Türkiye son dönemde ekonomik anlamda zor günler geçiriyor. Geçtiğimiz yaz ayında Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimlerinin ardından ülke ekonomimizde hasarların oluştuğu aşikar. Aslında ona hasar demeyip “aşırı ısınma” dersek daha uygun olacaktır. Bir bakıma aşırı ısınma sonucu görmezden geldiğimiz siyasi ve ekonomik noksanlıklar gün yüzüne çıkmış oldu. Bunun mesajları ise 2017–2018 aralığında karşımıza zaman zaman çıkmıştı. Burada, alınan kararlar yerine şunlar olsaydı şeklinde söylemeyeceğim. Tartışılan kararlar her reform içerisinde olabilir. Esas dikkat edilmesi gereken konu şudur ki, almış olduğumuz kararlar ve uyguladığımız esaslarla tehlikeyi ne kadar önleyebildiğimiz. Bu sorunun cevabını irdelemeye başladığımız anda doğru adımları atma eğilimine girebileceğiz.
Gelişmekte olan ülke piyasalarıyla kendimizi kıyaslayacak olursak ise durum son derece vahim. Kur bazında “Emerging Market” kategorisinde fiyat bazlı erime ilk göze çarpanlardan… Diğer yandan ileriye yönelik kur tahmini yapılması da bir o kadar güç. Emerging Market kategorisinde yer alan diğer ülkelere incelediğimde arada çok büyük temel farkın ortaya çıktığını görüyoruz. Mevcut ekonomik bozulmanın, tekrardan kompanse edilebilmesi için gerekli ekonomik argümanların kullanılması, doğru ekonomik modellerin oluşturulması gibi bazı temel taşların zaten olması gerekiyordu. Burada yapmış olduğumuz kronolojik hataların sonucunda sadece yaklaşan fırtınayı birkaç kilometre ötelemiş olduk ve rüzgar halen daha bize karşıdan beri yaklaşmakta.
Özetle mevcut gerçekleşmekte olan fiyatlamaların ağırlıklı olarak siyasi gelişmeler neticesinde oluştuğunu söyleyebiliriz (İç/Dış). Eğer konjonktür dalgaları böyle hareket ediyorsa bizim de ona göre hareket etmemiz ilk etapta piyasalardaki soğuk havayı dağıtmamıza sebebiyet oluşturacaktır. Hal böyleyken, siyasi ve ekonomik anlamda alınan/alınacak kararlardaki takınılacak istikrarlı duruş ise gerek iç gerek dış piyasa için kredibilitemizi olumlu yönde etkilemesi muhtemel olacaktır.
Ekonomik göstergelere bakarak biraz rakamlar üzerinde değerlendirme yapalım. CDS spreadinde eylül ayında 500 risk sınırının üzerinde seyreden primlerin, biraz biraz gevşemeye başladığını gördük. Piyasadaki anlık gelişmelere reaksiyon gösteren bu primlere, geçen hafta ki sakinleşme kokusu yetti diyebiliriz. 2014’te bu spread 184 seviyesindeydi ve yabancı yatırımcıların önemle baktığı bir gösterge olduğundan aradaki farkı bu yatırımcıların o günden bugüne katılım oranından çıkarabilmeniz mümkün. Yaklaşık 2 hafta sonra TCMB bankası toplantısı ve 31 Mart’ta yerel seçimler gerçekleşecek. Şuan için ülke içi kritik etkinlikler anlamında en yakın bu tarihlerde sınavlarımız olacak. Yurdışı analistlerin de 25 Ekim’de faiz artırımı beklediği toplantıdan gelecek sonuç bir önceki toplantı da artırılan faizin ne kadar arkasında durulduğu konusunda kredibilite açısında da oldukça etkili olacaktır.
Kur tarafında, matematiksel olarak 13 Ağustos tarihi bazlı fiyatlamalarda düşüşün olduğunu ve 30 Ağustos itibariyle de ana düşüş trendinin oluşarak bir nevi kanal oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fibonacci seviyesinin %50’sine denk gelen 5.81 bölgesine yakın seyreden fiyatlamalar için bu seviye destek olarak takip edilebilir. Fiyatlamaların bu seviyenin altına sarkması durumunda 5.75–5.70 aralığı gündeme gelebilir. Olası yukarı yönlü hareketlilikler için ise düşüş kanalanın kuvvetli bir kanal görünümü hissettirdiğinin altını çizmekte yarar var. 5.90–6.00 direnç noktaları takip edilebileceği gibi 6.00 psikolojik hattının kırılması yukarı hareketliliği hızlandırabilir.
MELİH KOPUZ
STRATEJİST
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş