Bu yazı, Haruki Murakami’nin Yaban Koyununun İzinde romanının (Doğan Kitap 2008 baskısı) 144. sayfasından alıntıdır.
“Dünya o kadar basit ki. Bu konuda hiç yanlışım yok. O halde, dünya ta ezelden beri böyle basit mi olagelmiştir? Hayır, başlangıçta dünya kargaşaydı ve kargaşa basit değildi.”
(…)
“Şu sırada şu malikanede yaşlı bir adam ölümle pençeleşmekte. Beyninde dev bir ur var. Kocaman… Sadece bekleyip onun ölümünü seyretmek zorundayız. Bir hafta sonra ya da bir ay sonra, kimse ne zaman olacağını söyleyemiyor.
Onun ölmesinde şaşılacak bir şey yok. Yaşlı bir adam, hastalığı belli. Acayip olan şey, onun bu kadar süre yaşayabilmesi.”
Her neyse, patron olarak adlandırılan bu yaşlı adam, gençliğinde bir süre ceza evinde kalmış sağ(cı) bir eylemciymiş; samuray kılıcını her an çekmeye hazır, ateşli bir delikanlı; muhtemelen okumayı sevmeyen ama güçlü bir hatip olan bu adam kişisel çekiciliği, sağlam bir ideolojisi, konuşma ve söylediklerine inandırma ustalığı, siyasi önsezisi, kararlılığı ve her şeyin üzerinde de yığınların zayıflığını kaldıraç olarak kullanıp toplumu gütme yeteneği olan biriymiş…
Gerçi sağcı bir düşünür olarak kuramları da dünya anlayışı da çok aptalcaymış ama bunun pek bir önemi yokmuş o zaman. Esas sorun bu kuramların ve bu anlayışa inananların nereye dek örgütlenebileceğiymiş. Bunun için seçtiği yol sapa bir yolmuş, gölge bir yol…
Bir krallık kurmuşlar. Güçlü bir yeraltı krallığı… Her şeyi içine koymuşlar. Politika, maliye, haberleşme, bürokrasi, kültür, aklınıza gelebilecek her türlü şeyi… Bunlara düşman olan öğelere bile boyun eğdirilmiş. Yerleşik düzenden tutun da düzen karşıtlığına varana kadar her şeye boyun eğdirmişler. Bu boyun eğenlerin pek azı oyuna getirildiklerinin farkına varmış. Kısaca, kendilerine oldukça karmaşık bir örgüt yaratmışlar. Patron bunların tümünü tek elden meydana getirmiş. Sanki Patron dev bir geminin dümenindeymiş ve gemiyi o yürütüyormuş. Eğer gemi batarsa, yolcularıyla filan, hepsi denizin dibini boylar gider de kimsenin ruhu bile duymazmış.
Yine de bu örgütün sınırları varmış. Yani, kralın ortadan kalkması… Kral ortadan kalkarsa ya da çekip giderse krallık çöker. Anlıyorsunuz ya, krallık tek bir adamın dehası tarafından kurulmuş ve sürdürülmüş… Patron ortadan kaybolacak olursa, her şeyin sonu gelecektir, çünkü bu örgüt bir bürokrasi değil, doruğundaki bir zekâ tarafından çok iyi kurulmuş bir makineymiş. Patron’dan sonra işin başına geçecek kimse yok. Örgüt dağılacak, görkemli bir saray yerle bir edilip bir toplu konut mahallesine dönüşecek…
Kabataslak bir bölünmeyle bu örgüt iki bölümden oluşmaktadır. Öteki bölümler bir şey ifade etmemektedir. Önde gelen bölüm, “irade”dir ve onu arkasından destekleyen bölüm ise “kazanç”tır. İnsanlar Patron’dan söz edince sadece “kazanç”ı düşünürler. Ve Patron gidince de insanların pay isteyecekleri şey sadece “kazanç” olacaktır. “İrade”yi kimse istemez, çünkü onu anlayan yoktur. “İrade” ya öylece aktarılır ya da öylece yitirilir.
Dr.ilknur üner
Paylaşım için çok teşekkürler.Çok keyif alarak okudum.Kitabı çok merak ettim.Bu kitabı atlamışım.(cahilliğimi mazur görün) Kitabın konusunu da okuyunca okunacaklar listeme bir kitap daha eklendi.Acaba ben de sürekli resmini koyduğum bir eşek var onu aramaya mı çıksam ?Eşeğin peşindeki acemi finansçının makus kaderi felan diye bir kitap mı yazsam?Saygılar(koyun da sevdiğim br hayvandır etinden sütünden yününden her yönüyle insanlara faydalıdır.Keşke her insan koyun kadar faydalı olabilse ya da keşke bazı insanlara koyun diyerek hakaret için kullanılmasa )