Borç çevirme tuzağında kıstırılan başkalarına sermaye olur.
Türkiye ekonomisi memelerini yeterince sütle dolduramıyor, o yüzden gözden düştü, o yüzden borç çeviremiyor.
En büyük mesele borç vericilerin gözüne girmektir ve bunun için merkez bankasının[1] özerkliği kesinlikle tartışmaya kapalı (ve tam) olmalıdır.
Hiçbir istisna olmaksızın tüm sosyal yapıların tek sosyal unsuru birey olduğu için bireysel irade özerk olamadığı sürece toplumu oluşturan (devlet de dahil) hiçbir yapı açıkça özerk olamazken sadece merkez bankasının özerk olması demek aslında merkez bankasının tümüyle para piyasalarına bağlanması ve ona uygun hareket etmesi demektir.
Güneş sistemini oluşturan olgular birbirini etkiliyor olsa da esas belirleyici olan nasıl ki dev kütleli güneştir, piyasaları oluşturan -Japon ev kadınları gibi cici veya değil- bütün sosyal unsurlar birbirlerini etkiliyor olsa da piyasaları belirleyen esas güç aynen dev bütçeli merkez sermayedir.
Bu durumda demek ki merkez bankasının özerkliğinden kasıt en büyük para kurumunu (merkez bankasını) en büyük para kuvvetinin (merkez sermayenin) belirleyiciliğine -borçlanma politikası gereği- emanet etmektir.
‘Büyük balık küçük balığı yutar’ hikâyesinin cansızdaki aslı olan ‘büyük kütle küçük kütleyi belirler’ hikâyesine uygun şekilde TCMB kelimenin tam anlamıyla merkez sermayenin yörüngesine girmelidir ki borç vericiler Türkiye’ye güvenebilsin.
Aslında bu bir koşul sayesinde normal bir ülke uygun şartlarda borç bulabilir ama Türkiye normal değil. Daha kendini yönetebilecek erginliğe ulaşamadığı için saçma sapan şeylere boşa para harcamak gibi bütün spekülatörlerin ikrah ettiği arsızlıkları var.
Borç harcanmaz, işletilir.[2]
Merkez sermaye biraz para görünce yoldan çıkan Türkiye’ye vaktiyle Derviş’i muhasebeyi düzgün tutsun diye göndermişti.
Zaten bir çimdik bir şey olan cumhuriyetin kazanımlarını yiyip bitirmekle yetinmeyip üstüne cumhuriyeti de yemeye başlayan laikçi Sünni erkeklerin (saray Sünniliğinin) ta Sultan Mehmet’le başlayan yüzlerce yıllık alışkanlığı gereği katlettiği zaten kendi gücünün adayları olduğundan -yani her düşkün gibi nesiller boyu kendi kendini zayıf düşürmesinden- dolayı zar zor ayakta durabilen bir zavallıya dönüştüğünü bilse de merkez sermaye bu soytarıların bu kadar hızlı döküleceğini ve bu işten mezhepçi Sünni erkeklerin (kasaba Sünniliğinin) -kendi Fetöcü ajan kadrolarının çıkarına olacak şekilde- zaferle çıkacağını öngöremediği için Derviş boşa düştü.
Sosyal demokrat Derviş geri alındı ve yerine dini bütün Şimşek keşfedilip gönderildi.
Merkez sermayenin incelikli devşirilmiş intizamlı bir askeri olan Şimşek var gücüyle çabalıyor ama sözünü dinletemiyor.
Zaten pek güvenemedikleri kırılgan Türkiye’ye borç vericiler o yüzden artık hiç güvenemiyorlar.
Bu sefer (Şimşek mi devam eder, yoksa yeni bir isim mi -Acemoğlu vb.- gönderirler – ekonomi bakanı kisvesi altında mı olur ya da başka oyunlar mı kurarlar o ayrı mesele ama) her kim merkez sermayenin Türkiye’deki temsilcisi olacaksa bütçe konusu tümüyle onun hükmü altında olmalıdır.
Türkiye’nin başkanı seçimle gelebilir ama paranın başkanı merkezden atanmak zorundadır, çünkü para Türkiye’nin değildir.
Halkın parasıyla her çeşit sapıklık toplu halde yapılabilir, ona kimse karışmıyor ancak… piyasalara ait tek bir kuruşa dahi asla zeval verilemez.
Borç verici (haklı olarak) böyle buyurur.
Sadece ekonomi değil Türkiye hiçbir konuda kendini yönetemiyor, çünkü o kalifiyede bir siyaset işgücü yetiştiremediği gibi bu durum diğer bütün işgücü türlerini de baskılayarak bozuyor.
Kendini yönetemeyene o zaman… IMF?
IMF demek ekonomide yanaşık düzen eğitimi demektir.
IMF demek paso dayak, paso aşağılanma demektir.
Özellikle Türkiye için IMF demek usta birliğinden acemi eğitimine geri gönderilmek demektir – daha şiddetli dayak, çok daha şiddetli aşağılanma…
Tamamıyla acı ve aşağılama üstüne kurulu bir eğitim sistemi…
IMF geçmişte başkanlığını yapan erkekçe rezil bir kadının ağzından ‘asgari ücreti indir’ şeklinde reçete bile önermiştir.
Askeri vesayet zamanı askeri cezaevini bilen onu asla unutamayacak kadar iyi bilir… bir de bir kez kurtulmuşken bir ikinci kez aynı askeri cezaevine düşmek var ki o ne anlatılır ne de yaşanır.
Bir kez kurtulmuşken bir ikinci kez IMF manyağının eline düşmek mi?
…
Ama Türkiye’ye hava hoş… oyunlarında bile peşkirle, sopayla birbirini döven bir çıngın ülke… hiçbir şey sökmüyor allahsıza…
https://yadi.sk/i/XTKnrtoY3Uw385
[1] Merkez bankası -sömürülen ülkeler özelinde- genel bir ifade olarak kullanılmıştır, yoksa merkez bankalarının işlevselliği başka başkadır. Örneğin FED ne özerktir ne de piyasalara uyar, tam aksine tek görevi açıkça -para mafyası adına- (küresel) piyasaları düzenlemektir ve özerk bir görüntü vermesi de özerklik örneği göstererek ve öncü görünerek böylece söğüşlenen ülkenin borçları çevriliyorken yerel merkez bankasını krize düşmeyecek şekilde güdebilme stratejisinin bir gereğidir.
[2] Kazançlı işletilemiyor ise o borç -daha fakir bir duruma düşmeden- asla tümüyle geri ödenemez. Diğer yandan kazanç düşünülemeyecek derecede (örneğin çocuğun tedavisi için) elzem bir ihtiyaç ise öyle bir kredi zaten bulunamaz. O koşulda ancak -yardım gecesi düzenleme ya da medya yoluyla- dilenerek belki bir çıkış bulunabilir.
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş