2019 ekonomik krizi, TL cinsinden para döngüsünün ekonomik sistem içerisinde izlediği rota değiştirilmeden içinden çıkılamayacak bir krizdir.
Ekonomi aslında paranın izini sürmekten ve bu izi sürerken yaşanan toplumsal etkilerin analizini yapmaktan ibarettir de denebilir. Mesela bir ekonomik sistem geliştirerek para diye bir mefhum yaratır ve akabinde herkesin bu parayı kazanmak için bir aktivite içine girmesini sağladığınızda üç ihtimal oluşur.
1) Gayri finansal sistem aktörleri, bu şirketler ve bireylerdir kuşkusuz, yarattıkları aktivite sonucu edindikleri ve ödedikleri para ile bir katma değer yaratmayı başarabilirler. Mesela türk savunma sanayiinin yaptığı ihracatı bu ölçekte değerlendirebiliriz.
2) Bu aktörler bu hareketleri ile gerekli ama katma değersiz bir parasal hareket yaratabilirler. Böylece iç para döngüsüne mevcut ekonomik verim üzerinden girerek bu döngünün verimini aşağı ya da yukarı yönde hiç etkilemeden parasal döngüye katkıda bulunurlar.
Mesela zorunlu olarak yaptığımız gıda alışverişleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Marketten elma almak, Türkiye’de de Almanya’da da Arjantin’de de elma almaktır. Bu hareketin genel ekonomik verim endeksine etkisi kısıtlı olacaktır.
3) Bu aktörler bu hareketleri ile katma değer ithal eden bir yapı kurulmasına neden olarak ya da olmayarak ekonomik sistemin genel verimini aşağıya çeken bir parasal hareket de yaratabilirler.
Bireyler için kısa yoldan zengin olma, şirketler için kısa yoldan sermaye biriktirme hedefleri genel olarak bu bağlamda ele alınabilir. Kuşkusuz her zaman katma değer ithal edilmesi zorunlu değildir. Ayrıca her sermaye biriktirme hareketi de ekonominin toplam verimliliğini aynı oranda etkilemez. Buradaki temel sıkıntı paraya olan güven ölçüsünün tamamen stabil olmasından kaynaklanır.
Örnekle açacak olursak, 100 milyon dolar olan bir parayı düşünün. Bu parayı bir teknoloji şirketi de kazanabilir, bir uyuşturucu karteli de kazanabilir. 100 milyon dolar her iki durumda da 100 milyon dolardır ve ölçüsü de birimi de sabittir ama bu paranın kazanım şekli birtakım dışsallıklar yaratır.
Uyuşturucu karteli 100 milyon dolar kazanıyorsa, bu para tüketicilerin para ödeyerek uyuşturucu kullanması sonucu kazanılmış demektir. Uyuşturucu bireye verdiği psikososyal ve fizyolojik zararlar nedeniyle, o güne kadar o birey için verilmiş olan ekonomik çabanın (ki bu; beslenmesi, eğitimi, sağlığı gibi hem ailesi hem de devleti tarafından verilmiş çabaların ekonomik toplamıdır) kullanılamamasına, hem de eski ekonomik verimin alınabilmesi için bir dizi psikolojik ve fizyolojik masrafın devlet ve toplum tarafından üstlenilmesi nedeniyle ek maliyet yaşanmasına neden olur.
Öte yandan, teknoloji şirketi ürettiği yüksek teknolojili ürünlerle ihracat yaparak 100 milyon dolar gelir elde ettiği zaman bu paranın üretimi için gereken uzmanlığı elde eden personeline ödediği ücretler, piyasada bu şirkete mal üreten alt yüklenicilere yaptığı ödemeler nedeniyle pozitif bir katkı yaparak ekonomik verimin gelişimine katkıda bulunuyor.
Bu iki örnek birbiriyle karşılaştırıldığında bu 100 milyon doların kazanımını etkileyen süreçlerin ekonomik aktiviteye olan etkileri kendi yerel para birimlerinin küresel para birimi olan dolara karşı olan değişimlerini de içinde barındırıyor. Dolayısıyla içinde para bulunan her hareket bir şekilde ekonomik aktiviteye etkide bulunuyor. Eğer bu aktiviteye olan etkisi ekonomik verimin kendisine eşitse de, ekonomik sistemin katılaşmasına yol açıyor.
Bir diğer örnek ise küresel rekabetçiliğe olan etkisidir. Kuşkusuz ekonomik verimi karşılaştırırken hem ekonomik sistemin kendi içindeki yerel hareketlere olan etkisine hem de sermaye hareketlerini ve birikimini de etkileyen küresel hareketlerle olan etkisine bakmalıyız.
Şirketler ekonomik sistem tasarlayan sistem aktörleri değildirler. Özelinde sermaye biriktirmek isteyen ve bunu kurumsal bir çatı altında gerçekleştirmeye niyetli olan aktörlerdir. Temel amaçları ise sermaye biriktirmektir. Bu sermayeyi biriktirirken, kendi aktivitelerinin ekonomik verime olan çarpan etkisini değerlendirmek istemezler çünkü amaçları bu değildir.
Siyasi iktidarlar ise doğaları gereği kendilerine yakın olan sermaye gruplarının büyümesini isterler, bu siyasi gücün doğasında vardır. Bunu yapabilmek ise maliye politikalarının etkin kullanımını gerektirir. Böylece para döngüsüne sağlanan tam hakimiyet bütün sistemi kontrol altına almanızı sağlayacaktır. Bu noktadaki sorun ise sermayenin niteliğini aşağıya çekmeden kendi sermaye gruplarının yaratamamakta gizlidir.
Yukarıda da dediğim gibi içinde paranın olduğu her aktivite ekonomik sisteme öyle ya da böyle bir etkide bulunur. Mesela markette 150 liralık gıda alışverişi yapınca da, milyarlarca liralık altyapı yatırımlarını bir şirkete ihale edince de ekonomik sistem ve dolayısıyla makroekonomik göstergeler bundan etkilenir. Sizin elma almanız enflasyonun virgülden sonraki dokuzuncu hanesini etkilerken, maliyet büyüdükçe sol basamaklara doğru kayma başlar.
Uyuşturucu örneği ya da diğer kriminalize örnekler para döngüsündeki verimliliği düşüren tek örnek tipi değildir. Verimi sürekli düşüren bir ekonomik modelde ısrarın sonucu aynı miktar borçla daha az ekonomik büyüme üretmektir. Bu da bir süre sonra net borç stoku/GSMH oranının büyümesine neden olur. Bu da verimsizliğin bir başka ölçüm yöntemidir.
Bu verimsizliğin oluşumunda günah keçisi gösterilen temelde iki adet sektör vardır bunlar enerji ve inşaattır. Enerji kısmen anlaşılabilir çünkü petrolü olmayan bir ülke için döviz çıktı yaşanması kaçınılmazdır. Bunun dışında da temel ekonomik verimliliği Türkiye gibi Dünya gelirinin %1’i ölçeğinde olan bir ülke için döviz girdi/çıktı değeri üzerinden hesaplayabiliriz çünkü Türkiye Ekonomisi ekonomik sisteme şekil veren ABD, Çin, Japonya veya AB gibi yüksek ölçekli bir ekonomi değildir.
Böyle bir değerlendirme tabii ki, 100 milyon dolar örneğinde olduğu gibi o ekonomik aktiviteyi kendi dışsallıklardan soyutlayarak ele almak olur ama küresel sistemde pek rekabetçi olmadığımızı düşünecek olursak bu o kadar da sırıtmaz.
İnşaat ise, özellikle yüksek bütçeli altyapı yatırımları sayesinde paranın daha hızlı dönmesini sağlayan bir yapıdadır. Bu özelliği inşaatın iktidarların ilgi alanına girmesini sağlar çünkü hızlı parasal döngü hem ekonomik aktivitede artış hem de birim zamanda daha çok sermaye oluşumu demektir. Fakat getirdiği döviz ihtiyacı nedeniyle inşaat Türkiye Ekonomisinde birçok dışsallık yaratır. Bunların temeli ise, artan enerji ihtiyacı ve özellikle büyük altyapı projeleri için ödenmesi gereken know-how maliyetidir.
Bu şekilde bir sermaye grubu yaratma hedefi günün sonunda bir ekonomik aktivite artışı getirse de, ekonomik sistemde yarattığı verimsizlik nedeniyle toplam verimi aşağıya çekerek TL ile fiyatlanan her ekonomik değerin değer kaybetmesine yol açar. Bu yönüyle sadece geliri değil, serveti de vurmaktadır. Bunun günün sonunda bizi getirdiği yer ise ekonomiyi takip edenlerin de bileceği gibi Dolarizasyondur.
Türkiye’nin bu krizden çıkması için ekonominin çok daha fazla küçüleceğini baştan kabul etmesi şarttır. Şu ana kadar alınan tedbirler sadece eski modeli tekrar ayağa kaldırmaya çalışmaktan ibaretti ve günün sonunda devletin bütçe açığının %1.8 olan hedefin sene sonunda %4’e gitmesine ön ayak olmaktan başka bir işe yaramadılar.
Bu saçma hareketler sadece krizin maliyetini artırıyor ve Atilla Yeşilada’nın da dediği gibi çift dipli, hatta çoklu dipli resesyon kavramını ekonomi literatürüne kazandırmaya namzet görünüyor. Ekonomik yapıyı değiştirmek ise özellikle siyasi açıdan mümkün olan bir konu değildir.
Bu çözümsüzlüğün son bulması için siyasi yapının rıza göstermesi gerekeceğinden dolayı, bu kitlenin rıza göstermesi için önceki tecrübelerden de hareketle demek ki ekonomik krizin derinleşmesi gerekiyor.
Hukuk reformu, ifade özgürlüğü, demokrasi gibi kavramlardan önce Türkiye’deki temel iki siyasi tabanı temsil eden AKP ve CHP’nin bir araya gelerek krize çözüm araması gerekiyor. Bu kitlelerin birbiriyle barışması ve siyasetten izole tamamen ekonomik ihtiyaçlara uygun gelecek bir reformlar setine başlanması gerekiyor.
Bu öyle ya da böyle olacak, olmak zorunda çünkü AKP cenahında bu reformları hayata geçirecek yetkin ekonomist yokken CHP cenahında da bu reformların hayata geçirilmesini sağlayacak siyasi iktidar yok, bu kafayla olacağı da yok.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş