İkinci dünya savaşı öncesinde Alman halkı, doğu mitolojilerinin sağladığı bir altyapıyla savaşa hazırlanıyordu. Himler bu mitolojik ögelerden birisiyle, “Bagawat Gita” ile, özellikle yakından ilgilenmişti.[1] Çünkü bu mit, bireyin öldürme arzunu serbest bırakan psikolojik bir zemin hazırlıyordu. Bagawat Gita miti, isteksiz bir savaşçının, kendi iradesine rağmen daha üst bir “iyi” için tüm akrabalarını katlettiği bir hikâyeyi anlatmaktadır. Zizek dayı da bir konuşmasında bu konuya dikkat çekmiştir. Bagawat Gita’da teolojik eksenli bir dava bulunmaktadır. Ve tanrı, savaşçıya bu dava uğruna öldürmesinin hoş karşılanacağını ifade eder.
Gustave Le Bon, Kitle (ya da Kalabalık) Psikolojisi adlı bir eserinde, kalabalık bir ortamda yaşanmasından ötürü bireyin kitle içerisinde karşı konulmaz bir güce sahip olduğu duygusuna kapılması ve böyle bir duyguyla kendini bir takım koşullanmış isteklerin eline teslim etmesini, kitlesel hareketlerin esaslarından birisi olarak tanımlar. Birey, kötüyü bir yatkınlık olarak benimser ve kitlesel bir sorumsuzlukta kendini kaybeder.
Le Bon’a göre, kitleler telkine (hipnoz) yatkındır. Kitle içerisinde telkin, bulaşıcı bir hastalık gibi insandan insana geçerek yayılır. Hipnoz altındaki kitlenin içerisinde hapsolmuş bireyin kişiliği kaybolur; kendi iradesi ve ayrım gücü ortadan kalkar; tüm duygu ve düşünceleri hipnozitörün belirlediği yöne ilerler. Kitle içerisinde hareket eden bireyin aklı melekeleri yavaşlar ve zayıflarken, duyguları ve onların belirlenimindeki güdülenmeleri alabildiğince güçlenir. Kısacası insan, kitlesel hezeyan içerisinde istem gücünden yoksun bir otomata dönüşür.
Örgütlenmiş bir kitleye katılan birey, insanın uygarlık merdiveninden gerisin geriye inmeye başlar. Yalıtık durumda benimsemiş olduğu erdemler silikleşirken kitle içerisinde bir barbara dönüşür. İçinden geldiği gibi hareket eder, vahşileşir, coşkulara ve yiğitlik gösterilerine kaptırır kendisini…
Kitleyi etkilemek isteyen kimsenin, (ya da liderin) elindeki nedenleri bir mantık süzgecinden geçirmeye ihtiyacı yoktur; işi alabildiğine güçlü imgelere dökmek, abartmaya kaçmak ve sürekli aynı şeyi yinelemek amaca ulaşılmasını sağlar. Kitle, neyin gerçek neyin düzmece olduğuyla da ilgilenmez, illüzyonlara kucak açar ve kendisinde büyük bir gücün saklı olduğu inancıyla yaşar. Dolayısıyla, otoriteye inançla bağlı bir ruh durumu vardır. Güce saygı duyar, bir çeşit güçsüzlük olarak baktığı nezaket ve iyiliğin etkisinde kalmaz. Üstün kişilerde aradığı şey, güçlülük, hatta zorbalıktır. Egemenlik ve baskı altına alınmayı, efendisinden korkmayı ister.
Kitlenin ahlakı nedir diye soracak olursanız; kitle bireylerinin bir araya gelmesiyle tüm kişisel tutkuların silinip gittiği ve kadim bir kalıntı olarak insanın ruhuna derç edilen tüm acımasız, hoyrat ve yıkıcı iç tepilerin doyurulmak üzere serbest bırakıldığını düşünmek gerekir.
Kitlenin sloganlarına ve söz ortaklığına mantıksal neden ve kanıtlarla karşı çıkılamaz. Liderlere de, zaten, ağırlık kazandıran şey yobazca inandıkları düşünceleridir. Lider, bu yobazca düşünce yapısı ve ruh halini kendisine prestij olarak nitelediği mistik ve karşı durulmaz bir otorite kaynağı olarak görür. Ayrıca, presitij sürekli bir biçimde hayret ve saygı uyandıracak semboller inşa ederek yaşatılmaya çalışılır.
[1] https://www.quora.com/Which-translation-of-Gita-did-Hitler-Himmler-and-other-Nazis-read
Dr.ilknur üner
Tespitler müthiş.Nefis bir yazı olmuş.Elinize sağlık