“Fransa aşırı sağcılığa (neye-kime göre aşırı) prim vermedi, sağduyu kazandı” falan… Nasıl kazansın! Özellikle Almanya, Fransa, İngiltere gibi büyük Avrupa ülkelerinin seçmenlerinin neredeyse yarısı göçmen zaten! Hele Fransa’da 50’ye yakın etnik köken var! Nüfusunun %40’ı da göçmen.
Avrupa etnik yapı bakımından zaten bölünmeye uygun. Yakın tarihte Yugoslavya ve Çekoslavakya’nın bölünmesi bunun en canlı örneği. Avrupa Siyasi Haritasını önünüze koyun. Yüzölçümüne göre ülke sayısı en çok olan kıta Avrupa. Bir de son yıllardaki Suriye iç savaşı nedeni ve bahanesiyle uğradığı mülteci göçü var ki, işin tuzu biberi oldu adeta. Bu yeni müslüman ağırlıklı göçmen kitlesinin Avrupa’ya entegre olması için belki bir yüzyıl gerekecek.
Zamanında Avrupa’nın kendi öz halkı göçmen istilasının tehlikesini pek önemsemedi. Ülkelerinin demografik yapısı daha da mozaikleşti. Terör, işsizlik, suç oranlarında artış, toplumsal huzursuzluk hissedilir ölçülere çıkınca, tabi haliyle aşırı sağ bir iktidar çıkması için seçimlerden medet ummaya başladılar.
Brexit kararının ezici bir çoğunlukla çıkmaması ve Avusturya, Holanda Fransa seçimleri bize Avrupa’da İslamofobi’nin sanıldığı kadar ciddiye alınmadığı sonucunu değil, göç ve mozaikleşmenin ulusal refleksleri onarılamayacak ölçüde felç ettiğinin gerçeğini göstermiştir. Yoksa hangi aklı başında Avrupalı yanı başında cereyan eden kamyonlu, bombalı terör saldırılarına, yılbaşı gecesi toplu tacizlere, tecavüzlere karşı olarak böyle cılız bir tepki göstersin?..
Avrupa’daki etnik grupların bizdeki gibi bölücü-yıkıcılığı desteklediği sonucu çıkarılmasın sakın. Bu tehlikelere karşı bir Fransız, bir İngiliz, bir Alman kadar duyarlı değil, hatta belki de pek umursamıyor olabilir. Onlar için önce ekonomik çıkar gelir. Ortak ulusal değerleri taşımayan ‘ben merkezci’ bireylerin yaşadığı bir toprak parçasından ulusal refleks çıkmaz.
Her ne kadar Avrupa’daki son üç seçimde ‘korkulan’ olmasa da, küreselleşme/AB karşıtlığı-ulusalcılık-(aşırı) sağcılık eğiliminden rahatsız olanlar, uzun vadede işi sağlama almak için Avrupa’ya göçü daha çok teşvik edeceğe benziyor. (Tıpkı Türkiye’deki bilindik etnik yapı yetmemiş olacak ki, ilerde ülkenin geleceğini dinamitleyecek 3 milyon Suriyeli’nin kalıcı olarak sokulması gibi…) Çünkü önemli bir ivme yaptı. Daha çok göçle bu refleksin kafasına iyice vurulması gerek…
Yeni yetme Macron’u Fransa’nın başına getirmek için el bebek gül bebek yetiştirip getiren perdenin arkasındaki Rothschild olunca, resim yerli yerine oturmaya başlıyor zaten…
Avrupa’nın sonu ortadoğulaşma-müslümanlaşma… Son yıllardaki Avrupa’nın maruz kaldığı mülteci istilası, en az tarihteki Kavimler Göçü kadar tarihin akışını değiştirecek ölçüde önemli bir tarihi olay. Avrupa’nın batışını planlayan gerçekten birileri olsaydı (ya da varsa), bu iş için Avrupa Birliği projesinden başka dahiyane bir proje olamazdı. Tek çatıda koca bir kıtayı yönetmek, yönlendirmek daha kolay…
Avrupa’nın mülteci akınına karşı tampon ülke olarak gördüğü Türkiye zaten çoktan (… bir tabir kullanacaktım ya, neyse…) ortadoğulaşmış durumda, gerek demografik yapısıyla, gerekse ülke yönetimi şekliyle İslamlaşarak… Neyin tamponu, neyin sibobu?..
“Avrupa, geçmiş yüzyılda sömürdüğü ülkelerin intikamına maruz kalıyor” diye ellerini ovuşturanlar vardır elbet. Şimdiki Avrupalı neslin suçu ne peki, Dünya Devletinin hizmetkarı olarak seçilmiş kaypak siyasetçileri bu geniş kitleden ayrı tutarsak?..
atalip
Selim bey, yazınız gerçekten güzel yazılmış ve güzel de düzenlenmiş. Genellikle distopik, karanlık bir gelecek beklentiniz olduğunu daha önceki yazınızdan biliyorum.
Son paragraftan başlamak istiyorum. O paragraf içimizde yaşayan, işe giden, ev baka, sorumluluk üstlenmiş, çoluk çocuk sahibi ve hatta yönetimin tepesinde bulunan kişilerinde bir kısmı tarafından paylaşılıyor olması başlı başına bir talihsizlik. Bir ülkede karışıklık çıkmasının günümüzün dünyasında domino gibi yayılıp başka bir ülkeyi de etkilemesi o denli kolay ki, sınırlara duvar örmek buna çare olmuyor. İnsanların sevinçlerinden mutlu olup, ıstıraplarını ise paylaşıp azaltmak varken, tersini yapmak hiç anlaşılır değil. Komşunun evi yanarken oh olsun demek o kadar yaygın ki, artık utanmadan yüksek sesle bile söyleniyor
Avrupa ile bir takım güçlerin uğraştığı, onu çevrelemek, etkisini kırmak istediğini ben de düşünüyorum. Ancak bunu Avrupa’yı bir birliğin içine sokarak değil, tam tersine kurmak istedikleri birliği parçalayarak yapmak istediklerini sanıyorum. Doğusundaki Ukrayna krizi, Güney ve Güney Doğusundaki genellikle Arap ülkelerinin yaşadığı krizleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Hatta bugün Türkiye’nin yaşadığı ve on yıl öncesi hayal edilemeyecek olaylar bile bu çerçeveden değerlendirmelidir diye düşünüyorum. Avrupa’nın Türkiye’nin dayılanmasına ve Avrupa değerlerine ters eylemlerine bu derece az tepki vermesinin de altında onların bir kısmının bunu bildiği duygusu uyandırıyor bende.
Siz de yazınızda değindiğiniz için bende bizimle paralellik kurarak bir değerlendirme yapmak istiyorum müsadenizle. Fransa seçimleri gösterdi ki gerçekte yüzde otuzun altında, yüzde 26 gibi bir destekle ülkenin yönetimini almak mümkün. İki turlu seçimler bir meşruiyet yaratıyor gibi görünse de aslında çok büyük de bir tehlikeye yol açıyor görünüyor. Normalde hiç bir zaman toplumun çoğunluğunca onaylayamayacağı iki siyasi görüşün ikisi de çok parçalı bir yapıdan dolayı birlikte ikinci tura kalsalar ne olurdu? Bunun yaratacağı sakıncalar ülkemiz için sanıldığından da yakın gibi geliyor bana ve bizde yarı başkanlık değil, check-balance tutmayan bir başkanlık varken bir de.
Sizin de yazıda belirttiğiniz gibi Avrupa çok kültürlü bir yer ve metrekareye Dünya’nın diğer bölgelerine nazaran daha çok devlet düşüyor. Bir iki yapay, ama yine de denge için oluşturulmuş devleti saymazsak yine de Dünya’nın en gerçek devletleri de bu kıtada hüküm sürüyor. Dünya’nın etnik temelli bir çok devleti bile tam bir devlet olamamış iken bu ülkeler tam birer devlet gibi, hem tüm yaşamsal organlara hem de bu organları benimsemiş insan sermayesine sahipler. Aşırılara sahip çıkmamış olmaları tam da yaşadıkları tarihin kendilerini götüreceği noktaları tarihte acı bir şekilde tecrübe etmelerinden kaynaklanıyor. Almanya ve Fransa savaştıklarında olacakları biliyor ve kıtada artık bir savaş istemiyorlar. AET’den AB’ye evrilen yapıyı kuranları aslında tebrik etmek gerek, vizyonları kıtadaki çatışmayı ortadan kaldırdı. Tek sorunları var, başka ülkeler yapılar biliyor ki, bu ideal başarılı olursa kendi başları belada olur.
Ama bir doğru var ki, Avrupa gereğinden hızlı genişledi. Bu genişleme yine olsa ancak serbest dolaşım, iş gücünün serbest dolaşımı yavaş yavaş olsa idi yaşadıkları bu sorunlar daha kolay halledilirdi.
Yazınız ve değerlendirmeleriniz için tekrar teşekkür ederim, elinize sağlık.
Selim Akgün
Değerli yorumlarınız için teşekkürler… AB’nin nimetlerinden en çok istifade eden iki ülke var. Biri yan gel yatmaya alışmış Yunanistan… diğeri dış ticarette pazar avantajı sağlayan üretken Almanya… Dolayısıyla bu birliği en çok isteyen de bu iki ülke. Tüketen bir Avrupa Almanya’nın işine geliyor. Tüketmek için daha çok insan gerekiyor. Ama nasıl insan grubu? Tüm ihtiyaçlarını tamamlamış bir Avrupalı fazla tüketmez. Bavuluyla gelen mültecinin ihtiyaçları daha fazla…. Ha, bu ihtiyaçlarını çulsuz haliyle nasıl karşılayacak sorusu o kadar önemli değil, devletler nasıl olsa üstleniyor…
Gokhan
Selim Bey, yazılarınızı çok beğeniyorum; benzer düşüncelere sahibiz. Özellikle yazınızın 3. ve 4. paragrafı her şeyi çok güzel özetliyor. Avrupa humanistlik, insan hakları, demokrasi, azınlık hakları vb. pazarlama unsurlarından dolayı (belki de haksızlık etmeyip “değerleri” demem gerekir) göçmenlere çok fazla hoşgörü göstermiş. Düşünün, sizin evinize biri geliyor, sizinle yaşamaya başlıyor, hiç bir katkısı yok, sadece masraf çıkarıyor ve üstüne üstlük sizin kurallarınıza uymayıp salonu kendisine göre düzenliyor, sizi rahatsız ediyor. Hele ki Fransa ve Belçika’da durum içler acısı; vallahi hiç gücenmesinler, o saldırıları yapan adamlara kucak açanlar kendileri; bu kadar palazlandırdılar ve şimdi kontrol altına alamıyorlar. Marsilya’da Arap kökenli (vatandaş olmuş artık) mafyalık yapıyor; adam dağdan gelmiş bağdakini kovuyor; dışarıdan gelmiş Arap senden haraç topluyor. Böyle böyle azınlıklar, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenli Müslümanlar kontrolden çıkmış. Bizde de olacağı bu; Suriyelilerin taşkınlıklarına tepki göstermez, vatanımızı, toprağımızı, değerlerimiz, insanımızı, varlıklarımızı onların yağmalarına karşı koruyamazsak, onlar da kontrolden çıkacak; ama bu koruma bu saatten sonra öyle hakla hukukla olacak iş değil, günün sonunda her şey kaba kuvvete bakıyor. Bunun tersi yok mu, var tabii; hatta Araplardan bıkan Arap azınlıklar var; aynı Türklerden bıkan yerleştiği ülkeye adapte olmaya gayret eden, oranın değerlerine, kurallarına saygı gösteren Türk azınlıklar olduğu gibi. Şunu da unutmamak lazım (kendime özeleştiri), Fransa’da Türkiye’den olduğunuzu ve Müslüman olduğunuzu söylediğinizde size elini uzatanlar da sadece o burun kıvırdığımız Araplar veya Afrika kökenliler; özendiğimiz beyaz Fransızlar ise, her ne kadar onlarla benzer dünya görüşüne sahip olsanız da, sizi hala bir düşman olarak görüyor.
Selim Akgün
Değerli yorumunuz için teşekkürler… Bir de 1,5 milyon dolara gayrimenkul alma karşılığı vatandaşlık promosyonu verecekler ya… Komediye bak! Türk pasaportuyla yurtdışına çıkarsanız köpeklere koklatıyorlar sizi, o derece kötü bir imaj olmuş müslüman ve Türk vatandaşlığı. İdeolojik kaygılardan ötürü Avrupa’ya yerleşeceklerin bir kez daha düşünmesini öneririm. Horlanma, hakir görme.. Pkk Avrupa’nın başkenti sayılan Belçika’yı mesken edinmiş. 5-10 yıl sonra oradaki kürtler özerklik isterlerse şaşırmam. Yani demem o ki; Avrupa’da ipin ucu çoktan kaçmış orada da.