Ekonomi bilimi, üretimi kimin yapacağı, kimin için yapacağı, ne kadar üretileceği, kaça üretileceği ve kaça satılacağı sorularının yanıtını arar. Bu soruların yanıtı bizi eldeki sınırlı kaynağın nasıl kullanılacağı sorusunun yanıtına götürür ki ekonomi biliminde buna ‘tahsis sorunu’ deniyor. Tahsis sorununu insanoğlu tarih boyunca üç farklı yönteme başvurarak çözmeye çalıştı: Gelenek yöntemi, piyasa yöntemi, kumanda yöntemi (merkezi planlama.)
Gelenek yöntemine dayalı sistemde, üretilecek mal ve hizmetlerin cinsi, bunların miktarları ve fiyatları gibi ekonomik sorunlar, piyasa tarafından değil, geleneklere göre toplumun liderleri, ya da bugünkü anlamıyla kamu otoritesi, tarafından çözülür. Piyasa ekonomisi öncesi dönemlerde bir otoritenin emri altında üretim yapan ve ürettiğini satan kişilerin yanı sıra kendi adına üretim yapıp pazara sunan kişilerin de bu otorite tarafından belirlenmiş olan fiyat ve tarifelere uymaları zorunluydu.
Piyasa yöntemine dayalı sistemde, üretim, tüketim, alışveriş hep arz ve talep kurallarına göre işler. Kamu otoritesi yalnızca haksız rekabeti, tekelci eğilimleri engellemeye çalışır. Ortaçağda kentlerde kurulan pazarlar ve fuarlar kent dışından gelenlerin de katıldığı alışveriş merkezlerine dönüşerek büyüdü ve piyasa sistemi gelişti. Zaman içinde krallar pazarlarda işlem yapan tüccardan pazar vergisi almaya başladı. Bugün pazarda tezgâh açanların ödediği belediye işgaliye harcı feodal dönemdeki bu uygulamanın devamıdır.
Sovyetler Birliği’nin kurulmasının ardından merkezi planlama sistemi yaşama geçirildi. Bu sistemde üretimi kimin, kim için, ne kadar ve kaça yapacağı sorularının yanıtlarını bu merkezi planlama sistemi çerçevesinde kamu otoritesi verir oldu.
Bugüne kadar bu üç sistemin uygulanmasından elde edilen sonuçlara baktığımızda piyasa sisteminin kaynak tahsisi sorununu en doğru biçimde çözen sistem olduğunu, öteki iki sistemi uygulayan ekonomilerin de piyasa sistemine geçiş çabası içine girmesinden anlayabiliyoruz.
Zaman zaman piyasa ekonomisi uygulayan bazı ekonomilerde kumanda yöntemine geçiş eğilimleri görüldü. Örneğin Türkiye 1970’lerde böyle bir uygulamanın içine girdi. Bir yandan piyasa ekonomisi yürürlükte iken bir yandan da fiyat denetimleri başlatıldı. Devlet, Fiyat Kontrol Komitesi adı altında bir komite kurdu. Bu komite, fiyat artırmak isteyen özel kesim kuruluşlarının başvurularını inceliyor, onaylıyor, reddediyor veya değiştirerek kabul ediyordu. Bu uygulama yaygınlaştıkça başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye’nin her yerinde karaborsa ortaya çıktı. Türkiye bu uygulamaları 1980’lerin ortalarından itibaren terk ederek yeniden piyasa sistemine geri döndü.
Son zamanlarda Türkiye’de piyasa sistemine yine piyasa dışı yöntemlerle müdahale edilmeye başlandı. İlk bakışta piyasa serbest gibi görünmekle birlikte kamu otoritesi fiyatlara sözlü yönlendirmeler, polisiye önlemler ve idari cezalarla müdahale ediyor. Üstelik bu müdahaleler mal ve hizmet piyasasıyla da sınırlı kalmıyor, faizlerden kurlara kadar yaygın bir alanı kapsıyor. 1970’lerdeki Fiyat Kontrol Komitesi uygulamasına çok benzer bir uygulama olduğu için bir süre sonra bu baskılamanın karaborsaya dönüşmesi olasılığı oldukça yüksek.
Tarım ve hayvancılık politikanız yanlışsa ister istemez satış aşamasında müdahale etmek zorunda kalırsınız ve sistem zincirleme bozulur. Piyasadaki sıkıntıların fiyatlara müdahale yoluyla çözülmeye çalışılması yerine üretimin artırılmasına dönük önlemlerle çözülmeye çalışılması hem fiyat ve piyasa mekanizmasının zedelenmesini hem de karaborsa doğmasını önler.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş