Piyasaların iteklemesiyle, Saray’ın izniyle ancak faizleri artırmak zorunda kalan, enflasyonu boşlamış, ürkek bir Merkez Bankamız var ne yazık ki. Zayıflamış devletin kurumsal yapısının çökmesinden bu banka da nasibini alınca…
Halbuki, elin Merkez Bankaları öyle mi? Diplerde seyreden enflasyonları var, yükseltmek de istiyorlar, ona rağmen enflasyonun korkusu dahi bu ekonomilerin merkez bankalarını önlem almaya itebiliyor. Enflasyon zıvanadan çıkmadan önlem amaçlı, gıdım gıdım da olsa faiz artırımları yapıyorlar.
Bizim Merkez’de enflasyonla mücadelede “Saldım çayıra Mevlam kayıra” yaklaşımı hakim. “Yaz gelecek, çiçekler açacak, kuşlar cıvıldayacak” tadında, temenniden öteye gitmeyen enflasyon raporları sunuyor. Neymiş, mevsimsellikle domates-patlıcan fiyatları düşer, bu da manşet enflasyonu aşağı çeker bir süre. Ya çekirdek enflasyonu, ya fiyat katılığı?..
Faizlerin bir miktar artırılmasıyla hatırı sayılır bir kur gevşemesi olsa bile, zamları geri çeken ya da fiyatları sembolik te olsa düşüren işletmeci-ticaret erbabı pek görmedim ben. Fiyat katılığı “Nasıl olsa müşteri bu fiyatlara alıştı” fırsatçılığıyla yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Ticaret ahlakı konusunda sorunlu, ekonomi biliminde biraz cahil olsa da döviz artışını fiyatlara yansıtma konusundaki ticari zekası yüksek esnafımızdan bunun aksini beklemek fazla saflık zaten. Bu sosyolojik gerçeği bilmiyor mu, ya da hesaba katmıyor mu Merkez Bankası?..
Ha, bir de bu enflasyon raporlarında Şener Şen’in bir filmindeki “hele bi sor niye” repliğini çağrıştıran ‘yüksek enflasyon bahaneleri’ var tonla…
Merkez’in faiz silahını çekmeye iten döngü hiç değişmez. Lira %10-15’lik gayri-resmi kısmi bir devalüasyon yer, döviz kuru artmaya devam edince maliyet kökenli enflasyona baskı yapar, sonunda tüketici manşet ve çekirdek enflasyona yansır. Merkez’den hala tık gelmez. Bu kez enflasyon-döviz kuru sarmalı baş gösterince, Merkez lutfedip (!) faiz artırır. (daha doğrusu Saray’ın ekonomi yönetimi dolarizasyondan tırsmaya başlayıp Merkez Bankasına izin verir) Ama yukarıda değindiğim fiyat katılığından ve fiyatlama davranışındaki bozulmadan ötürü iş işten geçmiştir…
Gelelim Merkez’in ağzından hiç düşürmediği ‘sıkı para politikası’na. Ne kadar sıkı? En sonki PPK toplantısında işgören GLP faizinde beklentilerden fazla bir artışa gidilip %13,5’a yükseltildi faiz. Yabancı sıcak paracılar gözünde bakacak olursak; (ki, tasarruf açığımız var, mecbur yabancıların eline bakmak durumundayız) Fed politika faizi %1,75, üzerine %10,25’lik yıllık TR enflasyon oranını ekleyin, bir de en az %1.5-2’lik ülke risk primini (cari açık, dış borç stoğu, jeo-politik riskler) de katınca TCMB’nin kuru baskı altında tutması için uygulaması gereken minimum faiz oranı %13,5-14 gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Üstelik GLP ile %13,5 oran uygulanmış değil halen. Ortalama ağırlıklı fonlama maliyeti %12,75 bugün itibariyle.
Öyle ya da böyle, bir şekilde serbest piyasa rasyonel faizlerini kendisi belirliyor zaten. Bono faizleri %14,20’lerde, 3 ay vadeli TL (tezgahaltı) mevduat faizleri yıllık %13,8’lerde geziniyor. ABD 10-yıllık tahvil faizlerinin %3’ü aştığını da göz önünde bulundurursak, bu oranlar üstüne atlanacak kadar oha’lık değil.
Asıl görevi fiyat istikrarı olan bir merkez bankasının bastığı paraya güvenip te elinde tutan bir yurttaşın, küresel enflasyon yerlerde sürünürken ülkede enflasyonun çift hanelere demirlemiş olmasını seyretmekle yetinen ‘sıkı’ bankaya, Adanalı ergen zibidilerin argo lafı olan “ne bakıyon lan gevşek!” demek geliyor içinden!..
0 adet yorum
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız
Giriş