Neo-Liberalizmin gelişimi ile finansallaşma arasında derin bir bağ bulunmaktadır. Bu bağ özellikle neo-liberal rejim değişiklikleri süreçlerinde daha çarpıcı biçimde fark edilmektedir. Bu tür rejim değişiklikleri ile finansal birikim ağları arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Özellikle savaş ve derin toplumsal karmaşalar sonrası kurulan istikrar dönemlerinde bu tür dönemlerde oluşan iktidar boşluğu neo-liberal bir hezeyan ile doldurulmaktadır.
Neo-Liberalizm, maddi bir alt yapıda işleyen kapitalist çelişkilerin (dolayısıyla sermayenin belirli kesimlerinin, bunların genel stratejilerinin ve spesifik politikalarının) üzerindeki değişim ve değer yönüne önceliklendirir. Kâr odaklı bir tutum ve piyasa bazlı sermaye birikimi yoluyla ele geçirdiği sistemlerin kolonileştirilmesini sağlar. Üstünlüğünü ya da hegemonik pozisyonunu kaybetse bile, büyük bir yıkım kapasitesini ve ilişkilere yön verme yeteneğini korur.
Küresel ölçekte vuku bulan neo-liberal arayışla faiz üreten finansal sermaye kâr üreten sermayeden gittikçe ayrıştı. Bu durum, liberalizasyon ve de-regülasyon dediğimiz şey ile gerçekleşti. Küresel finans, sermayenin genel egemenliğine bağlı faktörlerin de büyük bir hızla gelişmesinin katkısıyla, sermaye olgusunun en güçlü fraksiyonu haline geldi. Bununla birlikte, finansal sermaye denilen fraksiyon kar üreten sermayeye derin bir biçimde bağımlıdır ve onsuz tamamen bir illüzyondur.
Bugün dünya üzerindeki tüm insanlar, neo-liberalizmin ürettiği akıl dışı motivasyonların gölgesinde, doktorların sağlığı; hukukçuların yasaları; üniversitelerin bilgiyi; hükümetlerin özgürlükleri; basının enformasyonu; dinin ahlakı ve bankaların ekonomileri yok ettiği bir düzende yaşamaktadırlar.[1]
[1] ABD Eski Büyükelçisi, John Craig Roberts, 2012 (Erişim: http://www.paulcraigroberts.org)
Dr.ilknur üner
Sizce ekonomik krizler içinde en sarsıcı olan hangisiydi?1929, petrol krizi, 1998 rusya krizi , 2008 morgate krizi