Sayın FÖŞ hayat tecrübelerini aktardığı videoda uluslararası kurum raporlarının okunmasını özellikle salık verince, daha önce pek dikkat etmediğim, WEF (Dünya Ekonomik Forumu) tarafından yayımlanan 2019 Küresel Riskler Raporu’nu okumaya karar verdim.
(https://www.weforum.org/reports/the-global-risks-report-2019)
Raporun öne çıkan tespitleri çeşitli mecralarda habere konu oldu. Buna göre içinde bulunduğumuz yılda çevresel riskler (ekstrem meteorolojik olaylar, doğal afetler, insan kaynaklı çevre felaketleri ve iklim değişikliğine karşı önlem almada yetersiz kalınması) gerçekleşme olasılığı ve potansiyel etkisi bakımından 2019’a dair endişelerde başı çekiyor. WEF tarafından düzenlenen Davos forumuna katılımcıların 1.500 özel jetle iştirak etmesinin beklendiği dikkate alındığında sanırım iklim değişikliği ve çevre etkileri için endişelenmemiz gerekiyor. Raporda yer verilen risk başlıklarına tek tek değinmeyeceğim, bunun yerine dikkatimi çeken birkaç hususu yorumlamak isterim.
Raporun başında, son 10 yıla ait raporlardaki önemli risk başlıklarının gelişimi sunulmuş. Son 3 yılın olasılık bakımından zirvedeki riski ekstrem meteorolojik olaylar iken, son 3 yılın etki bakımından (doğal olarak) en çok korkulan riski kitle imha silahları. Burada son 10 yıla ilişkin olarak beni özel olarak ilgilendiren konu öngörülen ekonomik riskler oldu. Zira risk ölçüm yöntemlerinin ayrılmaz bir parçası, önceden öngörülen maksimum kayıpların/risklerin geriye dönük olarak test edilmesidir. Modelinizin sağlamlığına ilişkin böylelikle fikir edinebilirsiniz. Laf aramızda, Nassim Taleb’in kulakları çınlasın, hiçbir risk ölçüm yöntemi yeterince ve gerektiğince sağlam değildir. Geleceği bilmek kahinlerin işi, biz başımızı kuma gömmezsek yeter.
Rapordaki öngörüler elbette bir ekonometrik modele dayanmıyor, bir anketin sonucu bu öngörüler ve 916 katılımcının – dünyanın gidişatını öngörmesi beklenen insanların – beklentilerini yansıtıyor. Bu çerçevede ekonomik risklerin ilk 5 riskte kendine yer bulduğu yıllara baktığımızda:
- Olasılık bakımından 2009 ve 2010’da varlık fiyatlarının çökmesi ve Çin ekonomisinin yavaşlaması zirvede yer alıyor. 2012 ve 2013’te kronik mali dengesizlikler ikinci sırada. 2014 ve 2015’te ise işsizlik ilk 5 risk arasında kendine yer bulabilmiş.
- Etki bakımından ise 2009 ve 2010’da varlık fiyatlarının çökmesi ve globalizasyondan vazgeçilmesi zirvede yer alıyor. 2011-2014 arasında ise mali krizler ve sistemik finansal çöküş zirvede yer almış. 2009 ve 2010’da petrol fiyatlarında artış ve mali krizler yine ilk beşteyken, izleyen 4 yılda enerji ve tarım fiyatları oynaklığından da endişe edildiğini görüyoruz.
Özetle, etki bakımından, 2009 ve izleyen beş yılda ekonomiye ilişkin endişeler zirve yapıyor. Maviye (ekonomik riskler) boyanmış bir tablo var. Peki ne zaman bu öngörüler? 2008 krizinden sonra, bravo! Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. Dünyada kriz patlamış, olan olmuş ve aktörler ekonomik risklerden endişe etmeye başlamış. Risk yönetimi açısından bakıldığında, modelin çalışmadığını düşünmek yanlış olmaz sanırım.
Tablonun son 5 yılına, 2019 ve öncesine baktığımızda ise, iki istisna dışında ekonomik risk korkusu yok, mavilere de yer yok. Niye olsun ki, dünyada işler yolunda, S&P 500 zirvelerden zirvelere koşuyor, “senkronize büyüme” gerçekleşiyor. Gökte güneş varken yaklaşan bulutları görmezden gelmek kolay, çatıyı onarmak mı, niye zahmet edelim? Yeri gelmişken, senkronize büyüme sözü IMF’ye ait, bu kurumun en yeni raporu bilindiği gibi dünyada büyüme beklentilerini aşağı çekti. Türkiye’ye ilişkin beklentisi de bu çerçevede olumsuz, 2019’da bir resesyon öngörülüyor. Konuya ilişkin Uğur Gürses’in blog yazısını tavsiye ederim.
(https://ugurses.net/2019/01/23/imf-perde-arkasindan-bagirdi-resesyondasiniz/)
Özetle, rapora göre son beş yılda ekonomiye ilişkin endişelerin küresel riskler arasında kendine yer bulamadığını görüyoruz. Türkiye piyasasında riskten korunma araçlarını kullanmanın gerekliliği ancak riskler realize olduğunda, yani iş işten geçtiğinde, kur ve faiz krizi patladığında gündeme geliyor. Rapordan anladığımız küresel ölçekte de benzer bir eğilim var. 2019’da bir finansal kriz gelirse, sanırım 2020 için endişe etmeye başlar artık anket katılımcıları.
Son olarak, WEF raporunu kaleme alanlar tarafından öngörülen riskler bağlamında popülist para politikalarına da yer verilmiş. Yazarlar, merkez bankası bağımsızlığının sorgulanmasının, popülist politikacıların merkez bankası araçlarına müdahalesinin finansal sistemi tehlikeye atabileceğini belirtmiş. Türkiye’de de faiz oranlarının yüksekliği bağlamında çokça tartışılan konu, sanırım Donald Trump’ın Fed’e ilişkin yorumlarının da katkısıyla, raporda yer alacak kadar önemsenmiş.
Pek çok analiste göre, ekonomik riskler anlamında ticaret savaşları ve küresel büyümenin yavaşlamasına ilişkin endişeler 2019 için ön planda görünüyor. WEF raporundaki öngörüleri de bir kenara not edelim, seneye değerlendiririz.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş