1968 – 80 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerin dış borçları 50 milyar dolardan 600 milyar dolar seviyesine çıkmıştı… Bu zaman diliminde faiz oranları düşük ve ihracat gelirleri yüksek olduğu müddetçe işler yolunda gitti…
Ama…
Bu süreçte hızla ortaya çıkan iki fenomen borç krizlerine sebep oldu:
- Faiz hadlerinden ani yükseliş,
- Borçlu ülkelerin ihracat gelirlerindeki önemli düşüş,
Sonrasında, tüm borçlu ülkeler, yönetim biçimi, demokrasi ve yolsuzluk oranlarına bakılmaksızın borç krizine saplandılar… Elbette bu işin esas sorumluları baş dış mihrak olan Amariha ile diğer yancı mihrak (a.k.a. sanayisi gelişmiş) ülkelerdir… Gelişmekte olan ülkelerdeki yolsuzluklar, liderlerin megolamanyaklıkları ve demokratik eksiklikler durumun daha kötüye gitmesine sebep olmuştur, ancak krizin tetikleyen esas unsurlar dış mihraklardan kaynaklanmaktadır…
Bundan sonraki 21 yılda (2001 yılına kadar) gelişmekte olan ülkeler borçlanmaya devam etmişlerdir. Nitekim, bu süreçte pek çok piyasada sert düzeltmeler meydana gelmiştir. 1982 yılında, Meksika’da; 1994-97 diliminde Asya piyasalarında; Brezilya ve Rusya ‘da 1998’de, 2000’de Türkiye’de, 2002’de Arjantin’de ve tekrar Brazilya’da sert düzeltmeler meydana gelmiştir.
Bu süreçlerin hepsinde IMF seksi itfaiyeciler gibi yangına müdahale etmek üzere olay yerine intikal etmiştir. Bu gelişmekte olan ülkeler borçlarını ödeyemez konuma geldiklerinde IMF, yangını söndürmeye gelmektedir ancak Yapısal Uyum Programları ile önce yangını iyice bir körükler…
Borç sarmalına yakalanan ülkeler öncelikle borçlarını ödemek için yeni krediler bulmak zorundadırlar… Bu kredileri sağlayanlar IMF’den geri ödemelerin sürekliliğini sağlama almak için girişimde bulunmasını ister… Bunun anlamı şudur, ilgili ülke IMF programını uygulamalıdır. Dolayısıyla, bu ülkelerin ekonomi politikalarını artık IMF belirler… Yapısal uyum programlarında şartları yerine getirmek zorundadırlar…
Bu bir tür kolonizasyondur aslında, finansal bir kolonizasyon…
Şimdi, zaman ve mekan içerisindeki kendi durumumuza baktığımızda, küresel ortamdaki küresel aktörler eski borç krizinden öğrendikleri ile yeni-deneysel bir yaklaşımla, birbirileriyle uyumlu biçimde süreci yönetmektedir… FED’in bugünkü faiz artırım süreci deneysel bir süreçtir, gelişmiş ülkelerin MB’larının uygulamaları da keza aynı biçimde… bunların ortaya çıkaracağı sonuçlar ise pek çok belirsizlikler barındırmaktadır… Diğer taraftan ise borçlu bir ülke olarak ihracat gelirlerimizde önemli bir düşüş yoktur argümanını (şimdilik) ortaya koyarak devam edelim…
Önümüzdeki süreçte 1980’lerin başındaki kadar dramatik bir borç krizi ile karşılaşmayabiliriz… Ancak, gelişmekte olan ülkelerin tarihten ders almadıkları ortada olduğundan kriz biçiminden farklı kötü senaryoları da olası görmeliyiz… Çünkü kötü senaryoların önemli köşe taşlarının hepsi de (yolsuzluk, demokratik eksiklikler, megolomanyaklıklar) yerli yerinde durmaktadır…
Bal Porsuğu
sakallı amcanın dediğine gelicek dünya eninde sonunda
Eregion Horl
Who the hell is the “sakallı amca”?