1) Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu düşürmesi Türkiye’deki yatırımları olumsuz etkilemiştir. Durumu daha iyi anlayabilmek adına şu örneği verebiliriz. Bazı ülkelerdeki fonlar başka bir ülkeye yatırım yapmak için 3 büyük kredi kuruluşunun ( Moody’s, Fitch ve S&P) en az ikisinin yatırım yapılabilir notunun verilmesi gerekiyor. Bu 3 büyük kredi kuruluşunun Türkiye için verdiği son notlar şu şekildedir;
- Moody’s 17.08.2018’de Ba2’den Ba3’e düşürdü ve not görünümünü durağandan negatife çevirdi.
- S&P 17.08.2018’de Türkiye’nin yabancı para cinsinden değerini BB-‘den B+’ya düşürdü. Görünüm durağan olarak teyit edildi.
- Fitch 13.07.2018’de BB+’dan BB’ye düşürdü, görünümü ise durağandan negatife çevirdi.
2) CDS piriminin artışı
CDS bir ülkenin ya da şirketin ihraç ettiği borç senetlerini vadesi geldiğinde ödeyememesi riskine karşılık alınan bir sigortadır. JP Morgan tarafından ortaya çıkarılmıştır. CDS yatırımcıların dikkate aldığı önemli bir yatırım verisidir.
Türkiye 2018 Ocak ayında 155 seviyerinde olan CDS primi Eylül ayı içerisinde 574 seviyelerini görerek yaklaşık olarak 4 katına yakın bir artışla Türkiye’nin tüm zamanların rekor seviyesine yükselmiştir.
Birkaç ülkenin CDS primlerine bakarak Türkiye’nin durumunu anlamaya çalışalım. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu kırılgan beşli ( Bu kavramı Morgan Stanley ortaya atmıştır) içerisinde yer alan Brezilya’nın CDS primi 280.40. Uzun zamandır ekonomik dar boğazda olan Yunanistan’ın 317,43. İtalya 238,76 , Rusya 177,22 , Japonya 53,33 , İrlanda 19,99 , Almanya 10,77. ( Rakamlar Eylül ayı itibariyle yazılmıştır)
Cds priminin yüksek olması riskin fazla olduğuna işarettir ve kredi notlarının düşürülmesi cds primlerinin artışına neden olmuştur.
Cds primlerinin artışı yabancı sermayenin girişini olumsuz etkileyerek sıcak paranın girişini zorlaştırmıştır. bu da dözin azalıp TL’nin bollaşarrak değer kaybetmesine neden olmaktadır.
3) Spekülasyon
Spekülasyon yasal bir işlemdir. Güçlü spekülatörlerin fiyatlar düşük seviyelerdeyken ellerindeki TL’yi dövize çevirip, dövizde kalmaları piyasada dövizin azalıp TL’nin değer kaybetmesine neden olmuştur. Bu güçlü spekülatiff saldırıların TL’nin dolar karşısında geldiği tarihi zirvede büyük etkiye sahip olmuştur.
4) Manipülasyon
Yasa dışı bir faliyettir ve suçtur. Aslı olmayan bir bilgi ya da söylenti yayarak yatırımcıları yönlendirmeye çalışmaktır.
5) Yerel paraya yönelik panik atak
Kurların aşırı oynaklık gösterdiği durumlarda hane halkı ve kurumlar bu süreçten zarar görmemek ve kazanç sağlayabilmek adına ellerindeki TL’yi satıp döviz almışlardır. Hatta bir takım hane halkı ve kurumların TL kredi borçlanarak döviz alımı yapıp kur artşından kazanç sağlamaya çalıştığına dair duyumlar alınmıştır.
(“Yerel paraya yönelik panik atak” terimi Mahfi Eğilmez’in “Kendime Yazılar” adlı bloğundan alınmıştır. )
6) Amerika ile içerisinde bulunduğumuz süreç
Amerika ile içerisinde bulunduğumuz süreç bir ticaret savaşı değil tamamen politik nedenlere bağlı politik bir süreçtir. Bu durumu kısaca açıklayalım.
TÜİK verilerine göre Amerika, Türkiye’ye 12 milyar dolar mal satarken, 8,7 milyar dolar mal satın alıyor. 3.3 milyar dollar kazançlı çıkıyor. bu verilere göre Amerika’nın, Türkiye’ye ticaret savaşı açması için hiç bir sebep yok çünkü şuanki ticarette Amerika zaten ticaret fazlası vermiş oluyor. Amerika, Çin gibi ticaret açığı verdiği ülkere karşı ticaret savaşı açmıştır. Amerika ile Türkiye arasındaki süreç bir ticaret savaşı değil politik nedenlere bağlı bir süreçtir. Bu süreçte Türkiye’ye karşı politik algı oluşturarak Türkiye’ye yaptırım uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu durum piyasalarımızı da yakından ilgilendirmektedir. Diplomatik ilişkilerle durumun çözülmesi durumunda ülke ekonomisine pozitif dönüşler sağlayacaktır.
7) Ekonomi politikasının etkinliği
Yukarıda bahsettiğimiz sebeplere bakınca;
- Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi
- Cds priminin artışı
- Spekülasyon
- Manipilasyon
- Yerel paraya olan panik atak.
- Amerika ile içerisinde bulunduğumuz süreç
gibi etkenlerin oluşu uygulanan para ya da maliye politikasının etkin olmadığına
işarettir.
Ekonomi politikasının etkinliğini artırmak için neler yapılabilir?
Türkiye’nin şuanda kısa, orta ve uzun vadeli köklü reformlara gitmeye ihtiyacı bulunmaktadır. Faiz oranlardaki artış kısa vadeli piyasaya nakit akışı sağlayabilir fakat tek başına bir çözüm değildir. Bu durumu ağır yaralı bir hastaya ağrı kesici verilmesine benzetilebilir. Kısa sürede rahatlatıcı etkisi olacaktır. Fakat hastaya doğru teşhis konup tedaviye başlanmaz ise, faiz artışı sıkı maliye politikalarıyla desteklenmez ise, ağrı kesicinin etkisi, faiz artışındaki rahatlama, bir süre sonra sona ererek bütün etkinliğini yitirecektir. Sık sık alınan ağrı kesicinin artık vücuda atki etmemesi ve hatta zarar vermesi gibi, sık sık alınabilecek faiz artışlarıda ekonominin dengesini daha da bozacaktır.
Vergi oranlarında yapılacak düzenleme kısa ve orta vade de yatırımcılara ve hane halkına satın alma içgüdüsü sağlayabilir. Özellikle aslında bir kereye mahsus ortaya çıkmış olmasına rağmen sürdürülen ÖTV vergilerinin ortadan kaldırılması ya da daha makul seviyelere çekilmesi piyasalarda hareketliliğe neden olacaktır.
Uzun vade de yapılacak reformlar sadece ekonomik anlamda olmayıp şunları sıralayabiliriz;
- Milli gelir içerisinde ar-ge çalışmalarına ayrılan pay artırılmalı
- Eğitim sistemi yeniden düzenlenmeli
- Okullarda yazılım ve kodlamanın zorunlu ders olmalı ve yaygınlaşmalı
- Hukuk sisteminin güvenilirliği artırılmalı
- Kurumlar bağımsız olup bağımsız kuruluşlarca sıkı denetlenmeli
- Yeni yatırım teşvikleri
- Teknolojik alt yapının artırılması
- Yeni iş alanlarının teşviki
- İthal girdi yerine yerli üretimin teşviki
- Kayıt dışı ekonomininn kontrol altıına alınması
- Tamamen yerli kaynaklardan oluşan ihraç artışı.
Not: Bu yazıda Mahfi Eğilmez’in “Kendime Yazılar” adlı bloğunda faydalanılmıştır.
MURAT MAHMUT AYKUT
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş