Sen devrime gitmiyor olsan bile gelir devrim sana dayatır
Kâh sorgusuz sahiplenen on milyonlarca seçmenini kâh suç işlemeyen milyonlarca PKK yandaşını vs. milleti aptal yerine koyarak Erdoğan bir yanıyla milletin eğitilmesine katkı yapıyor, çünkü aptallığın tek ilacı daha çok aptallıktır, doyana kadar. Ne de olsa eğitim zart.
En son Öcalan mektubuyla hem de öylesi bir sultanlık makamındayken Erdoğan kendini küçük düşürmekte bir dip olmadığını gösterdi.
Bundan sonra seçim kazanmak için muska yazdırmak, papaz büyüsü bozdurmak gibi saçmalıklar kalmıştır herhalde.
Erdoğan’ın eski güzel günlerinde ipler CIAFetö’nün elindeyken bütün bir proje önceden hazırlanıyor ve ardından bir meydan muharebesiymiş gibi milletin üstüne dört bir koldan bir çullanmaya şanlısından seçim zaferi kazanılıyordu.
‘Yetmez ama evet’ seçim üçkâğıdının nasıl çevrilmesi gerektiği konusunda herhalde en büyük üniversitelerden biridir.
Kotasız internet özgünlüğü diye borazanlar öttürüp internet kullanıcılarını dalga geçercesine kazıklayınca oy kaybetmeyeceğini sanmak tanrıyı oynamanın -ya da uyurgezer olmanın, aynı şey- olağan yan etkisidir.
Yumurta kapıya dayanınca da 10 GB avanta internet vadetmek kesinlikle oy kazandırmaz, milleti daha çok kızdırır., çünkü oyuncak yerine konduğunu, oyuncak gibi oynandığını düşünür.
Tanzim satış bile milleti daha çok utandırmak ve kızdırmaktan başka bir işe yaramaz.
Paralı naylon torba fenomeni de öyle, çok pis oy kaybettirdi. Ekolojik farkındalık şovlarına dayalı o tür cicişkolar zengin semtlerde ya da zengin ülkelerde işe yarar.
Dar gelirli halk zaten utanç içinde pasif bir öfke ile ömrünü sürdürür. Paralı poşet fenomeni her alışverişte bir tokat gibi sonsuz kaybedenlerin suratında patlıyor ve her alışverişte tekrar tekrar utandırılıyor, kızgınlığı katlanıyor.
Hem oy almak için yapmadığın alicengiz kalmayacak hem de oy kaybettirecek birçok uygulamayı hiç sesi soluğu çıkmıyor diye sonsuz kaybedenlerin zayıf omuzlarına dalga geçer gibi peş peşe bindireceksin… buna çöküşün kendisi olmak denir, yanardağ patlamasına ne hacet.
Batılısı doğulusu zengini fakiriyle -yaratıcı irade hariç- herkes için her hâlükârda belirleyici olan ekonomiyken Erdoğan’ın kanına susayan esas bela -Batı’daki gibi yaşam standardı bağlamında işkembe davası değil- yoz işkembe davasıdır.
CHP’nin bir yükseliş gösterdiği ya da İmamoğlu’nun ahım şahım bir albenisi yok, sadece Erdoğan çöküyor, çünkü sonsuz kaybedenlerin işkembesindeki bakteriler isyan bayrağını açtı, çünkü sonsuz kaybedenleri çok utandırdı ve kızdırdı.
Sonsuz kaybedenlerin alım gücünü arttırmak için yapabileceği tek hamle metaların etiketine maliyet yazılmasını düzenleyen bir yasayı can acıtan cezai müeyyidesiyle birlikte çıkarmaktır.
Belli semtler, belli dükkanlar, belli ürünler muaf olabilir -kazıklanma ayrıcalığıyla tatmin olmak isteyen kendi bilir- onun dışında hiç olmazsa temel yaşamsal ürünlerin etiketine maliyetinin yazılması içinde doğup büyüdüğü ve içinden çıkarıp sultanlığa taşıyan sonsuz kaybedenlerin alım gücünü yükseltebilecek tek uygulamadır.
Sadece tüketicinin alım gücünü değil üreticinin de kazancı toparlanacaktır.
Bakkal, manav, pazarcı gibi küçük esnafın da satıştaki sürümle birlikte kazancı artacaktır.
Genel kural olarak toplumun alım gücü hırsızların kazancıyla ters orantılıdır, yani metaların etiketine maliyet yazılınca sadece fiyat spekülatörleri avucunu yalar.
Ayrıca bu süreci denetlemek ve ceza kesmek için Erdoğan üniversiteli gençlerden ekipler kurmalıdır.
Ne kadar bozulsa bile gene de üniversite çağında hâlâ idealizm yaşamını sürdürebilir, üniversiteli gençler hem kül yutmaz hem de yolsuzluğa alet olmaz.
Nixon’un devrime gitmekle uzak yakın ilgisi yoktu ama devrim gelip Nixon’a dayatmıştı.
Eğer Nixon birçok ilerici yasadan örneğin en zorlandığı siyah ırkın eşitliği ile ilgili yasaları çıkarmasa ABD’nin hali harap olurdu, Güney Afrika’dan bile beter olabilirdi.
Biliyorum… kafası milleti kullanmaya takılanlar için kazara da olsa milletin çıkarına olabilecek işler yapmak çok ağır ölümüne bir külfet -sınıflı toplumda oyunun kuralı bu- ama vakti zamanında Osmanlı’ya dayattığı gibi şimdi de devrim gelip açıkça Erdoğan’a dayattı ve kesinlikle bir seçenek yok.
Devrim gelip dayatırsa bunu çöpe dönüştürmek için yapar.
Evrim budur: kıstırılınca ya gereği gibi kural işletmeyi akıl edip erginleşir ve zenginleşirsin ya da kös kös geri dönüşür ve bir hiç olursun.
Ya ona o sultanlık yetkilerini veren sonsuz kaybedenlere hizmet etmek, onların alım gücünü gönendirmek için o yetkilerini adam gibi kullanır Erdoğan ya da saçmalamalar eşliğinde çöküşünü onursuzca yaşar.
Aradaki fiyat spekülatörlerini eleyerek hem tüketicinin hem de üreticinin çıkarına alım gücünü geliştirmenin doğrudan tek yolu metaların etiketine maliyetini yazmaktır.
Batı’daki gibi bir hukuk sistemini kurumlaştırma şapadanak olamayacağına göre başka da bir yöntem yoktur.
Metaların prospektüsüne maliyetinin yazılmasında en kötü uygulama bile piyasayı şimdiki geberik haline göre mislilerce canlandırır, şenlendirir, hatta uygulama biraz iyi olursa piyasayı bir şenliğe bile dönüştürebilir.
Cehaletini kabullenebilmek cehaletten çıkışın mutlak şartıdır.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş