Serkan Arslan

Küresel şirketlerin ‘Vergi Oyunu’nda sona gelindi

27 Mayıs 2021 in Genel

OECD’nin son yıllarda üzerinde çalıştığı küresel asgari kurumlar vergisi düzenlemesi, Biden yönetiminden gelen destekle küresel ekonomi gündemindeki yerini yeniden aldı.

Biden yönetiminin desteğiyle Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) asgari kurumlar vergisi çağırısının yeniden küresel ekonomi gündemine gelmesi ve Avrupa Birliği’nin (AB) de çağrıyı desteklemesiyle bu konuda bir anlaşma sağlanmasına yönelik beklentiler artıyor.

Dijital ekonomi devlerinin sadece merkez binalarının bulunduğu ülkelere vergi ödemesi toplumsal tepkilere neden olurken, büyük teknoloji şirketlerinin para kazandıkları ülkelerde vergi yükümlülüklerini azaltmak için kullandıkları yasal boşlukların yakında kapanması bekleniyor.

Dünya genelinde kurumlar vergisi oranları 1980’den bu yana düşüş eğilimine girerken, küresel ekonomi liderlerinin kurumlar vergisinde asgari bir oran belirlenmesine yönelik çağrılarını seslendirmeye başladığı görülüyor.

OECD’nin 2012’de bu yana üzerinde çalıştığı ve 140 ülke arasındaki müzakereleri koordine ettiği küresel kurumlar vergisi düzenlemesinin, Biden yönetiminden gelen destekle küresel ekonomi gündemindeki yerini yeniden alması dikkati çekiyor.

Uluslararası anlaşma ile oluşturulacak yasal zeminle, çok uluslu şirketlerin karlarını, “vergi cennetlerine” kaydırmasının önüne geçilebileceği ve bu şirketlerin adil olarak vergi yükünü paylaşacağı belirtiliyor.

Fransa’daki sarı yelekliler hareketi eylemlerinde de dijital ekonomi devlerinin vergilendirilmesi ve büyük firmaların vergi kaçırmalarının önlenmesi, taleplerden biri olarak öne çıkmıştı.

ABD’den küresel asgari kurumlar vergisi oranı için yüzde 15 önerisi

Konunun tekrar gündeme gelmesine ilişkin ilk açıklama ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’den gelmişti. Yellen, 5 Nisan’da yaptığı açıklamada, çok uluslu şirketleri çekmeye yönelik kurumlar vergisini düşürme uygulamasını “dibe doğru yarış” olarak tanımlarken, G20 ülkeleriyle birlikte küresel asgari kurumlar vergisi üzerinde çalıştıklarını belirtti.

Yellen’ın küresel asgari kurumlar vergisi çağrısının ardından Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva da kurumlar vergisine ilişkin küresel bir anlaşma konusunda bu yıl iyimser olduklarını belirterek, bunun vergi veya ticaret savaşına girme riskinden kaçınmak için acilen gerekli olduğunu vurguladı.

Nisan ayı başında açıklanan Vergi Planı’nda ülkedeki kurumlar vergisini yüzde 21’den yüzde 28’e çıkarmayı öngören ABD Hazine Bakanlığı, geçen hafta da küresel asgari kurumlar vergisi oranının en az yüzde 15 olması gerektiğini bildirdi. Bu oranın bir taban olduğu belirten Bakanlık, yükseltilmesi gerektiğini vurguladı.

ABD’nin önerisi, daha önce OECD müzakerelerinde görüşülen yüzde 12,5 oranının üzerinde yer alırken, söz konusu uygulamayla çok uluslu şirketlerin karlarının ve vergi gelirlerinin vergi oranının düşük olduğu ülkelere kaydırılmasının önüne geçilmesi hedefleniyor.

Çok uluslu şirketlerin, özellikle dijital şirketlerin, karları konusunda ülkelerin tek taraflı olarak farklı uygulamaları benimseyerek hayata geçirmesi dikkati çekmişti. Fransa bu alanda öncü olurken, AB’nin de vergi kaçırmakla suçlanan büyük şirketlerin dijital gelirlerine yüzde 3 vergi getirme planı bulunuyordu.

AB ülkelerinde, özellikle dijital vergi konusunda, ABD’nin kendi şirketlerini korumak için misilleme yapacağı endişesiyle fikir ayrılıkları oluşmuştu. Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya, OECD’nin öncülüğünde bir uluslararası anlaşmayı bekleyeceğini açıklamıştı.

AB’den ABD’nin çağrısına destek

Fransa ve Almanya gibi AB ülkelerinden de ABD’nin küresel asgari kurumlar vergisi çağrısına destek gelirken, kurumlar vergisinin düşük olduğu ve “vergi cenneti” olarak adlandırılan İrlanda gibi ülkeler bu çağrıya karşı çıkıyor.

Fransa, Almanya ve İtalya, yeni önerinin uluslararası bir anlaşmayı temmuz ayına kadar imzalamak için iyi bir temel olduğunu savunuyor. Almanya ve Fransa’nın uluslararası şirketler için asgari yüzde 21 vergi uygulanmasını önerdiği biliniyor.

Öte yandan, OECD’nin yaklaşık 10 yıldır devam eden “küresel adil vergi” çalışmasının ardından G7 grubunun, Facebook, Apple, Amazon ve Google gibi dünyanın en büyük şirketlerinin vergilendirilmesi konusunda anlaşmaya yakın olduğu belirtiliyor.

Son olarak Financial Times’ta yer alan habere göre, G7 grubu, farklı ülkeleri kapsayan tek tip bir kurumlar vergisi konusunda anlaşmaya varmaya yaklaştığı kaydediliyor.

OECD tarafından gözden geçirilmesi beklenen nihai anlaşma üzerinde resmi yetkisi olmasa da G7 ülkeleri arasında anlaşmanın, yakın dönemde küresel bir anlaşmanın önünü açacağı belirtiliyor.

Vergi gelirlerinde yıllık 500 milyar doları aşan bir kaybın önlenmesi amaçlanıyor

Adil, sürdürülebilir ve modern bir uluslararası vergi sistemi için OECD, G20’nin tavsiyesiyle çok uluslu şirketlerin sınır ötesi işlemlerde vergi düzenlemelerini ihlal etmesinin önüne geçmeyi hedefleyen Matrah Aşındırma ve Kar Kaydırma Eylem Planı (MAKA) üzerinde 2012’den beri çalışıyor.

Google ya da Facebook gibi şirketlerin İrlanda gibi vergi avantajı olan ülkelere merkez binasını kurarak burada düşük vergi ödediği biliniyor. Bu firmalardan vergi alamayan hükümetlere kamuoyu baskısının ise her geçen gün artıyor.

Vergi gelirlerinde yıllık 500 milyar dolardan fazla kaybı önlemeyi hedefleyen MAKA Eylem Planı, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde çok taraflı çözüm üretme mekanizması oluşturarak vergi mevzuatını tek bir çatı altında toplamayı öngörüyor.

Eylem planı kapsamında oluşturulacak yasal zeminle, çok uluslu şirketlerin karlarını, “vergi cennetlerine” kaydırmasının önüne geçilebileceği ve bu şirketlerin adil olarak vergi yükünü paylaşacağı belirtiliyor.

Yasal zeminle birlikte, İrlanda gibi ülkelerin çok düşük kurumlar vergisi teşvikleriyle doğrudan yabancı yatırım çekmesinin zorlaşacağı da kaydediliyor.

Bunun yanında, OECD’nin çalışması anlaşma ile sonuçlanırsa gelişmekte olan ülkelerin uluslararası şirketlerden toplayamadıkları vergileri toplamaya başlayacağı belirtiliyor.

“Kabul edilirse, küresel asgari kurumlar vergisi oranı çok az fark yaratacaktır”

Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (PIIE) Kıdemli Uzmanı Gary Hufbauer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, büyük ekonomilere sahip ülkelerin asgari kurumlar vergisine yönelik çağrılarının politikacılar için bir “uyanma” çağrısı olduğunu, bir başka deyişle popüler duygulara hitap ettiğini, tartışmanın “vergi kaçırmayı ortadan kaldırmaya” gittiğini söyledi.

Hufbauer, “Kabul edilirse, küresel asgari kurumlar vergisi oranı çok az fark yaratacaktır. Bir çokuluslu şirket tarafından ödenen verginin, vergi tabanı ile vergi oranının çarpılması ve tüm vergi indirimlerinin çıkarılmasına eşit olduğunu unutmayın. Küresel asgari vergi oranını kabul etmeyen ülkeler, vergi tabanını azaltmak için daha fazla kesinti yaratacak, örneğin, artan ücretler veya Ar-Ge için yüzde 150 kesintiye izin verecek veya yeni vergi indirimleri oluşturacaklar.” dedi.

Küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasının gelişmekte olan ülkeleri etkileyip etkilemeyeceğine de değinen Hufbauer, şunları kaydetti:

“Bazı gelişmekte olan ülkeler için, çok uluslu şirketleri çekmenin en iyi yolu, düşük kurum vergileri dahil, iş dostu bir ortam sunmaktır. Bu ülkeler, ABD, AB veya Çin’in sunduğu sübvansiyon türlerini sunacak mali alana sahip değil. Küresel asgari kurumlar vergisi oranından memnun olmayacaklar ve etkisini dengelemek için yeni kesintiler veya vergi kredileri yaratacaklar. Bu ülkeler, OECD ülkelerinin ve IMF’nin çok az sayıdaki kalkınma araçlarından birini ellerinden alma girişimlerine kızacaklar.”

Dökülen sebze-meyve isyanına düzenleme geldi: Pazar Yerleri cumartesileri açılacak

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Genel, Gündem, Politika

İçişleri Bakanlığı 81 ilin valiliğine “Pazar Yerleri” konulu genelge gönderdi. Cumartesi günleri 10.00-17.00 saatleri arasında kurulacak pazarlarda sadece yaş sebze/meyve ile fide satılabilecek.

Genelgede, tam kapanma sürecindeki sokağa çıkma kısıtlamasında, temel gıda, ilaç ve temizlik ürünlerinin satıldığı yerler (bakkal, market, kasap, manav, kuruyemişçi, tatlıcı, fırın ve yeme-içme yerleri) ile üretim, imalat, tedarik ve lojistik zincirlerinin aksamaması amacıyla muafiyet kapsamında bulunan işyerleri dışındaki tüm ticari işletme, işyeri ve/veya ofislerin kapalı olacağının düzenlendiği hatırlatıldı.

Genelgede, mevsimsel etkiler nedeniyle ürün arzında yaşanan artış, ürünlerin saklama zorluğu ve raf ömürlerindeki kısalık nedeniyle çiftçiler tarafından üretilen tarımsal ürünlerin (yaş sebze-meyve) zayi olabileceği yönünde tespitler bulunduğu belirtildi.
Bu doğrultuda, ilgili Bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, meslek odaları ve sektör temsilcileri ile yapılan görüşmeler sonucunda alınan kararlar şu şekilde sıralandı:
-Tam kapanma dönemi içerisinde 8 ve 15 Mayıs 2021 tarihlerine denk gelen Cumartesi günleri 10.00-17.00 saatleri arasında sadece yaş sebze/meyve ile fide satışı yapan pazaryerleri açık olacak. Vatandaşların yaş sebze/meyve ve fide ihtiyaçlarını temin amacıyla ikametlerine en yakın pazaryerine gidip gelebilmelerine izin verilecek.
-Cumartesi günleri 10.00-17.00 saatleri arasında kurulacak pazarlarda sadece yaş sebze/meyve ile fide satılabilecek, (özellikle köylülerimizin ürünleri olmak üzere), temizlik ürünleri, giyim, züccaciye, oyuncak, süs eşyası, çanta vb. ürünlerin satışına ise izin verilmeyecek.
-Pazar yerlerinde oluşabilecek yoğunluk göz önünde tutularak Valilik/Kaymakamlıkların koordinasyonunda mahalli idareler tarafından gerekli tedbirler alınacak. Bu amaçla mevcut pazaryerleri genişletilecek veya ilave pazar alanları oluşturulacak.

-Pazar yerlerine kontrollü giriş/çıkışları sağlamak için belirlenen noktalar haricinde diğer tüm alanlar demir bariyer ve benzeri araç-gereç ile kapatılarak kontrolsüz giriş/çıkışlar engellenecek.

Tezgahlar arasında en az 3 metre mesafe

-Pazar yerlerinde Sağlık Bakanlığı Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberinde belirtildiği üzere sergi ve tezgahlar arasında en az 3 metre olacak şekilde mesafe bırakılacak.
-Her bir pazar yerinde gerekli kontrolleri yapmak için başta zabıta olmak üzere yeterli sayıda personel görevlendirilecek, görevlendirilen personel tarafından pazaryerlerinin içerisinde yoğunluk oluşmaması için gerekli tedbirler alınacak, bu kapsamda içerdeki yoğunluk azaltılana kadar yeni müşteri girişine geçici olarak izin verilmeyecek.
-Pazar yerlerinde ambalajsız satılan yaş sebze ve meyvelerin tüketicilerce temas edilmeden, doğrudan pazarcı esnafı tarafından hijyen koşullarına dikkat edilerek poşetlenecek ve satışı yapılacak.
İlgili mahalli idare birimlerince pazaryerlerinde çöp toplama, hijyen ve dezenfeksiyon hususunda gerekli tedbirler alınacak.
-Pazar yerlerinde satış yapacak pazarcılar, ilgili meslek odası tarafından düzenlenen “mesleki faaliyet belgesi” ile “ticari araç görevlendirme belgesini” ibraz etmek ve güzergahla sınırlı kalmak kaydıyla Cumartesi günleri sokağa çıkma kısıtlamasından muaf olacak.
-Bu esaslar doğrultusunda Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27 nci ve 72 nci maddeleri uyarınca İl/İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurulları kararları ivedilikle alınacak.
-Pazaryerlerine yönelik her türlü tedbirin; Vali/Kaymakamlar ile belediye başkanları ve meslek odası temsilcilerinin katılımıyla planlanacak ve sahada bizzat takip edilmesi sağlanacak.
-Başta zabıta görevliler ve kolluk kuvvetleri olmak üzere denetim ekiplerince bu hususa ilişkin gerekli kontrol faaliyetlerinin eksiksiz yerine getirilecek.
-Uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmeyecek ve mağduriyete neden olunmayacak.

Gerçek Ekonomi: Asıl amaç ne? Market genelgesi, İmamoğlu’na inceleme & Bahçeli’nin Anayasası | Güldem Atabay & Semih Sakallı

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Gündem, Politika

Gerçek Ekonomi’de Semih Sakallı ve Güldem Atabay bu hafta açıklanan enflasyon, beklenen enflasyon patikası ve beraberinde olası faiz politikasını değerlendirdiler.
İçişleri Bakanlığı’nın esas amacı perdelemeye yönelik “kokteyl” yasaklar listesini İmamoğlu soruşturması ile beraber değerlendirdiler.
Bahçeli’nin Anayasa önerisinin #20liyaşlarchallenge kampanyasının gölgesinde kaldığına karar verdiler.
Bu zor, absürt günlerde iyi seyirler dileğiyle…

Yellen: Harcamalar “mütevazı” faiz artışlarını hızlandırabilir

4 Mayıs 2021 in Döviz, Dünya Ekonomisi, Ekonomi, Genel, Gündem

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ABD ekonomisinin daha yüksek kamu harcamaları nedeniyle aşırı ısınmasını önlemek için faiz oranlarının bir zaman aralığı belirtmeden mütevazı bir şekilde yükselmesi gerekebileceğini söyledi.
Pazartesi günü internette yayınlanan Atlantik röportajında Yellen, “Ekonomimizin aşırı ısınmadığından emin olmak için faiz oranlarının bir miktar yükselmesi gerekebilir. Faiz oranlarında çok mütevazı artışlara neden olabilir” dedi.
Hisse senetleri Salı günü kayıplarını artırdı ve Yellen’in sözlerinden sonra dolar kısa bir süre en yüksek seviyelerine dokundu. 10 yıllık tahvillerin getirisi de etkilendi.
Fed’in eski başkanlarından Yellen’in yorumları, Başkan Joe Biden’ın önerilen ve yürürlüğe giren hükümet harcamalarının enflasyonda artışa yol açıp açmayacağına ilişkin tartışmaların ortasında geldi. Yönetim ve Fed yetkilileri, enflasyonu hızlandırma konusundaki endişeleri sürekli olarak reddettiler. Bu yıl beklenen fiyat artışlarının büyük ölçüde geçici olacağını ve merkez bankasının herhangi bir kalıcı etkiyi içerecek araçlara sahip olduğunu savundular.
Fed yetkilileri Mart ayında en son tahminleri yayınladıklarında, 2024 yılına kadar faiz oranlarında bir hareket olmayacağını tahmin ediyorlar.

Nette faydası daha çok

Yellen, Biden’ın planladığı yüklü harcamaların faizler yükselse bile ekonomiye net bir fayda sağlayacağında ısrarlı.
Yellen, “Bunlar ekonomimizin rekabetçi ve üretken olması için ihtiyaç duyduğu yatırımlardır ve ekonomimizin bu yüzden daha hızlı büyüyeceğini düşünüyorum.” dedi.
Biden yönetimi, Kovid-19 salgınının etkisiyle mücadele için Mart ayından itibaren ekonomiye pompaladığı 1,9 trilyon doların üzerine yaklaşık 4 trilyon dolar tutarında ek harcama paketleri öneriyor.
Yellen, “Bunun ekonomi üzerinde bir talep etkisi var, ancak asıl ekonomi üzerinde önemli arz etkileri olacak” dedi.
Bloomberg

AİHM’den 17-25 Aralık yayın yasağı kararı

4 Mayıs 2021 in Genel, Gündem, Politika

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 17-25 Aralık soruşturmasıyla ilgili çalışmalarına getirilen yayın yasağının “ifade özgürlüğü ihlali” olduğuna hükmetti.
Mahkeme, gazeteci Banu Güven ile akademisyenler Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak tarafından yayın yasağına karşı açılan ortak davada kararını bugün açıkladı. AİHM, Banu Güven’i, gazeteci kimliği nedeniyle, yayın yasağı konusunda “mağdur” olarak tanımlarken, Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın “yasağın kendilerini nasıl etkilediğini kanıtlayamadıkları” gerekçesiyle “mağdur” olarak tanımlanamayacakları sonucuna vardı.

“Banu Güven’in ifade özgürlüğü ihlal edildi”

Basın özgürlüğünün ayrılmaz parçası olan haber toplamanın gazetecilik açısından önemine vurguda bulunan AİHM, toplumsal bir konuyla ilgili yayın yasağını, “toplumu aydınlatma misyonu olan gazetecileri caydırıcı bir önlem” olarak değerlendirdi. Söz konusu yasağı “kısıtlayıcı ve gelecekte her türlü haberin yayılması ve yayınlanmasını yasaklamayı hedefleyen bir önlem” olarak tanımlayan AİHM, yasağın davacı Banu Güven’in ifade özgürlüğü üzerinde “ciddi yansımaları” olduğuna kanaat getirdi. Yasağın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesi temelinde “yasal dayanağı” olmadığını da belirten AİHM, bu tespitlerden yola çıkarak Banu Güven’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.
AİHM, buna karşılık, Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın “yasak kararından dolaylı biçimde etkilenmelerinin,” bu davada AİHS açısından “mağdur” kabul edilmeleri için yeterli olmadığını belirtti. Mahkemeye göre, “sadece varsayımsal riskler” AİHS’nin 10’uncu maddesi bakımından mağdur kabul edilmek için yeterli bir neden oluşturmuyor. AİHM’ye göre yasak, basın ve diğer medya organlarının 17-25 Aralık’la ilgili TBMM soruşturması hakkında haber yapmasını engellemeyi hedefledi. Akademik özgürlüğü hedeflediğine dair hiçbir kanıt bulunmuyor.
Karar gereği Ankara, Banu Güven’e mahkeme masrafı olarak 1500 (bin beş yüz) euro ödeyecek.

Dava neden açılmıştı?

17-25 Aralık (2013) sonrası istifa eden ya da görevden alınan bakanları araştırmak üzere TBMM bünyesinde 5 Mayıs 2014 tarihinde 15 parlamenterden oluşan bir komisyon kurulmuş, Ankara Başsavcılığı, TBMM Başkanlığı’nın başvurusu üzerine “soruşturmanın sağlıklı yürümesi, masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve soruşturmanın gizliliğini” gerekçe göstererek, komisyonla ilgili haberlere 21 Kasım 2014 tarihinde yayın yasağı getirmişti.
Banu Güven, Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın bu karara karşı mahkemeler önünde yaptıkları itirazlar sonuçsuz kalmıştı. Anayasa Mahkemesi, davacıların bireysel başvurularını “mağdur olmadıkları” gerekçesiyle geri çevirmişti.
Haberin devamı burada.

Çek karmaşası sürüyor: Piyasadaki çeklerin yüzde 30’u ödenmiyor

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Genel, Gündem

Vadesi 30 Nisan ile 31 Mayıs tarihleri arasında olan çeklerin ibrazının tam kapanma gerekçe gösterilerek 1 Haziran’a ertelenmesi, piyasada sıkıntılar yaratmaya devam ediyor.
Ticaret Bakanlığı’nın “Çek hesabı sahibinin hesabında çekin karşılığının bulunması kaydıyla çekin ödenmesi” talimatı, paniği azaltsa da, piyasadaki sorunun devam ettiği görüldü.

Düzenlemenin yürürlüğe girmesinin ardından piyasadaki çeklerin yüzde 30’unun ödenmediği belirtildi. Normal dönemlerde yüzde 1-2 arasında değişen karşılıksız çek oranının Mayıs’ta yüzde 20’lere çıkması bekleniyor.

Ödenmeyen çeklerin önemli kısmı keyfi olarak ertelendi

Bloomberg’den Sefer Yüksel’in haberine göre ödenmeyen çeklerin oranı yüzde 30. Bu yüzde 30’un bir kısmını ihtiyacı olduğu ve imkan tanındığı için ödemelerini erteleyen kişiler oluşturdu. Ancak ödenmeyen çeklerin önemli bir kısmını, işleri iyi olduğu halde keyfi olarak ödemelerini yapmayan kişiler oluşturdu.
Öte yandan düzenlemenin ilk gününde piyasada ciddi bir kaos yaşandığı kaydedilirken, söz konusu kaosun biraz azaldığı ve nakit döngüsünün kısmen normale döndüğü belirtildi.
Mart ayında takasa giren çek miktarının ise 1,2 milyon adet ve toplam tutarı ise 78 milyar TL oldu. Mart ayında karşılıksız çek oranı ise yüzde 1 seviyelerindeydi.
T24

Metropoll: Yeni oy verecek Z Kuşağının tercihi hangi partiden yana?

4 Mayıs 2021 in Genel, Gündem, Politika

Son yıllarda artan toplumsal hareketlilikte başrol oynayan gençler, bir diğer tanımla Z Kuşağı’nın tercihleri Türkiye siyasetinde bir sonraki seçimde kritik önemde.
Türkiye’de nüfusun dörtte birini oluşturan Z Kuşağının (1996 ile 2012 arası doğumlu olanlar) çok önemli bir bölümü artık seçmen olmuş durumda. 2022 yılının başında yapılacak bir seçimde oy kullanacakların sayısı 10 milyonun üzerinde.
MetroPOLL Araştırma’nın anketine göre, 2018’deki milletvekili seçimlerinde yaşı tutmadığı için oy kullanmayanların ilk tercihi yüzde 33 ile CHP olurken, ikinci tercihi yüzde 24 ile AKP,  üçüncü tercihi de yüzde 6,5 ile MHP oldu.

MetroPOLL Araştırma’nın her ay düzenli olarak yaptığı Türkiye’nin Nabzı Nisan 2021 anketinde, 2018 seçimlerinde yaşı tutmadığı için oy kullanmayan ve yaşı tutmasına rağmen oy kullanmayan seçmenin tercihleri incelendi.

Tüm seçmenin yüzde 3,8’ine denk gelen ilk kez oy kullanacakların ilk tercihi yüzde 33’le CHP oldu. AKP yüzde 24 ile ikinci sırada yer aldı. AKP’yi yüzde 6,5’la MHP, yüzde 4,1’le İyi Parti ve yüzde 3,9’la HDP takip etti. Kararsızların oy oranı ise yüzde 8,9 oldu.
2018 seçimlerinde yaşı tutmasına rağmen oy kullanmayanların tercihlerinde ise ilk sırada yüzde 15’le yine CHP geldi. CHP’yi yüzde 10,7’yle MHP takip ederken AKP’nin oranı ise 6,6 oldu. Kararsızların oy oranı ise 12,6 olarak ölçüldü.

Mesele Ekonomi: TÜFE artıyor, ÜFE daha hızlı artıyor! ‘Nisan sonrası riskli’ & Gözler Kavcıoğlu’nda | Caner Özdurak

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Genel, Gündem, Para Politikasi

Mesele Ekonomi’de Semih Sakallı’nın konuğu bu sefer Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Caner Özdurak’tı.
Sakallı ve Özdurak Nisan ayı enflasyon verilerini konuştular.
TÜFE’de devam eden yükseliş, ÜFE’nün %35’i geçmesi ve gıda enflasyonun neden düşmediğini de konular arasındaydı.
Menemen endeksindeki son durumu da anlatan Özdurak, enflasyonda zirveyi görmediğimizi söyledi.
İyi seyirler.

TL reel kur endeksi Ağbal öncesinde ama faiz yüzde 19

4 Mayıs 2021 in Döviz, Ekonomi, Gündem, Para Politikasi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Nisan ayına ilişkin TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksini 62,29 olarak açıkladı.  Böylece TL’nin reel seviyesi Ağbal dönemi faiz artışına rağmen Ağbal dönemi öncesi seviyeye dönmüş oldu.

Böylece para politikasındaki hatalı yönetim sonucunda hem daha yüksek faiz hem de daha değersiz TL ile karşı karşıyayız.

Kasım’da 60,45 ile tarihi dipleri gören reel efektif döviz kuru Aralık’ta da 62,22 olmuş ve daha sonra TL’nin faiz artışlarına paralel değer kazanmasıyla 69,56 seviyesine çıkmıştı. Pandemi öncesi ise 72,96 seviyesindeydi.
Reel efektif döviz kuru: Türkiye’nin ticaret yaptığı 36 ülkenin (gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin toplamı) para birimlerinin ortalamasından nispi fiyat etkilerini arındırması ile hesaplanıyor. Böylelikle elde edilen reel efektif kuru TL’nin bu hesaplanan para birimlerinin sepeti karşısındaki değerini gösteriyor.
REK, TÜFE, ÜFE ve birim işgücü maliyetlerden biriyle arındırılarak üç farklı alt endeks oluşturuyor. TCMB’nin enflasyon hedefi kapsamında kura müdahalesi TÜFE bazlı olanı alıyor.

TCMB

Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmelik Taslağı: Riski yüksek kamu kurumlarına kolaylık

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Genel, Gündem, Politika

Dünya Gazetesi’nden Hüseyin Gökçe’nin haberine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmelikte değişiklik öngören taslağı görüşe açtı.
Taslak düzenleme ile riski yüksek kamu kurumları ve KİT’ler, kredi tahsisi öncesinde bağımsız denetimden geçmiş güncel finansal tablo istenecek şirketler arasından çıkarılıyor.

Riski yüksek kamu kurumlarına kolaylık

Yönetmeliğin 11-A maddesinde öngörülen değişiklikle, riski yüksek kamu kurumları kredi tahsisi öncesi finansal rapor istenecek kurumlar arasından çıkarılıyor.
Yönetmeliğin mevcut halinde toplam riski talep edilen kredi dahil, 100 milyon lira ve üzerinde olan kredi müşterilerinden(bankalar ve finansal kuruluşlar hariç) kredi tahsis aşamasında; bağımsız denetimden geçmiş güncel finansal tablolar istenmesi öngörülüyor.
Yeni düzenlemede ise finansal tablo istenmesinde 100 milyon liralık sınır kaldırılarak, bunun yerine “TBB Risk Merkezi’nde güncel bilgilere göre riski yükseklik” kriteri getiriliyor.
Ancak yönetmeliğin eski halinde, finansal tablolar sadece banka ve finansman kurumlarından istenmiyordu. Yeni halinde ise merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ve bunlara bağlı kuruluşlar, Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve bunların müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile mahalli idareler, rapor istenmesi zorunlu kuruluşlar arasından çıkarılıyor.

KİT’lerin gayrinakdi kredileri sınırlama kapsamı dışına çıkıyor

Yönetmeliğin 16’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, Bankacılık Kanununun 54’üncü maddesinde yer alan sınırlamaya tabi olmayan kurumların kapsamı da genişletiliyor. Buna göre Hazine geri ödeme garantisini haiz nakdi kredilerin teminine yönelik kamu iktisadi teşebbüslerine kullandırılan gayrinakdi krediler de kanundaki kredi sınırlamasına tabi olmayacak. Bankacılık Kanunu’nun 54’ncü maddesi, bankaların bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna kullandırılabileceği kredilerin toplamını, özkaynakların yüzde 25’i ile sınırlıyor.

Risk grubu tanımında da değişiklik

Yönetmeliğin Aynı risk grubuna dahil edilecek gerçek ve tüzel kişiler başlıklı 4’üncü maddesinde değişiklik öngörülüyor. Madde, bankaların kredi öncesinde, kredi alacak kişilerin risk grubunu belirlerken dikkat etmesi gereken hususları düzenliyor.
Maddenin birinci fıkrasının mevcut halinde, kişilerin dahil edileceği risk grubu belirlenirken, “birden fazla ortaklıkta genel müdür, yönetim kurulu üyesi veya yönetim kurulu başkanı olarak görev yapanlar” yönünden değerlendiriliyordu.
Yeni düzenlemede ise görev yapılan ortaklık ve şirket sayısına ilişkin sınırlama kaldırılıyor. Ancak bunun yerine, eşi ve çocuklarının da risk grubunun belirlenmesinde dikkate alınacağı hükme getiriliyor.
Yürürlükteki madde:
“Birden fazla ortaklıkta genel müdür, yönetim kurulu üyesi veya yönetim kurulu başkanı olarak görev yapanlar bakımından aynı risk grubuna dahil edilecek gerçek ve tüzel kişilerin bankalarca tespitinde”
Maddenin yeni hali
“(1) Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrası uygulamasında bir gerçek kişi ile eşi ve çocuklarının genel müdür veya yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları ortaklıkların ilgili gerçek kişinin risk grubuna dâhil edilip edilmeyeceğinin tespitinde ve Kanunun 49 uncu maddesinin ikinci fıkrası uygulamasında bankada yönetim kurulu üyesi, genel müdür, genel müdür yardımcısı veya başka unvanlarla istihdam edilseler dahi yetki ve görevleri itibarıyla bunlara denk veya daha üst konumlarda görev yapanlar ile bunların eş ve çocuklarının genel müdür veya yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları ortaklıkların bankanın risk grubuna dahil edilip edilmeyeceğinin tespitinde”.

Merkez Bankası: Nisan enflasyonu üretici fiyatları baskısında

4 Mayıs 2021 in Ekonomi, Gündem, Para Politikasi

TCMB, Aylık Fiyat Gelişmeleri raporunda nisanda gıda dışındaki ana kalemlerde yıllık enflasyonun yükseldiğini kaydeden TCMB, tüketici enflasyonundaki artışa en belirgin katkının enerji grubundan geldiğini yazdı. TCMB, “Bu dönemde eşel mobil sistemi ve tavan fiyat uygulamasının etkisiyle enerji fiyatları yatay seyretmiş; ancak baz etkisi nedeniyle grup yıllık enflasyonu belirgin şekilde yükselmiştir” dedi.
Temel mallarda yıllık enflasyon artarken, yeni sezon geçişinin de etkisiyle giyimdeki yükseliş eğiliminin devam ettiğini belirten TCMB, dayanıklı ve diğer temel mal grubunda döviz kuru gelişmelerinin yansımalarının izlendiğini belirtti.
Merkez Bankası, hizmet grubunda yıllık enflasyonun yükseldiğini, aylık bazda ise mart ayındaki açılma etkisinin ardından yavaşlama görüldüğünü vurguladı. TCMB, “Bu dönemde emtia fiyatlarındaki yükseliş tarımsal emtia ve endüstriyel metal fiyatları öncülüğünde sürmüştür. Türk lirası cinsinden ithalat fiyatlarındaki gelişmeler ve bazı ürünlerde süregelen arz sıkıntılarının etkisiyle üretici fiyatlarındaki hızlı artış eğilimi devam etmiştir. Bu gelişmelerle, B ve C göstergelerinin yıllık enflasyonları artarken, eğilimleri bir miktar iyileşmekle birlikte yüksek seviyelerini korumuştur” değerlendirmelerini yaptı.
Merkez Bankası’nın son Enflasyon Raporu açıklamasında sene sonu TÜFE enflasyonu beklentisi %9,4’ten %12,2’ye revize edilmiş ve Başkan Kavcıoğlu enflasyondaki yükselişin nisanda zirve yapmasının ardından düşüş eğilimine gireceğini beklediklerini söylemişti.
Banka’nın bu hafta 6 Mayıs’ta yapılacak PPK toplantısında %19 olan politika faizinde değişikliğe gitmesi beklenmiyor.

Araç çubuğuna atla