe duymamıştır.
Yani önemli olan geçmişte verdiğin cari açıkla gelecekte ne kadarlık bir ekonomik büyüklük yaratabildiğindir. Ölçek ekonomisinde büyüyebilmek için üretilmesi gereken katma değer üstel olarak artar.
Ekonomik verim düşüşünü siyasi dengelerle devletin harcama kalemleri üzerinden gösterebiliriz. Devletin harcama kalemleri temelde üç çeşittir.
a) Personel Giderleri
b) Yatırım Harcamaları
c) Cari Transferler
İktidarını sürdürebilmek için bir siyasi sistem kendi sermaye grubuna ve kendi seçmenine ihtiyaç duyar. Personel giderleri Dünya’daki hemen hemen her devlet için aynı oranda ekonomik verimsizlik yaratır. yani bürokrasi her yerde vardır. Öyleyse yatırım harcamaları ve cari transferler ekonomik verime karşılaştırmalı olarak büyük etki eder.
Yatırım harcamaları bizde köprü, yol ve hava alanı yapmaktan ibaret, cari transferler ise ağırlıkla aile ve sosyal politikalar bakanlığı ile belediye kanalları üzerinden istihdamı, ekonomik verimi aşağıya çekip cari dengeyi negatif etkileyen kesime aktarılan sosyal yardımlardan. Bu adımlar toplam cari dengeyi daha da bozucu adımlar olduğundan dolayı ekonomik açıdan sürdürülebilir olamazlar.
Bu nedenle de, cari açık verilemez dış finansman bulunamaz hale geldiğinde bunların şirketleri 120 milyar liralık krediyi batırıp, 1 milyonluk net istihdam kaybına yol açmaktan başka bir işe yaramıyor.
4) Siyasi dengeler bir toplumda sürdürülemez ekonomik dengeler üzerine nasıl kurulur?
Bu aslında cevaplaması kolay bir soru değildir. Tek kalemde cehalet de bunun cevabı olamaz. İnsanın içinde bulunan bencil doğası belki bunun cevabı olabilir. Evet bu doğa artan bilinç ve bunu artıran eğitimle törpülenebilir ama tamamen de ortadan kalkamaz.
Bu bencil doğa kimi zaman iktidar hırsına, kimi zaman para hırsına yol açar ve sürdürülemez ekonomik bir sisteme toplumu mahkum eder sonu gelmeyen ekonomik krizlerle bir döngü şeklinde ilerler. Bırakın Türkiye’yi, bütün Dünya’nın birtakım döngüler halinde sürekli global krizler yaşaması da bunun bir örneğidir.
Artan ekonomik aktivite her zaman beklenen katma değeri yaratamaz ve böylece krizler kaçınılmaz olur. Ölçeğe bağlı olarak global ekonomik verimin seyri krizlerin de seyrini belirler. Ekonomik verim her zaman ekonomik aktiviteye paralel şekilde ilerlemez ve bu ikisi arasındaki ayrışma kapitalist düzende krizlerin nedenini bize verir.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş