Bu memleketin mahkeme tutanakları bile tarihsel belge olarak kullanılamaz, yargıç ağzından ayrıca ele alınarak detaylardan arındırıldığı ve çarpıtıldığı için kesinlikle tam gerçeği yansıtamaz; o yüzden geçelim tarihi -hele de sığ ve sakil bir mitoloji olan Cumhuriyet tarihi sadece bir çöp ev, o ancak bin yıl sonraki teknolojiyle anca çözümlenebilecek apayrı bir muamma- ama kendi zamanımızı, ekmeğini fezadan çıkaran ruhban gibi neresi uyduruk neresi gerçek bilemeden zoru zoruna okumalar yaparak anlamaya çalışıyoruz.
Osmanlı
En yüksek yönetici adayı iken şehzadelerden -bebeklik yaşında öldürülenlere ne mutlu- sağ kalanların, ölüm korkusu kuşatması kabusunda büyüdükçe kendisini yönetemeyecek derecede psikolojisi darmaduman oldu. Kardeş katli yasası en yüksek yönetici adaylarının psikolojisini zehirleyip eğitim sürecini baltalayarak Osmanlı ocağını kısa zamanda cehalete düşürdü. Balık baştan koktu ve birkaç yüzyılda Osmanlı düşünemeyen, üretemeyen hantal bir yığına dönüştü. Leşçil devletler, zayıfların ve hastaların ayıklanması üstünden işleyen sürü yaşamı hükmünün gereğini yerine getirip yaşlı ve yaralı bir aslandan bir farkı kalmayan Osmanlı’yı bir çırpıda parçaladılar. Atatürk’ün askerî dehası bir parçasını kurtarabildi, ama o da Osmanlı idi, Osmanlı’yı aşmaya yetemedi. Ve süregiden bu çöküş ve karanlık istikbal, Fatih’in ektiği o nifak tohumudur. İblisçe marifeti ile değil -liboş mafyanın, işi kitlesel boyutlara vardırdığına bakılırsa bebek öldürmek sınıflı toplum rutini maşallah- o soysuzluğu yasalaştırdığı için ocağımıza incir diken Fatih Sultan Mehmet’tir.
Cumhuriyet
Esaslı bir medeniyet atılımı olabilecek “fikri hür, vicdanı hür” bir beyinsel enerji patlamasını tetikleyemediğinden sadece imajla sınırlı kalarak medeniyet karikatürüne dönüştüğü için Osmanlı yönetici sınıfının Fransızca İngilizcesi kompleksli snop ve psikopat karakterini aşamayan Cumhuriyet çarnaçar askerî vesayete sürüklenerek 1980’de putperestliğinin zirvesine ulaştı. Askerî vesayet yediği her haltı beka için diyerek tartışmaya kapattı. Israr eden olursa onları da beka için diyerek marizledi. Nerde cahilce iş var, nerde devletin azgınlığı ayyuka çıkmış ona beka buna beka diyerek sadece çürümeyi biriktirdi. Askerî vesayet açısından beka meselesi salt zayıflık biriktirdiği için tam da beka söyleminin kendisiydi ve bu topraklarda bu azgınlığı frenleyebilecek bir iç dinamik yoktu, hiç olmamıştı… Türkiye siyasetini evcilleştirip yörüngesinde tutabilmek amacıyla 1960’tan bu yana orduyu içerdeki aleti olarak kullanan -dış mihrak- CIA, Fetö’nün önünü açmak için nefesi merdiven çıkmaya bile yetmeyen apoletli ihtiyarcıklardan ibaret tamtakır kuru bakır bir mit olarak zaten bir hiç olan askerî vesayete bir fiske vurdu ve askerî vesayet bir hiç oldu.
Bu topraklarda beka söylemi, gerçek beka sorunlarına neden olduğu ve veya arkasında gerçek beka sorunlarını gizleyip biriktirdiği için bizzat beka meselesi olmuş ve hem Osmanlı’ya hem de Cumhuriyet’e -kendini zayıf düşürmekten kaynaklı- onursuzca bir çöküşle bedel ödetmiştir.
Memleket yanarken siyasetçi oy devşirirmiş
CIAfetö açısından 2010lara kadar işler yolunda gidiyor gibi görünüyorken kimse ne olduğunu anlayamadan düzenteker tersine döndü ve CIAfetö’nün kendisi -iktidarı ele geçirmek için atlama taşı olarak projelendirdiği- AKP’nin parti devleti kurmasına atlama taşı oluverdi. Elimizde güvenilir bir veri olmadığına göre yakın zamanların şöyle bir yüzeysel okumasına bakılırsa -bir iktidarsız garipler devşirmesi olan- AKP’nin bugünlere kadar gelebilmesinin dört temel sebebi olabilir: Birincisi; 2008 ekonomik felaketi, para ve savaş mafyasının rasyonalitesini geri dönüşü olmayacak şekilde çok pis zedeledi ve CIA süregiden operasyonları düzgün yönetemez hale geldi. İkincisi; Fetö, güç sarhoşluğunun ve karakteristik Erdoğan teslimiyetçiliğinin etkisiyle aynı askerî vesayet gibi laubalilik illetine yakalandı ve iktidarı almayı ve iktidarda kalmayı çantada keklik sandığı için işi çok gevşek tutu. Üçüncüsü; göz önünde olması nedeniyle oyuncunun, yönetmen senarist yapımcı gibi diğer unsurlardan daha gözde olmasına benzer şekilde göz önünde olduğu için para ve savaş mafyasının lojistik ve sermaye desteği sayesinde gerçekleştirilen 2000lerdeki ekonomik iyileşmeyi Erdoğan’dan bilen midesi gözü egosu her şeyi aç halk sorgusuz sualsiz Erdoğan’a tam destek verdi. On yedi yirmi beş aralık ve başka ne varsa CIAfetö’nün ilk salvolarını AKP bu üç temel etkenin yarattığı avantaj sayesinde geri püskürtmüş olabilir. CIAfetö’nün Türkiye yerelinde tam bozguna uğraması muhtemelen küçük bir öngörü hatasıydı ki o da dördüncüsü; Fetö Rus uçağını düşürttü ve böylece ölüm fermanını imzalamış oldu. Zaten vakti zamanında [gazeteci bilmeli tam tarihini] Rusya kendi hinterlandındaki Fetö okullarını CIA projesi ilan edip kapatmıştı.[1] Halkın ihtiyaçları ve alım gücü söz konusu olduğunda yaya kalsa da konu devlet çıkarı olunca fezada çift kale maç yapabilecek kadar atılgan ve mahir olan Rus aklı, Erdoğan’ın uçak düşürme işlerine kalkışamayacak kadar tabansız olduğunu tabii ki bilebilirdi. Daha sonra Rus büyükelçisini de öldürtmesine bakılırsa CIA aklı çaptan düştüğü için Rus aklını fazla küçümsedi ve AKP yerine Rus hiddetine maruz kalan kendi aleti Fetö oldu. Rusya Fetö’nün askerî darbesini boşa çıkararak düşürülen uçağın intikamını almakla birlikte böylece sürecin doğal sonucu olarak Erdoğan’ı da kendi seçmeninin gözünde mucizevi süper kahraman gibi gösterip tanrı sultan fantezisini bahşetmiş oldu. Tabii bütün bunlar verilere dayanan çözümlemeler değil, dedikodu denebilecek kulaktan dolma söylentilerin etkisinde temel matematik üstünden akıl yürütmeler: ‘tüy sıklet AKP < ağır sıklet CIA + tüy sıklet Fetö’ eşitsizliğini ters çevirmek için tüy sıklet AKP’nin yanına olsa olsa ABD’nin doğal kan davalısı olduğuna göre Fetö’nün de doğal kan davalısı olan -ve ayrıca bir ipucu olarak iki ülke ilişkilerinde Erdoğan’ın minnet borcu varmış gibi bir izlenim sergilediği- Rusya olabilir vs. ya da olmayabilir, hiç tahmin edilemeyen gizli bir silah -mesela ebabil kuşları falan- olabilir…
Kimi komedi filmlerinde tıpçı pijaması giyip kendini doktor diye yutturan karakter eğlendirici maceralar yaşayıp en sonu kendisini ameliyata hazırlanmış hastanın başında tam tekmil bulur da film kopar ya hani, ilk günden beri sanki devleti kendi yönetiyormuş, ekonomiyi kendi ayakta tutuyormuş gibi rol kesip çalım satan Erdoğann darbe girişiminin boşa çıkması ya da çıkarılmasıyla CIAfetö’den tam kopuşun gerçekleştiği o eşikte -kendini ameliyat yaparken bulan sahte doktor gibi- cidden devleti yönetmek, ekonomiyi ayakta tutmak zorunda kaldı ve devlet ve ekonomi yönetimi için çapraz hiyerarşiye dayalı çoklu akıl ağının örgütlü işleyişi gerektiğinden Atatürk bile fena çuvallamışken Erdoğan tabiatıyla bir iki senede yüksek yöneticilik işini yüzüne gözüne bulaştırarak yerel seçimler itibarıyla filmi kopardı – gülen gülüyor.
İstanbul’u kazanmış kazanmamış, yüzde bin beş yüz oy almış falan bunların hiçbir kıymetiharbiyesi yok, AKP yalın işkembe davasıyla karşı karşıya kaldığını bir türlü idrak edemiyor. Lafın bittiği yerde olduğunu kavrayamıyor. İşkembe kandırılamazdır, anlayamıyor. Naziler külliyen yalan söylediler ama ondan önce çalarak çırparak ya da çukur kazdırıp doldurtarak öyle ya da böyle bir biçimde Almanların işkembelerini doldurdular. Boş işkembeye laf mı söker hiç? Doyurulduktan sonra bebeğe oyalanması için emzik verilir, yoksa aç bebeğe emzikmiş anne sevgisiymiş baba şefkatiymiş vs. hiçbir şey kâr etmez. İşkembe boşken savaşçı da olunmaz, filozof da olunmaz, âşık hiç olunmaz… Ne savaş ne porno ne futbol ne farfara… işkembe boş ise önce işkembe, sadece işkembe, illa işkembe… ejderha olsan yazmaz. Boş mideye yalın gerçek bile yalan gelir. İşte bu yüzden AKP’nin hiç kurtuluşu yok; çünkü tam tersini yapıp kendi oy tabanı olan ve 1 kuruşun hesabını yapmak gibi menfur bir utanca mahkûm edilen en alttaki sonsuz kaybedenleri 3 kuruş 5 kuruş 25 kuruş ne tutturursa kemiriyor ve kurumsal eşkıyalara kemirtiyor.
Sen hakikaten melaike gibi kutsiyetle dolup taşmış pirüpak bir ulviyet olabilirsin ancak senin özünü görme yeteneğine kimse nail olamadığı için herkes senin sadece imajını algılayabilir, yani imaj her şeydir, hele de kendini pazarlayan hayat adamları için imaj tek şeydir. AKP bütün devlet olanaklarına eksiksiz sahip olduğu halde İstanbul belediye başkanlığı seçimi özelinde bir kumpas bile çeviremeyen beceriksiz imajı veriyorken bir de her sıkıştığında “gene kandırdılar yahu” deyip paso beceriksiz olduğunu ilan ediyor. İlk CIAfetö işleri patlak verdiğinde Erdoğan’ın “kandılar yahu” demesini seçmenleri gerçek bir itiraf değil muhaliflere yönelik ‘yersen’ kabilinden üstünkörü bir çalım atma olarak satın aldı; ama… her seferinde “gene kandırdılar yahu” bahanesine sığınınca seçmeni bu sefer uyanıklık değil cidden beceriksizlik olduğunu ciddi ciddi düşünmeye başladı.
Halkın sessizliği bir onay (tasdik, tasvip, rıza, olur) değildir, toplama kampı kışla koşullarında çarpılmaktan kaçınabilmek amacıyla kullanılan -hamam böceğinin sessizliği ve görünmezliği gibi- yaygın bir hayatta kalma taktiğidir. Rehine sendromu etkisindeki halkın sessizliğini, azgınlıklarının onaylanması sandığı için askerî vesayet kendini ikrah ettirmenin Nirvanalarında sürterken bir anda dımdızlak kalakaldı. Askerî vesayet kadar bile bir kas gücü olmadığı halde aynı askerî vesayet gibi Türkiye’nin kocası rolünü oynamaya delicesine özenen ve her yeri tutup her şeyi belirleyebileceği, istediğini marizleyip istediğine boğaz tokluğunda yaşam bahşedebileceği azgın fantezisine kendini kaptıran AKP’nin aklı tamamen örtüldü, gözü hiçbir şey görmez oldu. Tek başına cumhurbaşkanlığı sistemi getirecek oy gücü olmadığı, üstelik sürekli oy kaybettiği, ayrıca rakiplerini ipe çekemediği halde bir uzlaşma zemini aramak yerine kazananın her şeyi aldığı, dolayısıyla kaybedenin her şeyi kaptırdığı bir yönetim sistemini gözünü kırpmadan getirebilmek, körü körüne iktidar bağımlılığından kaynaklı tam bir akıl fukaralığı (cahil cesareti) örneğidir, altın vuruş ona denir.
Bizim millet at yarışı oynar gibi siyasal parti tutar. Arpasını verdikten sonra canın nasıl çekiyorsa en rezilinden en şebekçe soytarılıklar yap, onu da coşkun bir hayranlıkla ağzı açık alkışlar, yücelterek takdir eder, destanlaştırarak yazıya döker, şarkılar şiirler marşlar yazar, filmler çeker vs. Arpası kısılmaya başlarsa tutmayan ganyan kuponu gibi söve söve buruşturup nefretle yere fırlatır.
Milletin alım gücü, devleti özeli yerlisi yabancısıyla lağım faresi sürüleri gibi dört bir koldan kuşatılmış ha babam de babam kemiriliyorken yetmezmiş gibi AKP öyle bir algı yarattı ki İstanbul seçimini kaybederse itibarı tamamen sıfırlanıp herkesin alaya aldığı bir karikatüre dönüşecek. Yok eğer kazanırsa bu sefer belediye başkanlığını gasp etmiş görünecek ve devleti ve ekonomiyi zaten yönetemediği için iç ve dış mihrakların -ve bir evreden sonra kendi yandaşlarının- kesintisiz salvoları altında askerî vesayetten bile daha onursuz bir kadere sürüklenecek. Âlemlerin başkanı Erdoğan “algı operasyonu yapıyorlar” diye diye en sonu kendine algı operasyonu yaptı ve gemisini şapa oturttu. Dini bütün halk çocuğu rolünü İmamoğlu’na kaptırdı. CHP’yi peşinde sürükleyen iken İmamoğlu gibi kenarın belediyecisi bir varoşun peşinde sürüklenen oldu. Psikolojik üstünlüğünü tamamen yitirdi.
Psikolojik üstünlüğü kaybetmek demek akıl gücünün zayıflaması demektir – kimilerinin yaşlandıkça çocuklaşması o yüzdendir. Psikolojik üstünlüğün kaybedilmesiyle eşzamanlı olarak kas gücü varsa şiddet devreye girer, askerî vesayet gibi kas gücü yoksa ya da erimiş ise çöküş, yüksek perdeden sabuklamalar eşliğinde hızlı ve onursuzca olur. Erdoğan, yakın ve candan destekçisiymiş gibi görünen leşçiller tarafından kuşatıldı ve parçalanıyor. Ve AKP hiçbir ümit kırıntısı içermiyor; AKP içinde ne yapılması gerektiğini bilenler varsa bile mücadele edebilecek medeni cesaret yok, sadece feodal iktidarsızlık ve seleksiyon var.
Yandaşlar şimdi AKP’nin bu çöküş sürecinde ameliyat yapabilmek için önce ameliyat yapmayı öğrenmek gerektiğini öğrenecekler. Başhekim olabilmenin çok oy almakla uzak yakın bir ilgisi olmadığını öğrenecekler. Pişmiş çamura tanrı görevi yüklenince pişmiş çamur tanrı olmaz, bilmem kaç oy alan birine yüksek yöneticilik görevi yükleniyor diye yüksek yönetici olamaz… putperestliğin ne mene kötü ve zararlı bir illet olduğunu yeniden öğrenecekler. 1960 rezaleti yüzünden ötelenen ne kadar ders var -60 yıllık bir gecikmeyle- işte onlar kafa göz yarmacasına öğrenilecek…
Hadi AKP -para delikanlıyı bozar ya da devlet (iktidar) kendisi gibi ona sahip olanı da ahlaksızlaştırır sözüne atfen- seneler senesi sonsuz kaybeden iktidarsızların “görmemişin oğlu” iktidarı olduğu için göçüyor diyelim, ama ya kurucu parti iddiasındaki CHP?..
Strateji ve taktikler
Strateji -ve taktikler- biyolojik bir gerçekliktir, herkesin -zırdelinin bile- bir yaşam stratejisi vardır; hayvanlar bitkiler bakteriler bütün canlılar için hayati bir gerekliliktir, yadsınamazdır. Taktiksel hata, kısmen yıkım yaşatıp gücü zayıflatır; stratejik hataya gelince ölüm değilse daha kötüsü sürünmektir.
Strateji, oy avlayarak sayısal üstünlük sağlayıp yönetimi ele almak ise o takdirde öznel durumlar ve duygular devre dışı kalmalı ve her faaliyet karşı olanları safına çekerek oy sayısını arttırmalı. Sana oy kazandırmazken ya da oy kaybettirirken rakibinin oy gücünü pekiştiren ya da rakibine oy kazandıran yanlış taktik üstüne örnek vermek gerekirse mesela askerî vesayet faşizminin gülistanıyken merkez medyadan ya da bürokrasiden veya akademi ağalığı ve sair başka çeşit yüksek statülü ve avantalı işlerden refüze edilen Atatürkçü görünümlü beniçinci ihtiyarların kâh köşe yazıları ya da TV programlarında kâh sosyal medya ya da gösterilerde vs. Erdoğan ve seçmenini aşağılaması ve böylesi azgınlıklarda tatmin arayan Akdeniz diyeti manyağı pasif agresif züppelere gündüz programı pornosunun sakil bir uyarlaması olan halk arenası gibi pornografilerde delicesine alkışlatılması… AKP’nin oy gücünü paso pekiştirmek demektir. Bir kısım yandaş kalemşor hapse atılmaları için kuyruk acısıyla kıvranan -Erdoğan takıntılı- ihtiyarları çokça hedef gösterdi. Sabahtan akşama kadar ol demeyle bir sineği dahi kaçırtamasa bile feodal korkularını aşamayan tahsilli köylülerin her devirde iktidardakine salt secde halinde olmasından dolayı Erdoğan bir ol demeyle hepsini içeri tıktırabilir, ama o zaman altın yumurtlayan kazı kesmiş, kimi seçmenleri korkutup ve veya CHP’den tiksindirip AKP’ye mecbur bırakarak kendiliğinden AKP kriptosu işlevi gören önemli bir oy kaynağını kurutmuş olur.
Ya da -haklıydı haksızdı doğruydu yanlıştı bir yana- Cumhuriyet tarihindeki kâh doğru kâh çarpıtılmış kimi vukuatları AKP başarılı bir şekilde kullanarak CHP’ye çok sopa çekti, resmen pestilini çıkardı. Hadi ilk başlarda AKP’nin belden aşağı vuracağını bilmiyordun, hazırlıksız yakalandın falan feşmekan… ama baktın ki eski yaraları deşen sakil saldırıların ardı arkası kesilmiyor, bu salvoları nasıl karşılamak gerektiği ve AKP’ye oy kazandıracak türden ne varsa geçmiş günahlarla yalandan da olsa yüzleşerek ya da başka formüllerle etkisiz hale getirip devamında nasıl üstünlük sağlanabileceği üstüne kafalar patlatan araştırmacı ve yaratıcı ekipler oluşturmalıyken beceriksizlik abidesi CHP sürekli hazırlıksız yakalanarak seçmen karşısında pasif agresif bir hasta gibi kendine bile faydası olamayanlara özgü ezik bir imaj sergiledi. Oy kaybettirebilecek saldırıları geri püskürtüp üstünlük sağlayabilmek için yerelde ve genelde sürekli takip halinde araştırıp çözümleyen ve sistemli bir biçimde karşı hamleler geliştirebilen ekipler kurabilmek ancak kendi aklına tapınmayı aşıp genel anlamda çoklu aklın kullanım değerini kavrayabilmekle mümkün olabilir. Şu an yeryüzüne hükmeden liberal mafyanın bütün üstünlüğü budur: aklı örgütlü şekilde kendi çıkarına kullanabilme yeteneğidir, başka da bir numarası yoktur.
Daha böyle CHP’nin aleyhine şu veya bu oranda oy kaçıran irili ufaklı birçok taktiksel hata örneği bulunabilir ve aslında sadece eski semt filmlerindeki uyanık müteahhit tiplemesinin evrimsel türevlerinden biri olan -yani kendi söylediğine göre okuma yazma öğrenmeden satıcılığı öğrenen- İmamoğlu’nun oy avlamak için kullandığı sabırlı taktikler ile siyah beyaz gibi karşılaştırılabilir. İmamoğlu CHP -geleneği- gibi feodal saplantılı hödük değil, bir American liberal kadar olamasa da Türkiye koşullarında o iyi bir satıcı ve seçim sürecinde hot zot dilini kullanamadığı için kendini ne kadar iktidarsız hissetse ve bundan dolayı ara sıra arızaya düşse de kendine hâkim olmayı iyi kötü beceriyor. İstanbul’u kaybetse bile bütün becerikli satıcılar gibi toplumdan ödülünü illaki alacak; yükselişinin, Erdoğan’ın çöküşünden kaynaklı olduğunu unutmasın ve bir de müşterileri ürkütmesin yeter ki.
Operation Kılıçdaroğlu
Doğru strateji ve o stratejiyi besleyen doğru taktikler – uyanık satıcı İmamoğlu ile züppe ve psikopat ulusalcıları birbirinden ayıran işte budur. Ama… CHP açısından asıl çok pis mevzu, CHP’nin tecavüz hapı yutturulmuş gibi savunmasız ve her tür operasyona sonuna kadar açık olduğunu gösteren asıl fenomen bizzat başkanının kendisidir. Yandaşların söylemiyle neden CHP’den cacık bile olamayacağının bir numaralı kanıtı bizzat Kılıçdaroğlu fenomenidir.
Bugüne kadar CHP bir önem arz etmiyordu ama artık AKP’nin çöküşü durdurulamaz bir evreye girdiği ve başka bir seçenek olmadığı için CHP AKP’den bile daha önemli oldu. Tam da şimdi makus talihi yenebilmek için şeytandan bile daha şeytanca düşünme zamanıdır. Çünkü kimlerin yönetime gelip gittiği hiç fark etmeksizin bundan böyle kötü yönetim hükmünü entropiye terk edecek. Muhtemelen şeytanla baş edemeyen birinin altından kalkamayacağı türden dolambaçlı bir pislik dehlizine gireceğiz şimdi ve bu kadar laf dolandırmışken gene de usturuplu anlatmanın bir yolunu bulamadığım için düz olarak anlatmak en iyisi – “tıpta ayıp olmaz” ise tıbbı ve her şeyi belirleyen siyasette ayıp hiç olmamalı.
Kılıçdaroğlu’nu beceriksizlikle itham eden çok oldu. CHP yönetimini değiştirmeyi denediler ancak İnce ve arkadaşlarının nefesi yetemedi ve 2010 yılından beri Kılıçdaroğlu parti başkanı olarak CHP’de nazar değmeden mutlak hükümranlığını sürdürüyor. En çok şikayetlerden biri cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep göbekten Sünni görünümlü tipleri takıntı yapması ve desteklemesi. İhsanoğlu’nun ağzı laf yapan becerikli versiyonu İmamoğlu’nu da zaten Kılıçdaroğlu göbekten Sünni görünümlü olduğu için aday gösterdi. Ondan önce son cumhurbaşkanlığı seçiminde tescilli mezhepçi Gül’ün peşinde çok dolandı, çok istedi Gül’ü aday yapmayı ama bir türlü kısmet olmadı ve İnce’yi aday göstermeye mecbur bırakıldı – ki daha aday gösterirken “sayın” diye güzelce giriş yapmışken “gel bakalım buraya” diyerek -muhtemelen göbekten Sünni görünümlü birini aday göstermesine fırsat vermediği için- Kılıçdaroğlu İnce’yi kırdı. Peki ama neden? Kılıçdaroğlu neden hep göbekten Sünni görünümlü mübareklerle flört ediyor? Lider dediğin çıkar demokrasi meydanına adaylığını koyar -hem de rakibi tarafından kendisine aşağılayıcı bir tavırla tekrar tekrar meydan okunmuşken- niye CHP zihniyetinin tam zıttı olan AKP zihniyetli tipleri aday gösterip duruyor? Bu melankolik saplantının altında ne olabilir?..
Böylesine herkese karşı tek durumunda insan kendinden şüphe ediyor, ancak bu sefer yandaşlık mesaisinde de bulunmuş gayet tecrübeli ve akıllı bir kadın köşe yazarı, Kılıçdaroğlu efsanesinin neden cumhurbaşkanlığına aday olamayacağına dair kendi deyimiyle “kitabın ortasından” eli titreyerek sıkıntılı birkaç paragraf yazmış. Alevi olan kadın köşe yazarının tespiti aslında tek kelime: çünkü Kılıçdaroğlu Alevi.[2]
Burada Alevilik vurgusuna takılmayın, Kılıçdaroğlu Çingene olsa o zaman Çingenelik üstünden ayrımcılığın izini sürerek CHP’nin seçim kazanma stratejisini sorgulayacaktık.
Doğusu batısı az gelişmişi çok gelişmişiyle iki ayaklı memeli çirkefliğe gelince öyle bir üretken ki yerelde ve genelde ayrımcılığın elli bin çeşit örneği verilebilir. Ama… Sünniliğin gözünde Aleviliğin yeri çok başka, Prof. titri taşıyan Sünniler bile her fırsat bulduğunda Alevileri aşağılamaktan geri -durmaz değil, gayriihtiyari- duramaz. Çünkü üstünlük hissetmesini sağlayabilecek başka hiçbir dayanakları yok. Bakmayın siz mezhepçilerin Abdülhamid’e sarıldıklarına, o ulusalcıların atasıdır. AKP’nin iktidarda olduğu halde iktidarsız oluşu, oldu olalı -oyunlarında bile birbirini döven- Anadolu ahalisinin iktidarsız oluşundandır. Tabii ki bütün Sünniler korkunç değil ama yüzyıllardır aşağılanan Sünnilerin aşağılayabildiği sadece Alevilik olduğu için büyük çoğunluğuyla Sünnilerin kafasında Alevilere karşı bir Berlin Duvarı örülmüştür, geçit vermez bir psikolojik duvar.
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olmaması açıkça Alevi olmasından dolayı Sünnilerden oy alamaması nedeni ile ise… bir küçük düşünelim, CHP’nin başında olduğu sürece CHP’ye de oy kazandıramaz ki. Bir merak edip de Kuran’ın kapağını bir kez bile açmayan şu Sünni, iki eli kırılsa bile asla bir Alevi’ye oy vermez, veremez, eli gitmez.
Mesele oy avlama yoluyla sandıkta sayısal üstünlük sağlayıp iktidara gelme stratejisinin izini CHP özelinde sürmek ise o halde parti başkanlığına oy kazandırma iddiasıyla gelindiğine göre bir Alevi -ya da Çingene, Yahudi, Ermeni, Rum gibi Türkiye yerelinde çoğunluğun nefret odağı olan herhangi biri- başında olduğu sürece ağzıyla kuş tutsa bile CHP oy oranını arttıramaz. Üstüne üstlük Alevilerin başına gelen her kötülük Sünnileri fazladan mutlu ettiği en acı gerçek olarak aşikârken ta 2010 yılından beri Kılıçdaroğlu’nu bir kum torbası gibi kullanıp kesintisiz aşağılayarak Erdoğan Sünnilerin hüsnüteveccühünü hep zirvesinde tuttu ve oy tabanını biteviye pekiştirebildi. Şimdi Bahçeli’ye de öğrettiler, o da uçan tekmelerle girişiyor Kılıçdaroğlu’na…
Sen vatanı için canını hiçe sayan gözü pek bir cengâver olsan bile seksen öncesinde birbirini öldüren ülkücüler ve fokocular gibi sadece ABD politikasının yolunu yapan kolay bir proje olduğundan haberin olmayabilir. Kılıçdaroğlu’nun CHP başkanlığı sadece AKP’ye yaramış ve yarıyor ise buna ne denir?
Fransa’da bir yerlerde Vercingetorix isimli bir adamın temsili bir heykeli var. Savaşta tam bir hezimet yaşayan bu antikçağ komutanının bütün şanı Sezar’a teslim olmasından gelir. Hikâyenin çeşitli versiyonlarından en sinemasal olanı şöyledir: gidip Sezar’ın önüne -secde etmemiş- yüzükoyun yatmış ve demiş ki “halkımı istediğin gibi köle olarak kullan, istediğin gibi işkenceler yap ama kılıçtan geçirme, halkımı katletme…” Yani tuhaf isimli Galya kralı, liderlik raconu gereği halkı için kendini feda etmiş. Siyaset ve devamı olan savaş işleri öyle “akınlarda çocuklar gibi şendik” gibi düz bir çizgide yürütülemez; yeri gelir anne babanı feda edersin, yeri gelir koca bir birliği ölüme gönderirsin, yeri gelir topraklarından vazgeçersin vs. ve işte yeri geldi mi de kuru hamaset doğranmış bütün laf salatalarını bir lokmada yutuverip gerçekten kendini feda edersin vs. vb. hayatta kalma ve zaferin izini sürme taktikleri sonsuzdur. Yeri geldi mi abartmak da helaldir: o Galya lideri o gün kendini feda edip büyülü bir seks işçisi kuvvetiyle Sezar’ın azgın egosunu tanrıymış hissi yaşatacak seviyede tatmin edemese bugün belki bu Fransa olamazdı, en azından aksini ispatlayacak bir kanıt konamaz.
Bunca zaman CHP ve seçmeninin özgüvenini tekrar tekrar yerlere çarpan yenilgiler yaşatmışken Kılıçdaroğlu’nun kendini feda edememesi makam, rütbe, servet vb. putperestliğinin kol gezdiği Türkiye koşullarında -hadi- anlaşılır bir şey diyelim – Kılıçdaroğlu parti başkanı makamını bir kaybederse yaşayan liderlerden Çiller gibi, Yılmaz gibi silinir gider, daha kimse ne arar ne sorar, adam yerine konmaz. Onu geçtik ama ya o koca CHP aklı ne ayak? Bu nasıl bir gaflet uykusu ki CHP son dokuz yıldır nato kafa nato mermer ezikleri oynayıp durduğu halde ve üstelik yandaşlar Kılıçdaroğlu’nun proje olduğunu çirkin kahkahalar eşliğinde elli bin çeşit imalı konuşmalarla vurguladığı halde neden kimse işi uyanmıyor ya da uyanıyor ise neden kimse sesini yükseltemiyor? Kılıçdaroğlu helal yolla başkan olsa gene eyvallah ama Kılıçdaroğlu’nun başkanlığa yükselmesi kör kör parmağım gözüne yürütülen en pisinden bir operasyonken şu CHP aklına ne buyurulur? 2010’daki operasyonun adı Baykal değil, Kılıçdaroğlu’dur. Amacı ise malum -iki ile ikiyi ister çarp ister topla- CHP’ye eğilim gösterebilecek Sünni oylarını caydırmaktır, kaçırtmaktır. İşte buna acı gerçek denir.
Strateji oy avlamak değil de insanlık davası uğrunda toplumu hak yoluna döndürmek olsa başkanın Alevi, Çingene, Yahudi, Ermeni, Rum vs. olması hiç fark etmez, ama tek stratejin oy avlayarak sayısal üstünlük sağlamak ise o zaman acı gerçeğin hükmüne göre hareket edip gereğini yerine getirmek zorundasın. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı taktiksel değil stratejik hatadır, yıllarca yıllar oy oranı patinaj yaparken CHP’nin psikolojisine ve özgüvenine ağır hasarlar verip zaten varla yok arası olan akıl gücünü iyiden iyiye köreltmiştir.
AKP, CHP’ye böylesi kallavi bir operasyon yürütecek kadar şümullü değil. Tek başına Fetö’de de o beceri olamaz, o da Ortadoğulu. CHP’ye bu operasyonu Türkiye’yi Türkiyelilerden daha iyi bilen, mesela 1960’dan beri Türkiye’yi para ve savaş mafyasının çıkarları doğrultusunda güdümleyen CIA aklı yapabilir. Örneğin piramidin en altındaki sonsuz kaybeden kesime cüzi bir maaş bağlayarak yığınla oy devşirilebileceğini ne AKP ne CHP ne Fetö ne de hiçbir Ortadoğulu kafa akıl edemez – yani memleketin en kudretlisi olan Erdoğan ile memleketin en değersizi kimse artık (ben sen o biz siz onlar) o kişinin, her ikisinin de seçim sandığı başında sadece 1 ettiğini, ne değersiz kişini 0 ne de en değerli Erdoğan’ın 2 edemeyeceğini hiçbir Ortadoğulu kafa mümkün değil ayrıştıramaz; ancak örgütlü liboş akıl bunları bilebilir… ki ilk seçildiğinde AKP’nin yüzde otuzlarda olan oy oranını yukarılara sıçratan en önemli etken -sesi çıkmayan, görünmeyen, en aşağıdaki, en değersiz- sonsuz kaybedenlerin alım gücünü az biraz arttırmakken şimdi de tam tersine sonsuz kaybedenlerin alım gücü kemirildiği için AKP’nin oyları erimektedir.
Entropi ve belirsizlik
Baştan sona Fetö’nün iktidar yolunu açmak amaçlı CIA projesi olan (made in US) AKP kendi başına var olabilecek erginliğe ve yetkinliğe sahip olamadığı için ardında bir tek külliye denilen iktidarsızlık anıtını bırakarak eriyip tükeniyor ve artık tek ihtiyacı tarihsellik mezarlığında küçük bir çukur. CHP’nin ise götü Yoroz’dan görünüyor, dünyadan ve kendinden bihaber ne idüğü belirsiz bir yaratık. Asgari düzeyde de olsa örgütlü akıl kırıntısı yok… kırık dökük bir gelecek projesinin sözünü etmek dahi abes, izi bile yok. AKP’nin iktidarda kalmasını sağlamak amacıyla açıktan açığa ve tam tepeden operasyona maruz kalıp kevgire dönmüşken CHP yıllardır sınıflı topluma özgü siyaset pornografisinde AKP seçmenine tatmin yaşatan şamar oğlanı rolüne dolu mesai talim ediyor vs. vs.
Ve her şey çok güzel olacak… Niye? Neye istinaden? Boru mu bu? Alım gücünü geliştirmek… Marks gibi Keynes gibi ucu bucağı olmayan dev akıllar pisi pisine o bataklıkta boğulup gitmişken kendisi post truth olmuş ekonomist romantizminden medet umuyorsan zaten beynin ölmüş, yapacak bir şey yok.
Eğer Tayip’ten kurtulup mutlu mesut bir yaşam süreceğim diye düşünüyorsan, unut onu sen. Füzeye koyup kara deliğe postalasan bile Tayip’ten kurtulamazsın. Kendini füzeye koyup kara deliğe postalasan bile Tayip’ten kurtulamazsın. Hiçbir erkek ve hiçbir kadın, Tayip’ten kimse kurtulamaz. Bağımlılık tedavisinin bir numaralı mutlak şartı nasıl ki bağımlılığını kabul edebilmektir, aynen öyle tayipliğini kabul etmek ve bağımlılık tedavisinin mezara kadar süren bir mücadele olması gibi tayipliğinle ölene kadar mücadele etmek zorundasın. Sağlam bir mücadele verip bir sonraki jenerasyona mücadele bayrağını hakkıyla devredebilirsen ve tayiplikle mücadele süreci nesiller nesiller boyu başarıyla devam edebilirse belki 3 milyar yıl sonra ya da 33 milyar belki veya belki de 333 milyar yıl sonra tayiplikten arınıp o şanslı nesil belki bir ihtimal esenliğe çıkabilir.
Eğer ‘ben avantama bakarım, makbul vatandaş olunca malı ben götüreceğim ve bu sefer bana her şey çok güzel olacak’ diyorsan, yediği hurmaların sonradan bir yerlerini tırmaladığını anlatan atasözündeki gibi onun ıstırabı sonradan iktidarı kaybedince çok büyük olur ve ayrıca iktidarda birkaç yıl kalmak bundan böyle çok zor. İktidara gelenler, yıllarca amfilerde dirsek çürütüp yüksek mastırlar yaptığı halde hukuk kavramı ile yasa terimini bile birbirinden ayıramayan köylülerin işlettiği yargı sistemi hükmünde iktidardan düşenlere ne kabuslar yaşatacak, Allah bilir. Cezaevleri boşalacak, dolacak. Bürokrasi boşalacak, dolacak. Türkiye eski moda rutin siyasetten çıkalı çok oldu. Eskiden ANAP, DYP falan aralarında anlaşıp birbirlerini aklar, temize çekerlerdi, artık o çamlar bardak oldu. El değiştiren belediyeler özelinde şimdiden çalma çırpma söylemleri en çok konuşuluyorken -bırakalım hukuk kavramını- yasaları bile takmayanlar, iktidardan düşenlerin -şirketlerini, banka hesaplarını, vakıflarını, ihalelerini, evlerini barklarını vs. vb.- kıçından donunu bile almazlar mı sanki? Yirmi sekiz şubattaki o rezilliğe nasıl ki post modern darbe deniyor, şimdi içinden geçtiğimiz bu rezillik de post modern iç savaş… teçhizat yerine mahkemeler, asker yerine hâkim, savcı, gizli tanıklar kullanılıyor. İntikam hayalleriyle uykuya dalıp intikam rüyaları görürken uyananlar iktidara gelir de daha gözü bir şey görür mü sanki? Bilenen onlarca yıldır bilendi, sırasını bekliyor ve onlara -tuttuğunu bozuk para gibi harcayan- bu ürkütücü sistemi şimdi iktidar olanlar kurdu.
Şimdi at kafandan AKP’yi CHP’yi Erdoğan’ı falan, bu topraklarda yüzlerce yıldır süren ve Osmanlı gibi bir devi lime lime edip bir lokmada yutan ölümcül bir kaos bu. Derinleşiyor. Düz savaşlar, Arap baharı, ticaret savaşları, mülteci göçleri, sarı yelekliler, Macron, duvarlar, Trump… hepsi başta Batı olmak üzere küresel alım gücünün zayıflamasından kaynaklı sendromlar. Dünya üzerindeki yegâne örgütlü akıl olan liberalizm, sıra alım gücünü geliştirmeye gelince geçmişte de sıfır çekti şimdi de sıfır çekecek; çünkü kurttan çoban olmaz… kurt et yer, liberal alım gücü kemirir – hiçbir canlı fıtratı dışında hareket edemez, alım gücünü kemiren onu geliştiremez. ABD’de bir küçük bir düzelme olsa ya da sarı yeleklilerin eylemleri Fransa gibi ülkelerde bir küçük bir ekonomik iyileşme belirtisi gösterse bile bu asla kalıcı olamayacak. Kısmi refah sağlayan yaratıcılık ataklarına dayalı aradaki ekonomik şahlanışlar şaşırtmasın, onlar kozmik bilgi işleme bağlı işleyen tarihsel materyalizmin yontuculuğundan kaynaklı -iki ayaklı memeli geri dönüşmediği sürece yavaşlatılabilir ya da hızlandırılabilir, ama asla durdurulamaz olan- kendiliğinden mutlak gelişim… onun dışında küresel çöküş dün başlamadı ve yarın bitmeyecek. Çünkü alım gücünü geliştirebilmek iki kural işletmekle çözülebilecek kadar kolay olsa da liberal için bu, bir elindeki paslı testereyle diğer kolunu masaya dayayıp kesmek kadar zor – liberalden de daha gelişmiş örgütlü akıl henüz zaten yeryüzünde mevcut değil. Arap baharı, Wall Street’i işgal et, gezi parkı, sarı yelekliler gibi değil, yasa hükmünde taleplerini netleştirmiş küresel bir halk hareketi devreye girmedikten sonra küresel çöküş asla durdurulamayacak. Ve Türkiye’nin ayrıca bir ton derdi var; askerî vesayetti, öncesiydi, sonrasıydı yıllarca yıllar -kendi neslinin istikbaline nasıl bir gâvurluksa artık- mübarek dert üstüne dertleri bindirmiş de bindirmiş.
Maymun dar bir delikten içeri elini sokar. Deliğin arkasındaki oyukta yemişler vardır. Yemişleri avuçlayıp kolunu çeker ama… ama yemişleri avuçladığı için yumruk olan eli dar delikte sıkışır. Maymun bitmiştir, kolunu koparmacasına çekip dururken çığlık çığlığa çırpınıp durur.[3] Kim cumhurbaşkanlığını kazanırsa maymunun avucundaki yemişlerden vazgeçmeyi akıl edememesinden dolayı tuzağa düşmesi gibi sultanlık yetkilerinden vazgeçmeye gönlü razı olmayacağından aynen öyle tuzağa düşecek. Tabii Afrikalılar tuz yedirip su kaynağına götürmesini sağladıktan sonra maymunu serbest bırakırlar. Cumhurbaşkanlığı sistemi -askerî vesayetin yıkımından hiç ders alamayan- bizim şebeklerin körü körüne iktidar bağımlılığından dolayı kendilerini düşürdükleri bir tuzak, ama belası yandaş karşıt ayırmaksızın hepimize ve çok yıkıcı olacak.
Marksizm ve Atatürkçülük ve diğer tüm siyasal rejimlerden farklı olarak liberallerin üstünlüğü iktidarı paylaşabilmeleridir ve bu sayede liberallik küçük kürede hükmünü sürdürebilmektedir; çünkü modern hukuk -çiziktir yasaları babam çiziktir değil- iktidarı paylaşabilmektir ve demokrasi ancak modern hukuktan sonra bir işe yarayabilir. Kim ki sultan yetkileriyle uçurulmuş o cumhurbaşkanlığı koltuğunu kapar, tıpkı yemişleri sımsıkı tutan o maymun gibi o makama putperestçe sarılacak; öyle bahane yapacak böyle bahane edecek, eroinmanın mala ulaşmak için her yolu sonuna kadar zorlaması gibi -kadın veya erkek olması hiç fark etmeksizin- Türkiye’nin kocası rolünü oynamaktan vazgeçmemek için ölümüne direnecek.
Zaten koca ülkenin bir şebekten bir farkı kalmamışken… para ve savaş mafyası ülke ekonomisine zaten şok tasmasını takmış ve bir denek gibi üstünde zaten çalışmalar yapıyorken… topyekûn karar verilip ülkeyi düze çıkaracağız diye birlik beraberlik içinde harekete geçilse bile zaten yetişmiş yetkin kadrolar ve iyi kötü işe yarar bir gelecek projesi yokken… herkes zaten bildiği halde paranın ucunu görmeden devlet görevlilerinin eli işe gitmiyor, hatta para karşılığı açıktan açığa suçluları kayırıyor ve kolluyor, hatta ve hatta sapıklığına caniliğine bakmaksızın para karşılığı cezalarını hafifletiyorken… aşağılık komplekslerinin pençesinde kıvranan tahsilli zümre zaten iyi bir İngilizce ezberi olmadan düşünülemez sanıyorken… üretken yaratıcılığa yatırımı laftan ibaret sözde hür teşebbüs zaten salt leşçilken… koca bir toplum zaten avanta vurmaktan başka bir hayal kuramıyorken… çok büyük bedeller kerelerce ödendiği halde tüm bunlar ve benzer müptezellikler zaten yüzlerce yıldır birikerek sürmekteyken… şu da iyi bir gelişme denebilecek zaten hiçbir şey yokken…
Her şey çok güzel olacakmış… Kendini kandırmak ve ümitli olmak sadece çocuklara haktır. Dünya yıkılsa bile bir çocuk bir kenarda kendi dünyasını kurup oyunlar oynayabilir, çünkü çocuğun yaşam stratejisine göre oynamak öğrenmektir. Yetişkin ise iyimserlikle, ümitle ilgilenmez, kendini kandırma hakkına sahip değildir. Tıp jargonuyla söylersek çocukların ümitlerini boşa çıkarmamak uğruna ne varsa bütün mekanizmaları seferber edip sendrom okumaları yaparak teşhis koymaya ve tedavinin yollarını bulmaya dolu mesai harcar – yetişkin olabilmenin hükmü budur. Bütün zanaatlar, bütün bilimler hepsi çok kıymetli, ancak en büyük bilim -bilimlerin bilimi- gen bilgisini aşabilmiş yaratıcı irade olarak anne olabilmek, baba olabilmektir… ebeveyn olabilmektir, çünkü kendi uzmanlığını düşünmekle sınırlı kalan bir zanaatkar ya da bilimciden farklı olarak ebeveynlik erginliğine ulaşabilmiş bir irade evlatlarının istikbali için istisnasız her şeyi düşünmekle yükümlüdür. Bir meslek ya da bilim erbabından farklı olarak filozof olmak aslında ebeveynlik kaygısından kaynaklı bir motivasyon ve zorunluluktur – filozof olmaya kafayı takmayan -şu bu mesleği küresel şöhret olabilecek kadar mahirce icra edebilir ama- kesinlikle ebeveyn olamaz, çünkü ebeveyn bütün o zanaatları ve bilimleri istikbal uğruna işletebilecek bir sistem kurmak zorundadır. Şu derece ya da bu derece başarılı olması ya da tam çuvallaması bir yana, bir ebeveyn -çok şeyi değil- her şeyi bilmek zorundadır. Yoksa bir çocuğu bir köpek de pekâlâ büyütebilir, yeter ki yavrusu olarak benimsesin.
Yoksunluk krizi iyiden iyiye azmış bir eroinmana ‘çok güzel mal var ama Tekirdağ’a gitmemiz gerek’ dendiğinde Tekirdağ’a varıp malı damara basınca her şey çok güzel olacak hülyasının yaşatacağı sevince benzer bir sevinç şimdi CHP’yi -ve diğer muhalifleri- sarıp sarmalamış görünüyor. Eroinmanın eroine ulaşmasının eroinman için bir felaket olması gibi muhalefetin iktidara ulaşması da muhalefet için aynen öyle felaket olacaktır. Çünkü gerçek -bilim olan- siyasetin iktidara gelmek ve iktidarda kalmakla uzak yakın bir ilgisi yoktur.
Marksizm, istikbali liberallerin insafına terk ederek rezil olup göçtü. Atatürkçülük ülkeyi leşçillerin eline bırakarak rezil olup göçtü. Devlet yönetimine yükselen bütün partiler ve liderler açıkça rezil olup gittiler. Seçim sandığına bağlı olmadan hükmünü sürdüren askerî vesayet rezil oldu ve gitti. Bir dönem tam saltanat süren Fetö rezil oldu ve gitti. Siyaset adı altındaki bütün o tarihsel sefaletin kümülatif sonucu olan AKP rezillikler silsilesi eşliğinde göçüyor. Bundan sonra devlet yönetimine kimler gelecekse sadece rezil olup gidecekler. Çünkü yöntem tektir, geriye kalanlara cehalet denir. Cehaletiyle gelen rezil olup gider, istisna yok, olmadı, olmayacak. Şu sıralar doktorlara yumruk atılıyor ya, o yumruklar tekmeler hep devlete sallanıyor ve bu sadece uvertür, doktorlarla kalmaz… Artık boş işkembelerin gazabını bastırabilecek bir askerî vesayet ya da benzeri bir psikolojik duvar yok, badema olmayacak. Ve nasihat para etmiyor. Şimdi musibet zamanı.
Vatan için ölerek vatan kurtarılsa çoktan almış yürümüş, Alfa Centauri’de koloni kurmuş olurduk… Vatan kurtarmak şimdi, içten çürümeyi durdurmak için sadece alım gücünü geliştirebilmektir. Alım gücü geliştirmek öyle milletin cebine para koymakla olacak iş değildir, başlarda hoş bir esinti yaratsa da sonu felaket olur. Alım gücü tamamıyla üretken üretime bağlı olarak geliştirilebilir. [Aptal, anlayışsız değil tabii ama her önermeyi işene geldiği gibi eğip büken liberal uşağı uyanıklara yol vermemek adına üretken üretimin, mal ve hizmet üretmek anlamına indirgenemeyeceğini, üretken mal ve hizmet üretmenin çok yönlü çok katmanlı üretken üretim sürecinin sonucu olabileceğini vurgulamak ne yazık ki ayrıca bir zorunluluktur.] Bende bir parça akıl var diyen, vatan denilen bu Allah’ın cezasına karşı bir parça sorumluluk duyuyorsa -ekonomi denilen hırsızlık bilimine ve ekonomist denilen hırsızlık uzmanlarına zerre yüz vermeden- salt üretken üretimi temel alarak alım gücünün geliştirilmesine kafayı takmalıdır.
Duvara nem sızdıkça birikir, biriktikçe duvar zayıflar, ayrıca binen yük artar. Sonra sağanak yağmur gibi bir şok dalgasıyla duvar çöker, istinat duvarı çöktü diye haber olur… Osmanlı’da parçalanma bir başladı ve bir daha durdurulamadı. Çöken istinat duvarının çok önceden nem biriktirmeye başlaması gibi Osmanlı da cehalet biriktirmeye yüzlerce yıl önce başlamıştı. Kötü konutlarda yaşamış olanlar belki rast gelmiştir -inşaat işleri yapan ustalar kesin bilir- duvar nem biriktirir ve bir evreden sonra duvarın yüzeyi boncuk boncuk ıslanır. Buna duvar kusuyor derler. Bunun anlamı duvarın gidici olduğudur. Şu tekrarlanan İstanbul belediye başkanlığı seçini özelinde oy avlayabilmek için yapılan şarlatanlıklar siyasetin biriktirdiği cehaleti artık kusmaya başladığını açıkça gösteriyor. Kötü binaları deprem aldı götürdü ve gene yapacak, kötü istinat duvarlarını sağanak yağış aldı götürdü ve gene yapacak, cahil Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı aldı götürdü… Türkiye, cehaleti (zayıflığı) öyle bir biriktirmiş ki şu şu şu diye sıralamaya gerek yok, süper novanın eşiğindeki yıldız gibi herkes birbirini öldüresiye itiyor… belasına susamış.
Kuran’da tekrar tekrar söylendiği gibi “düşünüp öğüt alabilen” için “düşünüp ibret alabilen” için hem bizden önceki ve hem de kendi şahitliğimizdeki tarihi gerçekler zaten haykırıyor.
Siz hiç düşünmüyor musunuz? Ne de az düşünüyorsunuz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? Var mı düşünüp öğüt alan?.. (Kuran)
Boydan boya entropiden ibaret kapitalizm inişli çıkışlı ama gitgide küreselleşen eşsiz bir tufan – bolluk içinde kıtlığın tufanı…
Ve her şey çok daha çirkinleşecek.
Biraz aklı olan kaosa hazırlık yapar, düzensizlik ve belirsizliğe…
Türkiye dağılacak.
[1] https://tr.sputniknews.com/columnists/201608041024222199-rusya-feto-turkiye-gulen/
Veya deişik bir pastoral: http://www.haber7.com/guncel/haber/1103127-erdogandan-putine-gulen-okullari-resti
[2] https://www.haberturk.com/yazarlar/sevilay-yilman-2383/1776081-kilicdaroglu-alevi-kokenli-olmasaydi-belki-kazanirdi-ama
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş