Geçen aydan beri aynı şeyi söylüyorum: Bu işsizlik rakamları sadece çok kötü rakamlar veya -bugün TÜİK’in açıkladığı ocak işsizlik rakamından sonra söylendiği gibi- Türkiye’nin son 10 yıldaki en kötü işsizlik rakamları değildir. Bu Türkiye cumhuriyet tarihinin en kötü işsizlik rakamlarıdır. Neden olduğunu aşağıda kısaca not edeyim.
- İVME MESELESİ: Fizikte olduğu gibi ekonomide de değişimlerin miktarı kadar, ivmesi, değişimin hızı da önemlidir. Tedricen, yani nispeten yavaş gerçekleşse ekonomik veya sosyal bir krize yol açmayabilecek bir olumsuz değişmenin daha bile azı hızla ve şiddetle yaşandığı zaman krize neden olabilir. TÜİK tarafından açıklanan ocak ayı verisinde sadece aralıktan ocaka işsizlik artışı % 4’e yakın. 2018 haziranında % 10,16 olan işsizlik oranı ise ocak ayına geldiğinde neredeyse % 15’e dayanmış. Yani 7 ayda aslında % 50’ye varan çok hızlı bir artış. Şimdi aşağıdaki grafikteki hızlanmaya bakın:
2. KÜRESEL KRİZ SEVİYESİNDE: Bu haliyle işsizlik 2008 krizinin Türkiye’yi vurduğu sebiyeye gelmiş. İşte ekonomist Ümit Akçay’ın Twitter hesabından paylaştığı grafik:
3. ASLINDA CUMHURİYET TARİHİNİN EN KÖTÜ İŞSİZLİĞİ: Son açıklanan ocak işsizlik rakamı (aslında aralık ayı bile) 2009’dan ve daha önceki işsizlik oranlarından daha şiddetli bir işsizliğe tekabül ediyor. itibari ya da salt rakamsal olarak bakıldığında daha düşük veya eşit görülse bile…
Çünkü:
A) İşsizlik tanımı değişti: 2000’li yılların öncesi ile kıyaslarken TÜİK’in işsizlik tanımını değiştirdiğini, eskiden işsiz sayılan bazılarının artık işszi sayılmadığını hatırlayalım. Ne var ki bu nispeten önemsiz bir durum addedilebilir.
B) Bu sefer işsizlik “yerli ve milli!” Daha önceki 2008-2009 işsizlik artışı ve ondan önceki 1970 sonlarındaki petrol krizi zamanı işsizlik artışı veya 1929 sonrası işsizlik artışı Türkiye’de şiddetliydi ama dünyada da şiddetliydi. O dönemde bütün dünya krize girmişti ve atasözünün dediği gibi bir anlamda “elle gelen düğün bayram”dı! Meseleyle bütün dünya mücadele ediyordu ve dünyanın bulduğu çarelerden Türkiye de faydalandı. Örneğin 2008 sonrası büyük merkez bankalarının giriştiği parasal genişleme Türkiye’ye de sermaye akışına yol açarak işsizliği azalttı. Bugünkü durumda kendi krizimizi büyük ölçüde kendimiz yarattık. dışardan gelen kötü bir etki yok. O nedenle gelecek iyi bir etki de olmayabilir. 2009’da dıştan gelen olumsuz etki ve onun yarattığı ek işsizliği hariç tutarsak, bu şimdiki işsizlik oranı 2009’dakinden çok daha yüksek.
C) Artık kentli nüfus çoğunlukta. 1970’ler, 80’ler ve sonraki yıllardaki işsizlik rakamlarında kıyaslarken şunu da gözönüne almak gerekir: O zamanlar toplumun çok daha büyük kısmı kırsal bölgelerde, köylerde yaşıyordu. İşsizlik köyde de kötüdür fakat kentte neredeyse açlık demektir. Gıda enflasyonu ve genç işsizlik artışı kentsel işsizlikte toplumsal olarak felaket anlamına gelir. Köydeki kimi toplumsal sübaplar, yardımlaşmalar kentte ya yoktur ya da pek azdır. Durum tıpkı “hava sıcaklığı 14 derece ama hissedilen sıcaklık 9 derece” diyen meteoroloji raporlarına benzer. Nasıl ki rüzgarlı bir havada hissedilen sıcaklık olan sıcaklıktan daha düşük olabilirse kentsel nüfusun yoğun olduğu bugünkü Türkiye’de “hissedilen işsizlik” açıklanan işsizlikten daha fazladır.
D) İşsizliğin alt tanımları asıl alarmı veriyor! Hissedilen işsizliğin daha fazla oluşunun bir maddi sebebi de işsizliğin alt ölçütlerinin, hissedilme şiddetini kentler için daha da kötüleştiren özellikleridir. Mesela gıda fiyatlarındaki artış normal enflasyon oranından daha fazladır. Bu durum kentsel işsizliği tahammül edilmesi daha da zor hale getirir. Örneğin 2019 mart ayında normal tüketici fiyatları yıllık olarak % 19,71 iken, gıda enflasyonu % 29,77’dir. Yani arada gıda lehine + 10 puan fark vardır.
Bir diğer sebep kentsel işsizliğin yani resmi ifadeyle söyleyecek olursak Tarım Dışı İşsizliğin uzun zamandır daima ortalama işsizlikten iki puan kadar yüksek oluşudur. Mevsimsellikten arındırılmış rakamlarda bile 2019 ocağında % 13,3 olan normal işsizlik oranına karşın tarımdışı işsizlik % 15,5’dur.
Son olarak genç işsizlik oranındaki büyük artış dikkate alınmalı. 2006’da % 16,49 olan genç işsizlik oranı ocak 2019’da 26,7’ye çıkmış durumda; yani yaklaşık + 10,5 puan artmış. Yani artıış hızında % 50’yi de çok aşan bir yükselme var.
E) Gerçek işsizlik “istihdam teşvikleri” ile saklandı. Üstelik bütün bu yüksek işsizlik aslında gerçekte saklanan, halının altına süpürülen, baskılanan işsizlik rakamını yansıtmıyor; çünkü arka arkaya gelen seçimler, en son kriz sonrası gelen 31 mart seçimleri için son derece yüksek istihdam teşvikleri getirildi. İşverenin yeni işe aldığı işçilerin sigorta primleri hatta bazı durumda ücretleri devlet tarafından yüklenildi. Mevcut seçim ekonomisi nedeniyle artan bütçe açığıyla bunlar bu halleriyle sürdürülemez hale gelince gerçek işsizlik oranının da daha yüksek olduğu muhtemelen ortaya çıkacak.
Özetle…
Her ne kadar cumhuriyet tarihinde az da olsa daha kötü bazı işsizlik oranlarına rastlamış olsak da aslında bu son kriz dolayısıyla yakalandığımız işsizlik dalgası hepsinden çok daha kötüdür. Zira hem toplumun yapısı işsizliği daha sert algılayacak şekilde değişmiş, hem de işsizliğin alt başlıkları işsizliğin ekonomik ve sosyal tahribatını arttıracak şekilde kötüleşmiştir. Ve son olarak işsizlik artış hızı çok şiddetli, yani kötüleşmenin ivmesi çok yüksektir. Bir anlamda işsizlik akut bir hal almıştır.
Son olarak buraya kadar söylemediğimiz bir meselenin de altını çizelim: Daha önceki krizler öncesini tersine şimdiki işsizlik, kriz öncesinde de üstelik kronik bir hal almıştı. TÜİK’in yeni serisini takip edebildiğimiz 2005 yılından bu yana işsizliğin % 9,5 gibi çok yüksek bir orandan aşağı, 2015’dan beri de tek haneli rakama düştüğü vaki değil.
Ekonomistlere inanmıyorsanız doktorunuza sorun. Bir hastalık uzun süre kronik bir evreden sonra akut duruma girmiş ise durum hakikaten pek vahim demektir. Sürdürülemez ölçüde vahim!
Bu konuyla ilgili geçtiğimiz ay çektiğim youtube videosu için:
ve
2. Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=KeCHYvM6ENE
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş